Okült yolcusu kalmasın! Okültizmi çeşitli açılardan incelemeye çalıştığımız yazı serimizin ikinci yazısıyla karşınızdayım. Bir önceki yazının sonunda birtakım gizemli ve karanlık güçler, bu yazının bir video oyunuyla ilgili olacağını ve aynı zamanda dini ve edebi unsurları da içereceğini söylemişti. Okültizm hakkında okumak isteyen ve söz konusu yazıyı henüz görmeyenler varsa, en azından neyden bahsettiğimizi anlamak bakımından bir önceki yazıyı okumaya teşvik ediyorum.

Gelelim bu yazının konusuna… Karanlık ormanların içinde, kesişen yolların tam ortasında gizemli anlaşmaların yapılmasıyla başlayan bir video oyunu hatırlayanlarınız var mı? Evet, Witcher 3’ün Hearts of Stone’undan bahsediyorum.

Hearts of Stone’u bitirmemiş veya Witcher 3 oynamamış olanlar darılmasın, bilinmesi gerekenleri açıklayarak gideceğiz. Oynamak isteyip henüz fırsat bulamamış olanlar için de bir küçük uyarı olsun, yazı, tabiatı gereği oyunla ilgili SPOILER içermektedir.

Dar Alanda Metinlerarasılık

witcher-3-vahsi-hunt-olgierd-von-everec-duvar-kagidi-2560x1600-14755_7

İlk başlığı böyle koydum, çünkü gerçekten çok dar bir metin alanından, altı futbol sahası büyüklüğündeki gönderme ve çağrışım alanlarını açıklamaya çalışacağım. Metinlerarasılık (veya daha gözde tabiriyle metinselaşkınlık) bakımından bu kadar zengin başka bir konu daha bulup yazabilir miydim, inanın bilmiyorum. İlk olarak Witcher 3 oyununun ek paketi Hearts of Stone, içinde barındırdığı pek çok unsur ile birbirinden farklı okült unsurlara, dini, edebi ve folklorik metinlere referanslar taşıyor. Haydi, bu referans halkalarını, saydığımız sırayla inceleyelim.

Hearts of Stone hikâyesinin temelinde, Olgierd von Everec isimli bir kişinin, çok önceden kaybettiği zenginliğini, yüksek statüsünü geri kazanmak ve büyük bir aşkla bağlandığı Iris ile sonsuza kadar mutlu yaşayabilmek için kötücül bir varlıkla anlaşma yapması yatıyor. İsmi Gaunter O’Dimm olan ve bizimkinden başka bir boyutta var olduğu bilinen bu varlığın tam olarak ne olduğu oyun boyunca bize açıklanmıyor.

Peki O’Dimm ile ilgili bilmemiz gereken şeyler neler? Bunlardan ilki, O’Dimm’in kendisini çağıran kişinin üç dileğini yerine getirmesi. İkincisi, belirli bir ayinin gerçekleştirilmesiyle yaşadığımız boyuta çağırılıyor olması. Üçüncüsü ise O’Dimm’in anlaşmalarını -ek paketin başında bize gösterildiği gibi- alacakaranlık vaktinde, ormanda bir dörtyol ağzında yapıyor olması.

Gaunter O’Dimm, kendisinden dilenen üç dileği yerine getiriyor ama bu dileklerin bir bedeli var; Olgierd zenginliğe, statüye ve ölümsüzlüğe kavuşabilmek için kalbini feda ediyor. Sonunda ise taş kalpli bir insana dönüşerek, kardeşini, sevdiği kadının aşkını ve mutluluğunu sonsuza dek kaybediyor.

Oyunun hikâyesi böylece bizi ikinci halkaya, yani bir folklorik referansa gönderiyor. Olgierd’in hikâyesi, daha ek paketin isminden başlayarak 1827 yılında Wilhelm Hauff tarafından yazılan bir Alman yapma masalına referans oluyor. Bu masalda ismi Peter olan bir adam; zenginlik, statü ve saygınlık kazanabilmek için kötücül bir varlıkla anlaşma yapıyor. Bu varlık da, tıpkı O’Dimm gibi, belirli bir ayinle, farklı bir boyuttan çağırılıyor ve üç dileği yerine getiriyor. Almanca ismi Das Kalte Herz, İngilizceye tam çevirisiyle The Cold Heart olan ve Heart of Stone ismiyle biri 1924’te, biri de 1950’de olmak üzere iki film uyarlaması yapılan bu masalın sonunda Peter, dileklerine ulaşıyor. Ancak, bu yolda o da Olgierd von Everec gibi kalbini feda ediyor. Peter, taş kalpli bir insana dönüşüyor, zenginlik hayalleriyle kumar bağımlısı oluyor, saygınlık kazanmak için kendisine küçüklüğünden beri arkadaşlık eden bir insanın ölümüne sebep oluyor ve güzeller güzeli karısının sevgisini kaybediyor.

