Sitede yazdığım albüm yazılarında genelde konsept albümlerden bahsettim. Zira konsept albümler bahsettikleri konulardan hikâye anlatırcasına bahsettikleri için, barındırdıkları şarkılar birbirlerini tamamladığı için farklı bir şekilde hoşuma gidiyor. Bu yazımda bahsedeceğim albüm ise birçoğundan daha özel. Bu albümdeki şarkılar tek bir hikâyeyi anlatmıyor, bir temayı farklı şekillerde anlatıyor. Ayrıca kendisi şiir gibi.
Metallica’nın belki de en sevilen albümü olan Master Of Puppets hakkında daha önceden söylenmemiş bir şey söylemem imkânsız arkadaşlar. Bol bol öveceğim, orası bilinsin. Bu albüm 1986 yılında piyasaya sürüldüğünden beri metal sahnesini komple değiştirmiş, Metallica’yı yeniden tanımlamış bir albüm. Öyle ki Vikipedi’ye göre 2015 yılında Amerika’nın ulusal kütüphanesi olan Library of Congress’te, “kültürel, tarihsel ve estetik olarak” en önemli albümlerden seçilerek bu unvana sahip ilk metal albümü olmuş.
Master Of Puppets’tan bahsetmeye ilk olarak albümün kapağından başlasak mı? Bir mezarlıktan yukarıya doğru yükselen ipler ve bu ipleri adeta bir marionette kukla tutarmışçasına hareket ettiren bir çift el görüyoruz. Karanlık bir atmosfer hâkim- albümün içeriği gibi. Bu albüm kapağı, parayı basıp yaptırdıkları bir şey değil. Metallica üyelerinin birebir ilgilendiği bir iş. Kapak, James Hetfield’in bir çizimi üzerine yapılmış. Grubun bateristi Lars Ulrich albüm kapağından bahsederken insanların manipüle edildiklerinin farkında olmadığını, albüm kapağının da esasında bunu yansıttığını söylemiş. Burada bahsettiği insanlar, albümün genelinden de anlayacağımız üzere, uyuşturucu bağımlıları olabilir. Kirk Hammett de bu albümün asıl temasının “manipülasyon” olduğunu söylemiş. İşte konseptimiz!
Bu tür albüm incelemelerine genelde ilk şarkıdan başlıyorum fakat albümün temasını yansıtması açısından önce ikinci şarkıdan, yani albüme adını veren Master Of Puppets’tan bahsetmek istiyorum. Sıkıcı yerlere girmeden durun da bir hayranlık yapayım: Dostlar, bu şarkı nedir böyle ya? Şaheser demek az kalmaz mı? Bilemiyorum ki ne desem, efsane bir şey bu!
Metallica’nın kariyeri boyunca 1679 defa canlı performansını sergilediği Master Of Puppets şarkısı, esasında bağımlılığı konu alıyor. James Hetfield bu şarkıyı, senin kontrol ettiğini sandığın şeyin aslında seni kontrol ediyor olması olarak yorumlamış. Bir nevi rollerin değişmesi yani. Albüm kapağı muhabbeti gibi: Bahsi geçen kuklalar biziz, kuklacı da bağımlı olduğumuz şeyler.
“I’m your source of self-destruction” diyor daha ikinci satırdan, burada kuklacının ağzından konuşuyor. Sen kendini yok ediyorsun fakat bunun kaynağı benim, diyor. Sen yalnızca bir kuklasın, benim dediğimi yapıyorsun. “Taste me, you will see, more is all you need/Dedicated to how I’m killing you,” diyor- burada da kuklacı bizi kendisine çağırıyor. Seni öldürüş şeklime hayransın, diyor. “Come crowling faster! Obey your master! Your life burns faster!” Bir kamu spotu: Arkadaşlar, bağımlılık iyi değildir.
