Kurgusal evrenlere gönül vermiş bir güruh olarak şunu açıkça ilan edelim: Yaratıkları haddinden fazlaca seviyoruz! Öyle ki başucu eserlerimizde ayıla bayıla tükettiğimiz sayısız örneğini sayabiliriz ve yine de daha fazlasına ulaşma çabamızdan geri kalmayız hiçbirimiz. Gerçi toplu taşımada ya da zorlu iş yaşantılarında karşılaştıklarımız üzerimizde aynı tutkuyu yaratmayabilir, kabul. Ama benim menzilimde şimdilik yarasa kanatlı, yüz elli, ölümcül ışınlar atabilen; yani özü sözü bir varlıklar ve onları yüzyıllardır değişmeyen bir süreklilikle tasarlamamıza olan hayretim var.

Düşünsenize, başlangıçta anlayamadığımız olaylara, gölgelere, seslere kılıf bulmak için kullanışlı olsalar da günümüzde gerçek olmadıklarını bile bile yaratıcılıktır diyerek; üzerlerine senaryolar fırlatıyor, çizimler yapıyor, romanlar yazıyor ve oyunlarımızdaki açık kadrolara yerleştiriveriyoruz hemen. Elektrik sayaçlarının kabusu Pikaçu’dan tutun gösterişli hazinelerin koruyucusu zalim ejderhalara kadar sayısız versiyonla muhatabız bu yolda. Hazır bu kadar rağbet ediyorken bazılarının dünya mitolojilerindeki hallerini incelemek ilgi çekici olmaz mı sizce de? Ya da şöyle sorayım, siz de kaybolmayı sever misiniz mitolojinin karanlık köşelerinde? Eğer cevabınız evetse başınızı boynunuzda, cesaretinizi yüreğinizde tutmaya ve tuhaf çığlıkları duymamak için de kulaklarınızı tıkamaya özen göstererek uygun adım ilerleyiniz yaratıkseverler!

Hydra

yaratık,

Marvel Sinematik Evreni sayesinde çok yaşa sen Hydra diyenlerden de, ne münasebet kaptanımın sözünden asla çıkmam deyip uzak duranlardan da olsanız; Hydra adını duyduğunuzda gereken mesajı alırsınız: Tek yumrukta yere serilecek bir düşman yoktur karşınızda. İsmin hakkını veren mitolojik kökenine baktığımızda da, devasa gövdesinin üzerinde taşıdığı dokuzu aşkın başıyla merhametsiz bir yılan buluruz. Kesilen her başının yerine anında iki tane daha üretir ve içlerinden biri ise ölümsüzdür.

Böylesi çetrefilli bir yaratık olarak Herkül’ün on iki görevinden ikincisinde tanışırız onunla. Argolid’deki Lerna gölünde yuva yaptığı için Lernaean Hydra olarak da anılır. Typhon ve Echidna’nın genlerini aldığı için olacak, uğursuzluğunu zehirli nefeslerine ve kanına borçlu. Herkül’ün onu yenme planlarıysa, yeğeni Iolaus’la kurduğu işbirliğine bağlı. Kestiği başları tek tek dağlayan Iolaus sayesinde, kalan ölümsüz başı devasa bir kayanın altına gömerek kurtulur Herkül ondan. Kuru yiğitlikle halledilemeyecek kadar karmaşık problem namını bu şekilde kazanır Hydra. Yeryüzünde sayısız deliğe sızmış suç unsurlarının çokluğunu temsilen epey bir korku yaratıyor bence.

Graeae

Yunan mitolojisi deyince mitolojiden en uzak duranların bile söyleyecek iki üç cümlesi olur. Bunlardan birinde de mutlaka yılan saçlı Medusa’ya ve kardeşleri Gorgonlara gelir muhabbet. Oysa dramanın başlatıcısı, Perseus’a Medusa’nın yerini ifşalayan yaşlı kız kardeşler çok az bilinir. İsimleri Enyo, Deino ve Pemphredo olan kardeşler; gri cübbeler içinde unutulmuş bir mağarada yaşarlar. Adları olasılıkla yaşlı kadından türemedir çünkü ilk şafak kadar yaşlı oldukları söylenir. Bu ise hem lütuf hem de lanettir onlara.

