Kara mizaha neden güleriz? Gerçekten soruyorum, kara mizaha neden güleriz? Bir kişinin diğerini öldürmesi komik bir olay olduğu için değil elbette, bunu iddia ettiğimiz yok. Bu soruya verilen yaygın bir cevap var aslında: Şakanın kurgusu, içeriği veya söylenişi, mizahı kara yapan eylemi soyutladığında bu eylem bir mizah unsuruna dönüşür. Birini öldürmek komik değilken birini öldüren biri hakkında yapılan doğru şakanın komik gelmesi, kişinin sorunlu değil değişik bir espri anlayışına sahip olduğunu gösterir. Özetle kara mizahı yapmak veya buna gülmek, yapan ya da gülen kişinin psikopat olduğunu göstermez.
Anthony Jeselnik’i izlerken lütfen bu söylediklerimi aklınızdan çıkarmayın.
Tonlama Her Şeydir.
Mimik, tonlama ve dinamik bir ritim, bir komedyeni eline mikrofon alıp hikâye anlatan herhangi birinden ayıran özelliklerdir. Kara mizah yapan bir komedyende ise bu bir çeşit baskıya dönüşebilir; insanlara kasten kötü ve iç karartıcı şeyler söylemek ile bir stand-up şovu yapmak arasındaki ince çizgi büyük oranda şakayı nasıl söylediğinizden ibarettir. Daha önce incelediğimiz komedyenlerden Daniel Sloss’u hatırlayalım mesela, hızlı ve sahneyi dolduran rutini kara mizahını aydınlatmaya yarıyordu, ki kendisinin kara mizaha bakış açısı da bu şekilde. Şovu izlerken her ne kadar hayatını kaybetmiş engelli kız kardeşinden bahsetse de Daniel Sloss’un o garip mizah anlayışı garip gelmiyordu, çünkü hepimiz şunun şurasında eğleniyoruz.
Gel gelelim her komedyenin yoğurt yiyişi farklı. Kimi sahnede bıcır bıcır gezerken öyle bir komedyen gelir ki monoton bir tonla yapılan ve “dead-pan” diye geçen sunum tekniği ile şakayı gediğine oturtabilir. Gözlerinizin içine bakıp sıfır mimikle Eric Clapton’un kırkıncı kattan düşen bebeğine “sakar velet” diyen Anthony Jeselnik, bir anda öyle bir komik gelir ki neye güldüğünüzü şaşırırsınız. Thought & Prayers şovunun en çok konuşulan bu şakası, kendisinin en sert veya en komik şakalarından biri bile değil. Stand-up sahnesi dışında biri bu şakayı yapsa, hatta başka bir komedyen kendi şovunda bu şakayı yapsa asla işe yaramazdı. Fakat Jeselnik kendisine ve sanırım sadece kendisine yakışacak bir tarz ile şakalarını alışıldığın dışında bir yavaşlıkla, adeta gerçek bir sosyopatı dinliyormuş hissiyatı yaratacak biçimde anlatıyor. Moriarty veya Hannibal Lecter düşünün mesela. Yavaş, sakin ve kendinden emin bir tonla konuşan Jeselnik bana dizi ve filmlerde bayılarak izlediğim tüm sosyopat karakterleri hatırlatıyor. Ama iyi anlamda. Şakalarının gaddarlığı ile şakayı sunuşunun uyumlu olması, bahsettiği şaka cinayet hakkında olduğu için kat be kat iyileştiriyor.
Jeselnik’in genel olarak yavaş sunumu ile birlikte şakalarının arasındaki hatta şakanın içindeki kelimelerin arasındaki boşluğun tek faydası yukarıda bahsettiğim sosyopatlık etkisi değil elbette. Jeselnik sessizliğini kullanarak bir yandan odanın sessiz kalmasını garantilerken bir yandan da seyirciyi kontrol ediyor. Özellikle şakanın vurucu kısmına gelmeden yaptığı duraksama, otomatikman seyirciyi şakayı tamamlamaya itiyor. Şakasını ters köşe bir şekilde tamamladığında ise bizim aklımıza gelenden daha iyi olduğu için de sürprizin etkisi daha güçlü oluyor. Ters köşe komedi için gerçekten dahiyane bir yöntem, yine de siz evde denemeyin. Yanlışlıkla hakkınızda hakaret davası açılmasına sebep olabilirsiniz.
Ters Köşe Komedi
Kara mizahta ters köşeyle şaka yapmak çok yaygın bir yöntem, keza sürpriz unsuru güldüğümüz karanlık konuyu komik yapan unsurlardan biri. Jeselnik de bu işi iyi kotaran komedyenlerden. Keza anlatımıyla yarattığı beklentiyi karşılayamasaydı zaten bu kadar meşhur olmazdı. Ters köşe komedi şakaya karanlık bir son getirmekle bitmiyor, işin aslı beklentiyle oynamakta. Örneğin Fire At The Maternity Ward’da yer alan ve nispeten daha uzun şakalarından biri olan “bebek düşürme” şakası bu beklentiyle oynama konusunda uzman seviyesinde bir örnek.
