Bazı komedyenleri zeki oldukları için severiz. Gündem hakkında şakaların arkasına saklanmış derin düşünceleri vardır. Kelime oyunları ve adeta mühendisin elinden çıkmışcasına tasarlanmış cümleleri etkiler bizi. Onları izlerken “oha ne kadar haklı” ya da “evet ya gerçekten de öyle” gibi hayata bakış açımız değişmiş gibi cümleler kurarız. Bu ayın Komedyen İncelemesi’nde ele alacağım kişi, o komedyenlerden değil. Ama size garanti ederim ki, ona kanınız ısınmakla kalmayacak, bir oturuşta tüm şovlarını bitireceksiniz. En yeni şovu olan No Pain’in de Netflix’e gelmesi şerefine bu ay konuğum, Chris D’elia.
Chris D’elia, belki de hayatınızda görebileceğiniz en “şapşal” komedyen. Güzide Türkçe’miz İngilizce’de yer alan “goofy” veya “silly” kelimelerinin tam karşılığını barındırmadığı için tırnak içerisinde kendisine “şapşal” demek durumundayım. D’elia’nın kendisinin de Incorrigable adlı şovunda belirttiği bir gerçek bu, adam “silly” şeylerden bahsetmeyi seviyor. Herkesin espri anlayışının politikleştiği, sinirlerin gerildiği, her klavyesine güvenenin bir şeylerden gücendiği stand-up dünyasında şapşal bir mizah anlayışına sahip olmak tam da aranan tat. Amma velâkin, Chris D’elia o kadar da masum değil; fazla kilolu insanlardan Amerika’daki herhangi bir eyalete, bebekler veya spor yapan insanlardan yunuslara, herkes D’elia’nın atarına ve giderine maruz kalabilir. Espriler apolitik olsa da başkasını yererek şaka yapma, tıpkı çoğu komedyende olduğu gibi, D’elia’nın da materyalinde üst sıralarda. Şovlarını izlediğinizde göreceksiniz zaten, en çok da kendisini yeriyor. Herhangi bir komedyen kendisi dâhil başkasını yererek şaka yapmasına bayılmasam da D’elia yapınca elimde olmadan katılarak gülüyorum.
Absürtlük ve Ötesi
D’elia’nın yerme üzerine kurduğu komedisinin materyali o kadar absürt ki, yani adamın savları o kadar saçma ki, ciddi olmadığı daha başından belli. Kilit nokta da bu, adam ciddi değil. Beyninizi kullanarak değil içgüdünüzü, o istemsiz gülme refleksinizi kullanarak güldürmeyi başarıyor. Her komedyenin sahnede söylediklerinde bir nebze ciddiyet vardır bu kabulüm. D’elia içinse şakanın kendisi o kadar absürt ki, başlangıç noktasını ya da şakanın temel kısmını unutabiliyorsunuz. Eğer kelimelerini ciddiye alıp “bu adam gerçekten böyle düşünüyor” derseniz, o zaman bütün iyi niyetimle söylüyorum, siz biraz “şapşal” durumuna düşebilirsiniz.
Son şovu No Pain’i ele alalım mesela. Şovun bir kısmında yunusların ardı ardına intihar senaryolarından bahsediyor. Komediyi geçin herhangi bir mecrada intihar biraz tehlikeli sular, birçok insan gücenebilir. Bazı komedyenler için insanların gücenmesi, konuyu sahneye taşımayı çekici kılıyor. D’elia’nın öyle bir amacı olmadığı bariz çünkü öznesi yunuslar. Seyirciyi gücendirmekten zevk alan biri olsaydı, intihar şakasını ofansif yapmakta inanın zorlanmazdı. Fakat D’elia, “yaşanması asla mümkün olmayan bir şey hakkında, yani yunusların intihar etmesi hakkında gücenemezsiniz” deyip, yunusların intihar edebilecekleri farklı senaryoları denedikten sonra olay, birden su altında bir detektiflik hikâyesine dönüyor. İntiharın kendisi komik mi, asla değil. Ama D’elia’nın Detektif Deniz Yıldızı olarak ipucu araması gerçekten komik.
Kara komediyi sevmiyorsanız merak etmeyin, No Pain’de yunuslar üzerinden de olsa bu tip bir iki konuya değinse de Netflix’te bulabileceğiniz diğer şovları Incorrigable ve Man On Fire şovlarında bu tip konular yer almıyor. Şahsen No Pain’i de çok sevsem de Incorrigable ve Man On Fire’ı daha iyi bulduğumu itiraf etmem lazım. Bu iki şovdaki favori kısım ise tiplemeleri. Incorrigable’da Kübalı ve Rusları canlandırdığı, Man On Fire’da içindeki gangsteri seslendirdiği kısımlar, beni sonsuza kadar D’elia fanı yapabilecek seviyede. No Pain’de de favori anım herhalde yine gangster tiplemesi şakası. Arada şovların sadece o kısımlarını açıp izliyorum.