Lütuftur çünkü yaşları sayesinde büyük bir bilgeliğe kavuşurlar, hiçbir bilgi onlardan yasaklı ya da gizli değildir. Lanettir çünkü yaşlılığın handikabını yansıtırcasına, bir göze ve bir dişe sahiplerdir yalnızca. Üç kişinin ortaklaşa kullanması için epey az bir organ miktarı doğrusu. Üstelik Perseus onların bu durumlarından yararlanacak kadar alçaktır. Sözde kahraman, yaşlı kadınların sahip olduğu tek gözü yok etme tehdidiyle yerini söyletir Medusa’nın. Elinizi vicdanınıza koyarak söyleyin şimdi, bu anlatıda kim gerçekten yaratıktır?

Banshee

Öncelikle iyi haberle başlayalım: İrlanda mitolojisine göre kırmızı gözlü, yanında kan dolu çanak taşıyan, gümüş saçlı bir kadın görüp inlemelerini ve çığlıklarını duyarsanız, korkmanıza gerek yok. Hanımefendi tamamıyla zararsız bir yolla sizi uyarmanın peşinde. Fakat çığlıkları atma sebebine biraz telaşlanabilirsiniz; çünkü tez vakitte sizin veya sevdiklerinizden birinin ölümüne hazırlanmanız gerekir. Bansheeler ölümün habercileri olarak sevimsiz bir göreve atanmışlardır, ne yapsınlar! Çıkış noktalarının hiç de yabancı gelmeyecek şekilde, cenazelerde ağlaması için tutulan kadınlar olduğu tahmin ediliyor. Profesyonel yasçıların mitolojik halleri aslında.

Haber verdikleri ölüme karşı yapacak pek bir şeyin olmaması işlerinin en can sıkıcı kısmı. Ancak İskoç versiyonunda Bean-Nighe olarak anılan bir kadına müdahale edebilirsiniz. İnanışa göre çamaşırcı olarak da anılan bu kadının, ölüleri yanına alıp götürmesi için çamaşırlarını bir dere kenarında yıkaması gerekir. Olur ya kendisini işinin ortasında yakalarsınız belki. O zaman omuzlarına sarkıttığı uzun memelerinden birini- evet, kastedilen şey bu- tutup içer ve ona evlatlık çocuğu olduğunuzu kabul ettirirseniz, çamaşırlarını elinden alıp canınızı kurtarabilirsiniz. Tabii ben onurumla ölmeyi tercih ederim derseniz de saygı duyarız!

Kelpie

Su bize hem yaşamı hem de ölümü getiren bir ikiliğe sahip. Altında sakladığı dünyanın uçsuz bucaksızlığını gördükçe ve hastalıklarla olan bağını ilişkilendirdikçe etrafına öcülerden teller döşemişiz ki dikkatli olalım. Pek çok mitolojide sudan çıkıp çocukları yemekle tehdit eden bir yaratık vardır örneğin. İskoç mitolojisinde bu yaratığın adı Kelpie. Ama siz onu Loch Ness canavarı olarak da bilebilirsiniz.

Kelpieler efsanelere göre çocukları sırtlarına atan bir tay ya da at olarak görünen kötücül ruhlar. Bazen erkek ya da kadın kılığına girerek yetişkinleri de avladıkları oluyormuş. Yakalanan kişi için tek kurtuluş çaresiyse, yaratığın dizginlerini ele geçirerek ona komuta etmek. Bunu yapamayanların sonu maalesef ki suya sürüklenip iç organlarına varıncaya kadar yenmek. Ama dürüst olalım, su kenarında gezinen özgür bir atın çekimine hangimiz karşı koyabiliriz ki?

Tiangou

Çin mitolojisine göre gökteki ayı birkaç lokmada yutan bir köpek olarak tasvir edilir Tiangou. Efendisi okçuluk tanrısı Hou Yi ekinleri talan eden dokuz güneşi vurduktan sonra, Çin inancında Batı’nın Kraliçe Annesi gibi pek çok isimle anılan ana tanrıça tarafından ölümsüzlük hapıyla ödüllendirilir. Bunu öğrenen karısı Chang’e ise güzelliğini koruyabileceği düşüncesiyle hapı yutar ve kendini nedensizce aya yükselirken bulur. Onu gizlice izleyen Tiangou da hapın geri kalan tozlarını yiyerek peşinden aya uçar. Ama uçarken o kadar büyür ki Chang’e ile birlikte ayı da yemeye imkan bulur. Hatta hızını alamayıp güneşi de yediği söylenegelir.

