Christopher Nolan şu saatten sonra fayansını iki saat çekse bize bilet kesebilir, bununla ilgili kimsenin itirazı yok. Adam basit bir biçimde çok fazla kez beklentilerin üzerine çıkmayı başarabildi. Üstelik bunların çoğunu, her seferinde bir kademe daha yükselen beklentiler ile birlikte başardı İngiliz yönetmen. Memento’dan beri her adımı bir öncekisiyle yargılandı, ve her seferinde bir adım yukarıya tırmandı.
Şimdi de benzer bir imkansız görev var üstünde. Dunkirk ile birlikte ilk defa birinci intibada az çok tanımlanabilir bir film çekecek. Uzun süredir Nolan filmleri, Batman serisi haricinde kimsenin kimseye bir cümlede anlatamayacağı konularla çıktılar karşımıza. Nolan bu sefer biraz daha bir şeylere benzeyebilen bir film yapıyor. Ya da en azından, ilk açıklandığından beri, bize öyle geliyor. Zira ilk fragmanı izlediken sonra, beklentilerimizi bir gözden geçirmeye başladık.
Evet, dışarıdan bakıldığında Dunkirk, Saving Private Ryan ve Enemy at the Gates gibi filmlerle pek çok şey paylaşacak gibi duruyor ama işte bu benzerlik de tamamen yüzeysel, ilk fragman bunun net ispatı. Bir kere film, Nolan için bile alışılmadık bir kadro içeriyor. Çok tanıdık sima var, ama bunların hemen hemen hepsi Nolan profili dışarısında ikamet eden insanlar. Kenneth Branagh var mesela bir yerlerde. Tamam, Cillian Murphy yine var, ama işte James D’Arcy de oralarda bir yerlerde.
Sadece oyuncu kadrosu da değil. Fragmanın havası da o ilk fotoğrafların ima ettiği savaş filminden daha şahsi ve vurucu bir şey kıvamında. Korku, büyük bir tema olacakmış gibi hikayenin içerisinde. Ve savaşın insani boyutu çok ön plana çıkacakmış fikrine kapılmak da mümkün. Ama öte yandan, bir Nolan filmi bu. Yani beklediğimiz hiçbir şey gibi de çıkmayabilir. Elimizden tek gelen, fragmanı döndüre döndüre izlemek. Biz de onu yapalım. Buyurun!