pentagram

“Şeytanla anlaşma yapmak” gibi bariz ve çok fazla yerde kullanılan bir temanın referansı herhangi bir şey olabilir. Ancak, bunun üzerine bir de oyunda yer bulan, yine Alman kaynaklı olduğu düşünülen Kurbağa Prens göndermesi ekleniyor. Bu kadar Alman referansı ile alacakaranlıkta bir dörtyol ağzında şeytanla yapılan anlaşmalar birleşince, bu iki farklı ürünün bizi gönderdiği ortak referansın meşhur Faust’tan başkası olamayacağını anlıyoruz.

Hearts of Stone ek paketinin bir Alman yapma masalına; bu masalın da Faust üzerinden “ruhunu şeytana satmak” okült imgesine bağlanmasıyla, üçüncü referans halkasına girmiş oluyoruz. Alman kültüründen dünyaya mâl olmuş efsanelerden birine göre, 15. yüzyılda Almanya’da yaşamakta olan Johann Faustus isimli bir şahıs var. Bu şahsın daha çocukluğundan itibaren okültizm ile uğraştığı biliniyor. Teoloji alanında uzman olan Dr. Faustus, yanında kara bir köpek ile köy köy gezerek, gizli güçlerle temasa geçiyor, demonoloji uygulamalarında bulunuyor ve büyüler yapıyor. Çıktığı gezilerinden birinde bir gece aniden ölen Dr. Faustus’un yüzündeki acı ve korku dolu ifade, halkın, Faustus’un ruhunu şeytana satmış olduğu yönündeki şüphelerini pekişiyor. İşin buradan sonrasında ise Faustus’un hikâyesi, ruhunu şeytana satan ve yanında şeytanın suretini temsil eden kara bir köpekle gezen bir adamın efsanesine dönüşüyor. Zaten kara köpek ve kara kedi de çok uzun boyunca büyünün ve şeytani durumların bir işareti olarak görülmektedir.

Aslında bu dönüşüme çok yabancı da değiliz. Hangi zaman ve zeminde yaşarsak yaşayalım, herhangi bir alanda normalinden fazla başarı gösteren kimselerin şeytanlar veya başka insanüstü gizli güçlerle bağlantılı olduğunu düşünmüyor muyuz? Toplum içinde uygun olmayan davranış sergileyen insanların içine ya cin, ya şeytan girmiştir; ama deli dediğimiz anda onlar hoş karşılanırlar. Çünkü “deli midir, Veli midir belli olmaz”. Düşünceye göre teknoloji, şeytan icadı oluyorsa; icadı gerçekleştiren kişi şeytanın kendisi olmuş olmaz mı? Çok kurnaz insanlar “cin fikirli”dir, çok zeki insanlar “şeytana pabucunu ters giydirir”ler. Olağandan farklı düşüncelerin bazıları hatta “şeytanın bile aklına gelmez”ler. Veya seri ve kurnaz bir oyun sergilediği için Rıdvan’a verilen “Şeytan” lakabı da, bu anolojiden bağımsız olarak düşünülemez.  Johann Faustus’un da benzer şekilde efsaneleştiğini söyleyebiliriz.

L0031469 The Devil and Dr. Faustus meet.

Dr. Faustus hakkında 16. yüzyıldan başlayarak, teması hep daha fazlasını istemek ve ruhunu şeytana satmak etrafından şekillenen farklı türlerde pek çok eser verilmiş. Böylelikle Faustus’un efsanesi, Almanya ile sınırlı kalmayarak bir imge halinde çoğu kültürü dolaşmış. Her biri farklı bir köşesinden tutarak Faustus’u konu edinen bu eserlerin en meşhurları İngiliz şair Christopher Marlowe’un ve elbette Goethe’ninkiler olmuş.