Neyse ki olanları öğrenen ana tanrıça, olaylara müdahale eder de kadın ve ay midesinden kurtulurken o da cennetin kapılarını korumak gibi nezih bir işle görevlendirilir. Elimizde ise ay sarayında yaşayan kadın efsanesi kalır! Belki de ayda yaşayan adamla bir araya gelmişlerdir, kim bilir?

Tengu

Demon Slayer izleyicileri Urokodaki Sakonji’nin taktığı kırmızı ve uzun burunlu maskeyi hatırlayacaklardır. İşte o maske bizi Tengu’ya kavuşturur. Aslında yaratığın bir önceki maddede yer alan Tiangou’dan türediği tahmin ediliyor. Bu da onu Japon mitolojisinde şahlansa da köken olarak Çin’e bağlıyor. Ama sonucunda Japonya versiyonu o kadar farklılaşıyor ki, günümüzde köpektense bir kuşa benzetiliyor Tengu. Hatta o uzun burnun kökeninde bir kuş gagası yattığı varsayılıyor.

Genellikle münzevi rahiplerin giydiği bir cübbe ile dağ manastırlarında gezindiği kabul edilen, bir çift kanata ve tüylü bir yelpazeye sahip olan bir yaratık Tengu. Uzun burnunun hakkını veren kibrine rağmen savaşçılık yetenekleri muazzam. Sırf bu yüzden en ünlü savaşçıların eğitiminde eli olduğuna inanılıyor. Ancak yine de savaş eğitimi için kibrini çekmek alması zor bir karar zira burnu büyük deyiminin Japonya’daki versiyonu, tam bir tenguya dönüştü şeklinde.

Yuki-Onna

Ölümcül kadınlar serisinde mavi dudaklı, karlara karışan kıyafetiyle Japonların vazgeçilmez yokailerinden biri olan Yuki-Onna’da sıra. En büyük alametifarikası, buzların soğuğunu toplayan ruhu ve tenidir Yuki’nin. Tipi dolu havalarda yolunu kaybeden gezginleri avlar ve onların yaşam enerjisini çekiverir damarlarından. Bazen de şans kapıyı vurur ve gezginlere aşık olur buzlar kraliçesi. Böyle bir durumda mümkün olduğunca gerçek doğasını çaktırmadan bir evlilik hayatı sürdürmeye çalışsa da, gerçeklerin sıcak bir banyo küvetinde ortaya çıkma ihtimali yüksektir.

Nurarihyon

Acayip yaratıklarla dolu Japon mitolojisine torpil geçmem kimseyi şaşırtmamıştır herhalde. Buna rağmen şimdi en sıradan yokaiyi anlatıyor olabilirim size. Gerçi sıradan demem onun tüm yokailerin komutanı sayıldığı gerçeğini örtbas etmiyor. Sıradanlığı genel halinde tavrında saklı ve bence bu yüzden tüyler ürpertici unvanı da kendisine gidiyor.

Kökeninin Seto iç denizinde yüzen kaygan bir balık olduğunu da söylüyorlar ama yaygın anlatıya göre o, kalabalık ve zengin evlerin en telaşlı anlarında kapısından içeri girip pişkin pişkin oturmasıyla ünlü. Düpedüz kendini bir konuk olarak ağırlatıyor ve hizmetçilerden tutun ev sahiplerine kadar kimse de onu kovalayamıyor. Hafıza silme, kılık değiştirme hilesi bile yok ortada. Basitçe öyle kendinden emin bir tavrı var ki, oraya ait olmadığını bilseler bile ona hizmet etmekten alıkoyamıyorlar kendilerini. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır durumuna mı, otorite figürlerinin söylevlerindeki işgüzarlığa mı benzetsem bilemedim taktiğini. Ha ayrıca kafasının şeklinden dolayı adının anlamının, kaygan kabak olarak düşünüldüğünü bilmek de elzem.

Coco

Bu maddeye kadar devasa bir eksiklik vardı, fark ettiniz mi? Yaratıklardan bahsettiğimiz bir listede, dolap içi misafirine anca gelebildik. Genellikle İspanya, Meksika ve Amerika dolaylarında tanınan bir ebeveyn tehdidi Coco. Ve evet, adını Hindistan cevizinin tüylü yapısından aldığı düşünülüyor çünkü görünümü Chewbacca’dan hallice. Ama onu korkutucu kılan şey, görünümünden ziyade itaatsiz çocukları kaçırıp yemesi. Özellikle uyku öncesinde kullanıldığı, hatta ninnilere geçtiği biliniyor. Şimdi kendinizi o çocukların yerine bir koyun; uyumazsanız tüylü bir yaratığın çatıdan, dolaptan ya da yatağınızın altından gelip sizi yiyeceğini düşünseniz uyku tutar mıydı?