Enerjisi ve Joker Gülüşü
Materyali dışında D’elia’nın komedisinde kendini ayırdığı temel nokta ise enerjisi. Incorrigable’dan beri baştan bütün stand-uplarını izlememi sağlayan, şovu açtığım anda adama kilitlenmeme sebep olan bir havası var. Sahnede söylediği şey, her ne kadar şapşal her ne kadar laubali ya da zaman zaman ciddi olsa da enerjisi, materyaline yön veren seviyede. Enerjisi şovun yüzde seksenden fazlası boyunca yüksek, bir saat süren şovlarında küçük esler haricinde asla düşmüyor. Sahnede dans edişinden cebinde her daim hazır olan birkaç tiplemesine kadar, her şakanın enerjisi tam olması gerektiği düzeyde ya da belki de bir tık üzerinde. D’elia’nın enerjisine bir kez alıştınız mı devamı geliyor.
D’elia’nın enerjisi seyirci kitlesine de yansımış; her şovuna gelen bir hayran kitlesi olduğu çok belli. İnsanlar herhangi bir komedyeni izlemek için değil, spesifik olarak Chris D’elia’yı izlemeye gelmiş. Ne alacaklarını gayet iyi biliyorlar çünkü adam materyalinin absürtlüğü ve enerjisinde çok tutarlı. Her komedyen D’elia’nın seyircisiyle arasındaki kimyaya sahip değil. Tabii Netflix’e gelen şovları izlediğimiz için, D’elia’nın turnesindeki en başarılı şovu izliyor olmamız daha muhtemel. Ancak Netflix’te yer alan üç şovunun üçü de seyirciyle inanılmaz uyumlu. Adam sahneye çıktığında alkışlar kesilmiyor, her şakasına tezahürat seviyesinde bir reaksiyon geliyor. Çok benzerini Iliza Schlesinger’da da görmüş, o zaman da komedyen ve seyircisi arasındaki bu kimyaya hayran kalmıştım. Bu kadar enerjisi yüksek bir şovda sizin de kendinizi kaptırmanız çok normal.
D’elia’nın seyircisiyle olan uyumu, onları iyi tanımasını sağlamış olacak ki şovunu parlatan şakaları, suyu kalmayıncaya kadar sağıyor. Mesela Incorrigable’da yaptığı Kübalı ve Rus tiplemelerinde seyirci güldükçe şakalarını tekrar ediyor. İlk defa bu şovda bir komedyenin sahnede şakasını tekrar ettiğine tanıklık ettim. Seyirci güldükçe şakayı arttırmak zaten klasik komedyen hareketidir. D’elia ise şakayı veya tiplemeyi birebir tekrar ediyor, üçüncü tekrarında dozunu arttırıyor. Ama nedense aynı şaka, tekrar tekrar güldürmeyi başarıyor. D’elia ve onun hayran kitlesi dışında başka bir komedyende bunun işe yaradığını düşünemiyorum bile. D’elia, Kübalı tiplemesiyle onuncu kez “Come here, come closer!” dese de canlı seyirci de ben de gülüyoruz. Tabii bunu her güldüren şakasında yapmıyor, seyircinin nabzını çok başarılı okuyarak nabza göre şerbetini veriyor.
Son olarak tabii ki de Joker gülüşüne değinmeden yazıyı bitiremem. D’elia’nın en göze çarpan özelliği, o Joker gülüşüyle kendi esprilerine gülmesi. Komedyenler arada espriyi yapamadan gülünce hepimizin hoşuna gidiyor çünkü bu, gelecek şakanın gücünün habercisi. Ama komedyenler her şovlarında bunu yapsalardı, illüzyon bozulduğu için tadım kaçabilirdi. D’elia içinse materyalinin absürtlüğü ve yüksek enerjisi birleşince, daha şakayı yapamadan gülünce biz de doğal olarak onunla birlikte gülmeye başlıyoruz. Kendine has Joker gülüşünün kendisi zaten komik, üstelik ardından gelen şaka bunun hakkını verince de tadından yenmiyor.
Chris D’elia gerçekten en doğal komedyenlerden biri. Kendisinin Netflix’te bulabileceğiniz üç adet şovu var. Netflix’te olmayan şovlarının parçalarına YouTube’dan da ulaşabilirsiniz. Umarım siz de kendisini en az benim kadar seversiniz. İyi seyirler!
2 Comments
Ben dizisini hiç sevememiştim; önyargılıyım maalesef bu adama…
Dizisini izlemedim ben sadece sahnesinden tanıyorum. Diziyi neden sevmediniz bilmiyorum ama şovuna bi şans verin derim.