Dr. Faustus’un bu denli bilinmesinde en büyük katkısı olan isim, şüphesiz ki Goethe. Goethe’nin Faust uyarlaması, bizi dördüncü referans halkasına getiriyor. Çünkü Goethe’nin Faust’una kadar, Dr. Faustus karakteri hep aç gözlü, gösterişçi bir adam olarak gösteriliyor ve hikâyenin sonunda hep şeytana karşı yenilmiş ve ruhunu kaybetmiş biri olarak resmediliyor. Ama ister hümanizm etkisi deyin, ister erken bir modernizm belirtisi; Goethe, Dr. Faustus’u daha fazla ortak nokta bulup, empati besleyebileceğimiz biri haline getiriyor.

Goethe’nin uyarlamasında Faust, bir gösteriş budalası veya doyumsuz bir günahkâr değil. Teoloji ile iç içe olan, doğanın evrenin sırlarını öğrenmek için durmadan çalışan ve Tanrı’ya bu sırları aşikâr etmesi için yalvaran bir bilim adamı. Ancak hangi yöntemi denerse denesin, Tanrı bir türlü onun çağrılarına cevap vermiyor. Artık Tanrı’nın da varlığını sorgulayacak duruma gelen Faust, umutsuzluk içinde okültizme yöneliyor. Nostradamus’un yazmalarından birinde gördüğü doğa ruhunun işaretini söyleyince, odasının ortasında gizemli bir varlık beliriyor. Bu varlık, daha önce Tanrı’yla bir insanı yoldan çıkartmak için iddialaşan Mefhistofeles’tir ve Faust’ta istediği her şeyi vaat eder. Eğer Faust’un yüreğindeki bilgi açlığını doyurup, ona sadece ânı yaşatmayı başarabilirse, anlaşma gereği Faust’un ruhuna sahip olacaktır. Mefhistofeles, zaman zaman bir köpek görünümünde, zaman zaman alkol ve uyarıcı maddeler aracılığıyla, zaman zaman da çekici bir kadın yardımıyla Faust’u baştan çıkartıp, yaşadığı ânın asla bitmemesini istetmeye çalışır.

Faust, Mefistofeles ile birlikte pek çok deneyim yaşar. Ama aradığı mutlu ânı bir türlü bulamaz. Yaptıklarından duyduğu pişmanlık ve vicdan azabına çözüm için, terk ettiği inancına sarılır ve İncil’i okur. Oradan ilhamla mutluluğunu sözlerde, anlamlarda değil, eylemde bulur. Bir bataklığı, bakımlı hale getirmeyi tasarladığı anda içi huzurla dolar ve o an zamana “Dur geçme, çok güzelsin” der. Böylece Mefhistofeles’in kötücül yollarla ona yaptırmaya çalıştığı şeyi, kendisi iyilikle yaparak, şeytanı kendi oyununda yenmiş olur ve ruhunu kurtarır.

Gaunter O’Dimm

Gaunter.O'Dimm.full.2178348

Bir önceki başlıkta bir oyun, bir masal, bir trajedi ve bir okült imge arasındaki referans halkalarını tek tek açıklamaya çalıştık. Şimdi sıra geldi bunları ek paketin bünyesinde birbirine düğümlemeye. Bana sorarsanız, düğümün tam ortasında Gaunter O’Dimm yer alıyor.

Gaunter O’Dimm hakkında internette çok fazla teoriye rastlayacaksınız. Ama bunlardan pek azının bizim şu an yaptığımız gibi Faust referansına gereken dikkati yönelttiğini düşünüyorum. Öte yandan, Gaunter O’Dimm’in ne olduğu hakkındaki tartışmaların arasında, neredeyse hiç birinin tek tanrı felsefesi üzerinden işi zerdüştlüğe kadar götürebildiğini de sanmıyorum. Unutmadan; bana böyle bir bağlantının olabileceğini düşündüren, çok sevdiğim hocama da, ismini anmadan buradan teşekkür etmiş olayım. Eğer okursa, konuştuğumuzu hatırlayacaktır.