Koshchei

Rus folklorunda ölümsüzlüğüyle tanınan bir adam Koshchei. Aynı zamanda onunla ilgilenmeyen kadınları kaçırmasıyla fazlasıyla mide bulandırıcı bir tip. Neyse ki çok sinirlenmeye gerek yok, genelde hırslarının kurbanı oluyor masallarında. Kafasını taktığı ölümsüzlük isteği uğrunda, ruhunu matruşka gibi her şeyin içinde saklaması ise ayırıcı özelliği. Örneğin yaptığı büyüyle ruhunu önce bir iğneye hapseden Koshchei, ardından onu bir yumurtaya, yumurtayı ördeğe, ördeği tavşana, tavşanı da sandığa koyuyor. Sandık ise bir adada. Şovmenlik yaparak planını herkese duyuran kötü adamların aksine elinden geleni yapmış diyebiliriz hiç değilse. Yine de taktiğinin bir fazlasını yapan Voldemort bile ölümden kaçamazken şansı olduğunu düşünmek fazla iyimserlik olur.

Alkarısı

Halk anlatılarında ekmek, su, güneş gibi tükettiğimiz kötücül ruhlara daha mı çok korku besliyoruz dersiniz? Çünkü bizden uzak olanı masalsı algılarken, dibimizde dönen dedikodu çemberini ciddiye almamak zor. Kültürümüzde lohusa kadınlara ve atlara özel ilgi besleyen, kırmızı giysiler içinde tenha yerlerde gezinmeyi seven bir yaratık olan Alkarısı da bu diken üstü deneyimin başrollerinden.

Genelde yaşlı ve çirkin bir kadın olarak anlatılsa da zaman zaman, göreni tutkun eden güzel bir kız olduğu da aktarılır. Hatta denir ki, güzel olanın ahırlara girip atların yelelerini örmek gibi zararsız hobileri vardır. Bu yüzden atın sırtına sürülen zift benzeri yapışkanlarla onu tuzağa düşürmenin uygun olduğuna ikna olur atalarımız. Yakalanan Alkarısı, bir iğne batırılmak suretiyle insanlaştırılır ve zorla şerle ev halkının hizmetinde çalıştırılır ya da konağın hanımı yapılır. Anadolu’nun her köşesinde bu inanışa dair söylenceler duyabilirsiniz.

Diğer versiyonu ise ziyadesiyle azılı bir cadıya benzer. İllaki yaşlı ve çirkin tasvir edilir ve derdi gücü yeni doğum yapmış kadınların yürek, ciğer ve böbreklerini yemektir! Gurmelikte çok yanlış yollara saptığını söyleyebiliriz. Kadınlar ve bebekleri ondan koruyabilmek için yakınlarda Kur’an, bıçak, nazarlık ve özellikle kırmızı eşyalar bulundurmak gerekir. Örneğin kırmızı bir kurdele çok işe yarayacaktır ki şimdi bile hamile kadınların başına bağlandığını görürüz. Gerçekteyse arkasında lohusa humması hastalığının ve ani bebek ölümlerine verilmeye çalışılan anlamın olduğunu düşününce, belki de hikayesi en acıklı yaratıktır kendisi.

Hemen her toplum bilinmezlerine isim cisim uydurmayı sevmiş, ihtiyaçlarına yönelik binbir çeşit yaratık peyda etmiş. Zamanla günlük yaşamın erozyonuyla üzerlerine bereketli anlatılar serilmiş ve kültürün mihenk taşlarına dönüşmüşler pek çoğu. İçinde ejderhaların geçtiği beş yüzüncü romanı iştahla okumamızın bir sebebi de budur belki.

E artık benden bu kadar. Eğer sizin de bahsetmek istediğiniz yaratıklar varsa, yorumlar sizi bekler!

Author

Alternatif evreninde voleybolcu olamayan versiyon. Düşünce satıcısı, hikaye koleksiyoncusu. Ayrıca yanaklı birey. Bence dünyanın hayallere, hayallerin kelimelere ihtiyacı var.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.