Hepimizin küçüklüğünde gözlerini kapatıp sağa sola bir şeyler fırlatarak “ninjacılık” oynadığı bir dönem mutlaka olmuştur, değil mi? En azından benim oldu. Sürekli bir yerlere tırmanmayı, gizlenmeyi, kısacası kendimi bir ninja olarak hayal etmeyi, her zaman çok sevmişimdir. Ama yıllardan beri kendime sormadığım bir soruyu izninizle size sormak istiyorum: Ninjaları bu kadar sevme nedenimiz ne?
Her ne kadar sizlere hikaye anlatmak yerine internette kolaylıkla bulabileceğiniz bir sürü bilgiyi içeren bir yazı yazmak istemesem de ninjalar hakkında genel bir fikrimiz olması açısından bunu yapmak zorundayım. O zaman gelin ninjalar kimdir, nedir, ne değildir hep beraber bir irdeleyelim.
Aslında ninjaların alametifarikaları Japonya’nın tarihinde dördüncü yüzyıldan beri ufak ufak görülmeleridir. Ancak resmi olarak bahsedilme dönemleri 15. yüzyılı, yani Sengoku zamanı Japonyasına kadar gider. Dördüncü yüzyılda genç bir imparator olan Yamato Takeru’nun, kendisini alımlı bir genç kadına benzeterek iki üst düzey yöneticiye suikast düzenlemesi, ninjaların varlığına ilk örnek olarak kabul edilir.
Ninjalar genel olarak gizliliği kendine ilke edinmiş, kılık değiştirmede ustalaşmış ve birbirinden farklı dövüş sanatlarından Nonuse’yi, yani gizlilik sanatını, tercih etmişlerdir. Nonuse, Japonya tarihinde karşımıza ilk kez beşinci yüzyılda, merkezi hükümet tarafından taciz edilen bir grup rahip tarafından uygulanan bir din olarak ortaya çıkıyor. Bu rahipler kendilerini savunmak için Nonuse’yi geliştirerek kendi savaş taktiklerini ortaya çıkartsa da kendilerine ninja diyebilmek için henüz çok erkendi.
Ninjalar ya da Japonya’daki daha yaygın ismiyle shinobilerin tarih sahnesine çıkmaları 12. yüzyılın başında toprak lordu olan samurayların yani Daimyo’ların ortaya çıkmasıyla aynı zamanda gerçekleşti. Bu toprak lordları, kendilerine rakip olan diğer toprak lordlarının planlarını öğrenmek, onlara tuzak kurmak ve hatta onları yok etmek istiyor ama bunu yaparken de kendilerinden şüphe duyulmasını tercih etmiyorlardı. Bunları pekala usta savaşçılar olan samuraylar da yapabilirdi. Tabii o asla sırtını dönemedikleri “samuray ilkeleri” izin verseydi… Bu yüzden kendilerine yakıştırmadıkları bu işleri başkalarının yapması için görevler verildi ve bu kişilerde öncelik her zaman gizlilik sanatı Nonuse’de ustalaşmış insanlara yönelik oldu.
Ninjalar her daim samurayların ellerini kirletmeyeceği işlerini yapıyor ama tam da bu yüzden, deyim yerindeyse, onlara köpek çekiliyordu. Samuraylar her zaman kendilerini daha asil, daha onurlu daha elit olarak görüyor ama yine de ninjalara ihtiyaç duyuyorlardı. Samurayların bu ikiyüzlülüğü bir yana shinobi ve ninja terimleri gitgide daha fazla gelişiyor ve ihtiyaç duyulur hale geliyordu. Samurayların istekleri doğrultusunda ninjalar; suikast, kundaklama, ihbar, bilgi toplama ve hatta terör eylemleri bile yapıyorlardı.
Japonya, Sengoku, yani savaş dönemine girdiğinde ise artık samurayların onurlu dönemi bitmiş; ninjaların hile, hurda ve savaşta onları öne geçirecek her türlü taktiğine ihtiyaç duyulmaya başlanmıştı. Bu zamanda artık ninjalar aranan elemanlar haline gelmiş ve altın çağlarını yaşamıştı.
Her ne kadar ninjalara ihtiyacın fazla olduğu bu denli bir dönemde önüne gelen herkesi bir ninja olarak yetiştirildiğini düşünseniz de işin aslı kesinlikle öyle değil. Ninja olmak için belli bir kültürün altında yetişmiş olmanız ve belli bir eğitim görerek büyümüş olmanız gerekiyor. Bunun için ise o zamanlarda iki köyden olmanız gerek: Iga ve Kouga.
Bu iki ünlü komşu köy, merkezden de uzak olmaları sebebiyle Nonuse tekniklerinin ana ögesi olarak gizlilik içerisinde çalışan shinobiler yetiştirdi ve “Shinobi Klanları” kurdu. Buralarda yaşayan köylüler, sıradan bir köyden farklı olarak tarım ya da hayvancılığın yanı sıra shinobilerin özel tekniklerini ve Ninjutsu’yu nesiller boyunca çalıştılar. Hatta efsanevi bir ninja olarak sayılan Hattori Hanzo da bu köylerden biri olan Iga Köyü’nün bir yerlisiydi.
Her askeri birlik ve düzende olduğu gibi shinobilerin de bir rütbe sistemi vardı. En düşükten en yükseğe olmak üzere Genin, Chunin ve Jonin rütbeleri shinobilerin askeri hayatlarının en büyük parçası haline gelmiştir. Ayrıca daha önce hiçbir askeri birliğin olmadığı kadar içlerinde Kunoichi ismini alan kadın shinobiler barındırmıştır.
Buraya kadar ninjaların tarihinden az çok bahsetmiş olsak da onları neden sevdiğimizin sebebine hiç değinmedik. Aslında bunun sebebi birazcık basit ve çok bariz ama yine de dile getirelim: Ninjalar aşırı derecede gizemli varlıklar.
Onlar hakkında ne kadar şey bilirsek bilelim haklarında bilinmeyen şeyler, belki de bildiklerimizden çok daha fazla. (Bilbo Baggins-vari cümlemizle etkileyebildik mi sizi?) Ve insanoğlu, kaç nesil geçerse geçsin iyi bir gizemin etkisinden kolay kolay kurtulamıyor. Bir gizemin veya bir bilinmezin tatlı çekimi, insanları kaç yüzyıl geçerse geçsin bir şekilde yakalıyor. İnsanlar, haklarında yüzlerce kahramanlık öyküsü yazılmış ve eser bırakılmış samuraylar yerine daha az bilinen bir ninja hikayesini tercih ediyorlar.
Ninjaların öyküleri de insanların bu bilinmezliğe olan aşklarını doyuracak kadar gizemli öğeler barındırıyor. Ninjutsular, gizli el hareketleri, suikastlar, tuzaklar ve daha birçok şey bizim ilgimizi ninjalara çekmek için yeterli sayıda malzemeyi barındırıyor. Yani uzun lafın kısası aslında bizim ninjaları bu kadar sevmemizin nedeni de diğer her şey gibi aslında: Bilinmezliğin karşı konulamaz cazibesi.