Şarkıya üçüncü dakikanın ortalarında giren o gitar kısmı beni bitiriyor. 5.dakikaya doğru yükselmesi ve o kademeli distortion da kelimelerle ifade edemeyeceğim hisler uyandırıyor bende. Hadi biraz da bunun hakkında konuşalım. Çok yükseliyorum oraya. Aşığım biraz. Tamam, söyleyeceklerim bu kadardı. Eh, size söylemiştim, bu albüm üzerine söylenmemiş pek bir şeyden bahsetmeyeceğim. Şimdi atladığımız şarkıdan devam edebiliriz.
Albümün ilk şarkısı, Battery, hayranlarla alakalı. Efsanevi bir açılış parçası. Baştaki, o yavaş yavaş yükselen gitar kısımları için ne desem boş dostlar. Akustik bir eda ile başlayan, sonrasında havası değişen şarkılara hayranım ezelden beri. Esasında hayranların Metallica’ya güç verdiğini, onların bir nevi “batarya” görevi gördüğünden bahsediyor. Yine bu parça için thrash metal dendiğinde akla ilk gelen parçalardan birisi demek yanlış olmaz. Grubun konserlerinde oluşan ortamı, oradaki enerjiyi yalnızca bu şarkıyı dinleyerek anlamak mümkün.
Albümün bir sonraki şarkısı olan The Thing That Should Not Be’den burada bahsetmiştim. Bu parça adından da anlaşılacağı üzere H.P. Lovecraft’a bir saygı duruşu niteliğinde. Her bir sözünden farklı bir gönderme çıkartmanız mümkün. Grubun tamamının Lovecraft hayranı olduğunu biliyoruz fakat bu konuda Cliff Burton’dan bahsetmemek haksızlık olur diye düşünüyorum zira grubun bassisti olan Cliff Burton’ın lise zamanlarından beri Lovecraft’a hayran olduğu biliniyor. Grubu Cthulhu mitosuyla tanıştıran da esasında o. Bu yüzden, The Thing That Should Not Be’yi bir sonraki dinleyişimizde bir durup Cliff Burton’a teşekkür edebiliriz bence.
Welcome Home (Sanitarium) şarkısı, bir akıl hastanesini konu alıyor. Kirk Hammett’in dediği gibi, manipülasyon temasının işlendiği şarkılardan bir diğeri. “Welcome to where time stands still” diyerek bizi tanıştırıyor bahsedeceği mekan ile. Zamanın geçmediği bu yere hoş geldiniz, diyor. Bizi kapıda karşılıyorlar. “No locked doors, no windows / Nothing to make my brain seem scarred” sözleriyle aslında içinde bulundukları bu yerin dışarıdan ne kadar masum gözüktüğünden bahsediyorlar fakat sözlerin geri kalanına bakarsak içerisi için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Kapılarda, pencerelerde kilit yokmuş, sizi dışarı çıkabileceğiniz konusunda düşünmeye itiyorlar ama aslında durum bu şekilde değil.
O halde yine bir kukla olduk, diyebilir miyiz? İrademiz var sanıyoruz: Kapılar kilitli değil. Ne zaman istersek o kapıyı açıp dışarıya çıkabiliriz diye düşünüyoruz ama bu doğru değil. Aslında bizi kullanan parmaklara bağlıyız. Bizim nasıl kuklalara dönüştürüldüğümüz konusunda bir diğer gönderme de yine bu şarkının içinde “They think our heads are in their heads” sözleriyle hissettiriliyor. Onlar kuklacılar, bizler de onların hareket ettiği doğrultuda hareket edebilen kuklalarız yalnızca. Bizim kafalarımız onların elinde.
Albümün en çok ses getiren şarkılarından birisi olan Disposable Heroes’dan bahsedelim biraz da. Disposable Heroes, Metallica’nın savaş karşıtı şarkılarından birisi. Lars Ulrich, albüm kapağındaki kuklaların yalnızca bağımlılar değil ayrıca “Disposable Heroes” yani “Tek kullanımlık kahramanlar” olabileceğinden de söz etmiş. Tek kullanımlık kahraman derken bahsettiği şey askerler esasında. Evet, savaşlarda yer alan askerlerin de kendilerinden daha üst pozisyondaki insanların ellerinde birer kuklalar olduğunu söylüyorlar.
