Gönlümüzce Legion konuşmaya başlamadan önce çıkarmamız gereken bir günah var: YouTube sularında Geekyapar ekibi olarak Legion’a coşum coşum coşarken, bu sayfalar Legion’a karşı biraz suskun kaldı. Buna sebep olarak dizinin son üç bölümüne kadar incelemek ve yorumlamak için biraz fazla karışık bir anlatıma sahip olmasını ya da yazar ekibi olarak diziye atılmak için biraz geç kalıp sonra ipi yakalayamadığımızı gösterebiliriz. Ama -kimseyi kandırmaya gerek yok- bu bahaneler 2017’de şimdiye kadar başımıza gelmiş en iyi şey hakkında çok az konuşmamızı mazur göstermiyor. Bu günahı en azından sizleri Legion’ı en azından ikinci kez izlemeye ikna ederek telafi etmeyi düşündük. Buyrun size yakın zamanda yapılış en iyi çizgi roman uyarlamasını bir daha izlemeniz için 3 sebep:
KARAKTER GELİŞİMİNİ YAKINDAN TAKİP ETMEK
Legion’ı doğaüstü kabuklarından arındırıp dizinin çekirdeğine baktığımızda izlediğimiz büsbütün; kendine güveni olmayan, aciz ve depresif bir adamın, özgüven kazanıp bir şeylerin kontrolünü eline alabilecek birine dönüşmesinin hikayesi. Ne var yani aynı adam her şeye kadir bir mutantsa? David; yüklendiği sorumluluklar, yaşadığı aşk ve aidiyet hissettiği yeni insanlar gibi dış faktörlerin etkisinde pişmese hayran kaldığımız onca şeye kadir olabilecek miydi sanki? Öte yandan Sydney de ilk bölümde, radikal kararlar alarak Dünya’yı psişik bir virüsün elinden kurtaracak birine hiç benzemiyordu. Ne var ki 10 bölümde Syd’in yaşadığı trajediler onun karakterini güçlendirerek Syd’i günü kurtaran kişi haline getirdi.
Doğrusu diğer karakterler David ve Syd kadar spesifik karakter gelişimleri yaşamadılar. Fakat esas oğlan ve esas kızın, bütün ‘Survivor öncesi-sonrası’ kolajlarını utandıracak değişimini merak unsurundan ve heyecandan arınmış şekilde tekrar izlemek karakter sinemasına inanan herkesi keyiflendirecek bir seyir olur.
İTİRAF EDİN ÇOĞU GÖNDERMEYİ İLK SEFERDE YAKALAYAMADINIZ
Evet, göndermeler ve saygı duruşları her çizgi roman temelli yapımın bol bol yer verdiği şeyler. Ancak Legion’un göndermelerinden bahsederken tek kastımız çizgi roman göndermeleri değil. Örneğin Legion’un büyük bir Pink Floyd takıntısı olduğu aşikar: Hemen hemen her bölümde grubun bir parçasına yer verilmesi bir yana dursun Syd Barrett ismi bu takıntının tek başına kanıtı. Çünkü Syd Barrett aynı zamanda halüsinatif uyuşturucu bağımlılığı ve -bir iddiaya göre- şizofrenik tavırlar sergilemesi nedeniyle Pink Floyd grubundan atılan müzisyenin adı.
Ayrıca Legion’da diğer filmlere yapılan göndermeler de gırla: Akıl hastanesinin adının Clockwork olmasıyla Clockwork Orange‘a çakılan selam, altıncı bölümde Wes Anderson filmi The Royal Tenenbaums‘ın Margot’u ve akıl hastası Melanie Bird arasında kurulan görsel ve karakteristik paralellik, Lenny’nin beyaz bir ten ve erkek giysileri ile dolaştığı sahnelerde Cate Blanchett’in I’m Not There‘deki Bob Dylan performansına yapılan gönderme bunlardan sadece üçü. Anlayacağınız Legion izlerken baltayı nereye vursanız gönderme madeni. Çizgi roman göndermelerinden bahsetmedik bile. Bunları yakalamak için diziyi baştan sona dikkat kesilerek izlemek hiç de fena bir fikir değil.
O ÇOK GARİP BULDUĞUMUZ ŞEYLERİN ANLAM KAZANMASI
Dizinin ilk üç bölümünü cümleten bir halt anlamayarak izledik. Tamam; bir adam vardı, mutanttı, içinde bir şeyler vardı falan. Ama durduk yere duyulan boğuk sesler, ekranda beliren anlamsız objeler veya mekanlar… E, bunlar neydi? İşte diziyi bitirip hikayeyi anlayıp başa döndüğümüzde tüm seslerin ve görüntülerin birer foreshadowing olduğunu yani gelecekte olacaklara dair işaretler olduğunu fark ediyoruz. Bunların yanında Lenny’nin de kim olduğunu bilmediğimiz anlarda eğreti bulduğumuz tavırları anlam kazanıyor. Bana soracak olursanız o tüm eğretiliklere anlam kazandırarak Legion’u bir kez daha baştan sona izlemezsek ne izlediğimizi hiçbir zaman pek anlamayacağız.
Bilmiyorum bu sebepler sizi ikna edebildi mi ama her şey bir yana Legion zaten kalitesiyle bile birden fazla kez izlenmeyi hak ediyor. Sanmıyorum ki diziyi bir kez izleyen Aubrey Plaza’nın dans sahnesini, Clark’ın trajedisini, David’in iç dünyasını bir kez daha izlemeden durabilsin. Kafanızın rahat olduğu bir günde alın elinize güzel bir içecek, tıklayın ilk bölüme ve karakter gelişimlerine, göndermelere, foreshadowinglere dikkat ederek izlemeye başlayın. Kendinizi sekizinci bölümde bulacaksınız zaten.