Jeselnik’in şovları arasında bir karşılaştırma yapmam gerekirse de Thoughts & Prayers’da Fire At The Maternity Ward’a göre birazcık daha başarılı olduğunu söyleyebilirim. Son şovundaki şakaları kendi ortalamasında göre biraz daha uzun ve hikâye odaklı. Jeselnik’in en güçlü yanının daha kısa şakalar olduğunu ve hikâye anlatırken biraz daha ritimden kaybettiğini düşünüyorum. Özellikle ters köşe komediye güvendiği için şakanın güldürme kısmı genellikle hikâyenin sonunda. Bu sebeple de hikâye anlatmaya başladığında kısa bir vurucu cümle için çok mesafe kat etmesine sebep oluyor. Bu hep kötü değil, yukarıda verdiğim bebek düşürme şakası mesela şakanın kurma aşamasına değerdi. Fakat Thoughts & Prayers’daki büyükanne şakasının kurma aşaması, sonu nispeten tahmin edilebilir bir şaka için biraz fazla uzun. Özellikle şovun çoğu kısa şakalardan oluştuğu için biraz ritim bozulmadı değil. Onun dışında iki şovunda da ters köşe şakaları ya beklediğimden karanlık ya da tamamen farklı yöne giden şakalar oldu. Geçmişte kendi şovu dahil çeşitli televizyon programları için şaka yazarlığı yapmış olması materyalinde kendini gösteriyor.
Bir de itiraf etmem lazım ki… Jeselnik’in sadece bazı ters köşe şakalar ıgerçekten üzerinde düşünülmüş ve katmanlı şakalar. Eric Clapton’un çocuğu hakkında yaptığı şaka aslında “sakar velet” demekten çok daha öte bir şekilde kurgulanmış ki bu gerçekten takdir edilesi bir şey. Ama bazı Jeselnik şakaları da gerçekten basit ve bir nevi çocuksu bir tarzda. Hani anlamak veya gülmek için emek harcayıp zeki olmayı gerektirmiyor. Böyle basit şakalara gülmek adeta bir refleks, komik buluyorsan gülersin bulmuyorsan mümkün değil biri ne kadar anlatsa da gülmezsin. Tabii ki Jeselnik’in basit şakaları da üzerine düşünülmüş şakalar, ama gülmek için anlamayı gerektirmiyor. Hem basit hem de kompleks şakaları eşit derecede seven biri olarak belirli bir dengede oturan şovların yeri bende ayrı.
Gerçek Anthony Jeselnik
Aslında en sevdiğim Jeselnik anlarından biri, Thoughts & Prayers adlı şovunda sahne hakimiyetin bozulduğu birkaç dakika olabilir. Şovun ilk şakasından itibaren çok yüksek sesle gülen bir seyircisi Jeselnik dahil herkesin dikkatini dağıttığında, Jeselnik ona yaklaşarak onunla şakalaşmaya başlıyor. Joker filmindeki gibi gülüşünde bir problem olduğu belli olan seyircisi Jeselnik ona ne yapmaya çalıştığını sorduğunda seyirci “Engelliyim” diye cevap veriyor.
Böyle bir cevap karşısında afallamak en normal tepki olurdu herhalde; seyircilerden birine bulaştığında geri kalan kitle komedyenden zekice bir cevap da bekler ama kara mizahı sevsen bile engelli biriyle dalga geçmek düpedüz acımasızlık olur. Jeselnik ise gayet soğukkanlı ve seri bir şekilde “Engelliyim” diyen seyircisine “Evet, engelli olduğunu biliyorum” diye cevap veriyor. Birincisi, seyircisi güldüğü için kara mizahı sevdiği bariz bir gerçek, yani Jeselnik’in biraz hareket alanı var. İkincisi, seyircisi de kendi durumunun komik olduğunun farkında, Jeselnik ise bu kabullenişi hanesine yazıyor. Üçüncüsü ise normalde mimiksiz ve sert bir ses tonuyla şakalarını yapan Jeselnik, seyirciye cevabını verirken o acımasız halinden çıkıyor. Karşısında gerçekten engelli biri olduğu için acımasızlığı bir kenara bırakıp seyirciyle birlikte gülüyor. Seyirciyi rencide etmeden onun engelliliği üzerinden bütün salonu güldürebilmesi bana Jeselnik’i sevdiren an oldu.
Herkes kara mizah sevmek zorunda değil, kara mizah sevmeyene “sen anlamıyorsun” demek dünyanın en saçma argümanı. Her kara mizahı düşkünü Anthony Jeselnik’i de sevmez zaten, çünkü adamın stili gerçekten apayrı. Fakat Anthony Jeselnik, bir şakasına güldüğünüzde bir sonrakini merak ettiren ve sizi tarzına bağımlı yapan komedyenlerden biri. Şovunu severseniz bir de “roast” denilen tarzdaki şakalarına bakın derim. Dalga geçtiği kişiyi adeta yok ediyor. Bir de mutlaka röportajlarını da izleyin. Sahnede izlediğinizin aksine görebileceğiniz en kibar komedyenlerden biri. Özetle kara mizah sevenlerin kesinlikle izlemesi gereken bir komedyen.
Komedyen İncelemeleri tam hızıyla geri döndüğüne göre, sırada siz hangi komedyeni görmek istersiniz?