Bu şarkının sözlerinde de manipülasyon temasını devamlı olarak görmek mevcut. Sözlerden birinde “Soldier boy, made of clay” deniyor. Askere, onun kilden yapıldığı söyleniyor çünkü kile kolayca şekil verilebilir. Nakarat kısmında Full Metal Jacket’ten hallice bir beyin yıkama seansı görüyoruz. Şarkıdaki general: “You will do as I say / You will die when I say / You coward, you servant” diyerek askerin kafasına onların tek kullanımlık olduğunu, yalnızca kuklalar olduklarını iyice sokuyor. Çavuş Hartman bu şarkıyı beğendi.
Şarkının bir noktasında asker soruyor: “Why am I dying?” Neden ölüyorum? Cevap ise gecikmiyor: “Kill! Have no fear!” Öldür, korkma! Neden öldüğüne cevap alamayan asker, yalnızca öldürmesi gerektiği konusunda öğütleniyor. Beyin yıkama süreci, manipülasyon, kuklalaşma teması. Sözlerin biraz ilerisinde, şarkının aynı kısmının sonunda, bu sürecin ne derece başarılı olduğunu görebiliyoruz. Bu defa askerin gözünden dinliyoruz: “I was born for dying” diye bir söz var. Ben ölmek için doğarım. Evet, burada yalan bir şey yok. Hepimiz ölmek için doğarız, diyor gibi Metallica aslında. Fakat öldürmek için mi? Bu uğurda mı? Hür irademiz olmadan mı?
Leper Messiah şarkısında bahsedilen, dini bir manipülasyon. Spesifik olmak gerekirse bu şarkı Televangelist denen, 1980’lerde medya aracılığıyla Hristiyanlığı yaymaya çalışan din adamlarına bir cevap olarak yazılmış. Leper Messiah, kelime manasıyla “hastalıklı mesih” demek- Leper, Lepra hastalarına deniyor, yani cüzzamlı hastalara. Bu kelime ayrıca David Bowie’nin Ziggy Stardust şarkısında da geçiyor. Göndermeler, göndermeler!
Dini manipülasyona olan tavırlarını daha şarkının isminden bahsederken anlamışızdır sanıyorum, değil mi? Olsun, biz yine de şarkının sözlerine bir bakalım. Daha ilk satırlardan itibaren bu insanlara kanan kişilerin hür iradeleriyle değil de bir manipülasyon yoluyla böyle toplulukların içine çekildiğinin sinyalini veriyorlar. “Blind devotion came, rotting your brain” diyorlar. Beynini çürütüyorlar. Kör oluyorsun, seni bir kukla yerine koyuyorlar. “Send me money, send me green / Heaven you will meet” diyerek de bahsettikleri din adamlarının para yolunda ne denli yozlaştığından dem vuruyor Metallica. Para ver, sana cennetten bir bahçe ayarlayayım. Aradan yıllar geçiyor, “endüljans” değişmiyor. Bu da böyle bir eleştiri işte.
Orion, ilginç bir instrümental parça. Gerçekten bu şarkının notaları üzerine yorum yapacak kadar bir müzik bilgisine sahip olmasam da büyüleyici olduğunu söylemek için herhangi bir profesyonellik gerektiğini düşünmüyorum. Bu parça, dümdüz büyüleyici. Sekiz dakikalık bu efsanevi eserin dördüncü dakikada bitiyor gibi olup da baştan aşağı değişmesine ayrı aşığım. Havalı bir bilgi: James Hetfield’in kolunda, bu şarkının bass rifflerinin notaları dövme olarak bulunuyor. Bu şarkı ayrıca Cliff Burton’ın cenazesinde de çalmış, biliyor muydunuz? Durun, Cliff Burton’dan birazdan daha çok bahsedeceğim.
Albümün kapanışını daha iyi bir şarkıyla yapamazlardı herhalde. Damage Inc., Cliff Burton’ın bass solosuyla başlıyor. Şarkının isminin tam çevirisi olan “Hasar Şirketi” albüm boyunca bahsedilen bütün kuklacıların bir sembolü gibi. Bizim iplerimiz onların elinde. Onlar da bizi, “Life isn’t for you and we’re the cure” diyerek kendilerine çekiyorlar. Hayatımız bize ait değil, çözümümüz Hasar Şirketi.
Nakaratta geçen “Dying time is here” sözü de bize Disposable Heroes şarkısını hatırlatıyor. Yalnız diğer şarkıları da göz önünde bulundurursak, ölmek için gerçekten de elimizde silah kafamızda kaskla savaş meydanına atlamamıza gerek yok ki: Bağımlılıklarımız da bizi öldürür. “Stepping out? You’ll feel our hell on your back” derken de bize sırtımıza çarpan kamçıların kendi ellerinde olduğunu bir kez daha hatırlatıyorlar. Eğer kuklacılardan ayrılmak istersek bize cehennemi yaşatacaklar. “Blood will follow blood” derken de bize eylemlerinin devam edeceğini söylüyorlar.
Ve bu albüm böylece tamamlanıyor. Elde ne var, bir bakalım. Bizler kuklayız ve iplerimiz de Damage Incorporated’in elinde. Biz onlara bağımlıyız, onlar ne olursa olsun: Uyuşturucu olabilir, nikotin olabilir, bize emir veren generaller olabilir, hatta bize bakacağını söyleyen doktorlar bile olabilir. Hepsi bu şirketin bir parçası.
Metallica bassçısını kaybettiğinde, ruhunu da kaybetti.
Lars Ulrich
Metallica’nın şaheseri olan bu albüm hakkındaki bu yazımı, bu albümün grup ve hayranlar için ne kadar güzel anılar bıraksa da ayrıca pek de hoş olmayan bazı olayları hatırlattığını belirterek sonlandırayım. Cliff Burton’ın içinde bulunduğu son Metallica albümü buydu dostlar. Kendisinin grup için ne kadar önemli birisi olduğundan kelimelerce bahsetmeye pek de gerek yok zannediyorum fakat şunu belirtmekte fayda var ki Cliff Burton yalnızca grup için değil ayrıca hayranlar için de çok, çok önemli ve değerli bir isim. 2011 yılında Rolling Stones tarafından dünyanın en etkileyici bassistlerinden birisi seçilen Cliff Burton, grupla beraber bu albümün turunu yaparken geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Bu albüm için, Metallica için, yazdığın her nota için, bize hissettirdiklerin için, her şey için teşekkürler Master of Orion!
Eh, benim de Master Of Puppets hakkında söyleyeceklerim böylece sona eriyor. Aslında ermiyor, Master Of Puppets’in sadece gitar soloları hakkında daha uzun uzun konuşurum fakat hepimizin işi gücü var. Bakalım, belki hayat bizi bir başka Metallica albümünde tekrar buluşturur. Şimdilik elveda dostlar!
4 Comments
cok iyi bir yazı olmuş , dedeler dandik black albumu konusacagına bu şaheseri yada ajfa’yı konuşsa çok daha iyi olurdu o da başka mesele
Metallicayı Metallica yapan, belki çoğu seveninin bile farkında olmadığı, hassas noktalara yaklaşmış ve çok güzel ifade etmişsiniz. Ama düşünecek olursak toplumsal yaralara parmak basan, bir felsefesi olan, değerli, çok beğenilen Çok dinlenilen başka gruplarda var. Metallicanın sizin içinde ayrı bir yeri olduğunu düşünerek şunu sormak isterim. Metallicayı diğerlerinden ayıran nedir sizce ?
Elinize emeğinize sağlık okurken tüylerim diken diken oldu 🙂 çok faydalı bir yazı olmuş insanların bu eserleri sadece bağrışma ve gitar solosu olarak algılamarı üzücü biraz
Gitar sololarının ve yüksek sesli vokallerin arkasındaki hikâyelere de kulak kabartmak lazım tabii ki, umarım bir gün herkes bu güzel hikâye ve temaların değerlerini anlar(: Güzel yorumunuz için teşekkür ederim ♥