Gelelim O’Dimm’in kim veya ne olduğu meselesine. Önce emin olduklarımızla başlayalım. O’Dimm çoğunlukla kendisini bir ayna tüccarı olarak tanıtmakta ve halk arasında da Ayna Ustası olarak bilinmekte olan bir şahıs. Ancak hikâye ilerledikçe onun bunlardan çok daha fazlası olduğunu görüyoruz. Kelime oyunlarında oldukça başarılı olan ve yaptığı anlaşmalarda niyetini asla belli etmeyen O’Dimm’in, kendisiyle ilgili söylemekten kaçındığı ve alenen gizlediği çok fazla şey var. Normal bir insan veya büyü kullanmayı becerebilen herhangi biri değil, zamanı durdurmak gibi üstün yetenekleri var.  Onun gücünün sınırlarını tahmin edemiyoruz.

odimsrealm

O’Dimm hakkında net olarak bildiğimiz başka bir şey ise, onun dilekleri gerçekleştirmek için aracılara başvurmak durumunda oluşu. Nitekim genel olarak ruhu satma veya yoldan çıkartma üzerine kurulu diğer anlaşmalar için de durum böyledir. Doğaüstü varlıklar, direkt olarak olaylara müdahil olmazlar. Hatta bir adım ileri götürelim, ilahi varlıklar temelinde de durum benzer şekilde işler. Yaratıcı, insanlığa doğrudan müdahalede bulunmaz. Elçiler gönderir ya da fırtınalar, tufanlar, kıtlıklar gibi doğa olaylarını aracı eder. Kötücül varlıklar için de böyle; bunlar insanı direkt olarak bir şey yapmaya zorlamazlar. Bazen Goethe’nin Faust’unda olduğu gibi alkol ve şehvet gibi aracıları kullanırlar, bazen de Taştan Kalp isimli Alman masalında olduğu gibi zenginlik ve kumar gibi insani zaafları körüklerler. Cennetten kovulmak için Âdem ve Havva’ya kimse zorla, bir anda bir şey yaptırmaz; bir yılan, bir elma aracılığıyla gerçekleşir her şey.

İşte böyle bir anlaşmanın tabiatı gereği, O’Dimm de Olgierd von Everec’in dileklerinin gerçekleştirilmesine direkt olarak müdahil olamaz. Dolaylı yoldan, bir aracı yoluyla bu istekler gerçekleştirilmek zorundadır, hâliyle borcun tahsil edilmesi için de oyuncunun yönettiği Geralt’ın yardımına ihtiyaç duyulur. O’Dimm, daha öncesinde hayatının aşkını bulması için yardım ettiği Geralt’ın, bir başka seferde de hayatını kurtardıktan sonra, bu iyiliklerinin bedelini söyler. Olgierd’in dileklerini gerçekleştirmek ve ruhuna sahip olabilmek için aracı olmasını talep eder.

Şu noktaya kadar referans halkalarımıza dâhil değilmiş gibi görünen Geralt’ı artık sahneye alabiliriz, çünkü düğümün tam ortası O’Dimm ise; ucu da Geralt of Rivia’ya varıyor.

Suretler ve İsimler

gaunterodimm

Gaunter O’Dimm’i merak edip internette birkaç teori okumuş olan herkesin bildiği gibi, bu ismin seçilmesinde de bir referans var. Okültizm konusunda yazdığımız bir önceki yazıda, nesne ve varlıklara isim vermenin insanlık tarihi için ne kadar önemli olduğundan ve pek çok okült uygulamanın da isimler üzerinden ilerlediğinden bahsetmiştik. Oyunlarında bir değil, bin tane folklorik referansa yer veren CD Project Red’in de bu durumdan haberdar olduğunu düşünüyorum, çünkü Gaunter O’Dimm’i kısaltırsak bağıra bağıra GOD oluyor. Ama hayır, büyük düğüm noktamız tabii ki bu değil.

Witcher 3 oyununda, özellikle süregelen büyük savaşın tarafları arasında tarafsız bir bölge olarak kalan Novigrad’da, bir tarikat vardı. İsmi Yanan Gül Tarikatı (Flaming Rose) olan bu oluşum, oldukça büyük bir mabede sahipti, başrahipleri ise krallardan bile daha çok korkulan, saygı duyulan biriydi. Hearts of Stone, çoğunlukla Novigrad ve Oxenfurt’ta yani Yanan Gül Tarikatı’nın merkezinde geçiyordu ve görevler arasında da bolca eski tarikat mensubunun kampını basmak vardı. Bu tarikatın en büyük simgesi ve kutsalı ise Ebedi Ateş (Eternal Fire). Zina suçunu işleyenler, büyüyle uğraşarak Ebedi Ateş’e saygısızlık eden cadı, büyücü ve şifacılar, okült meraklıları da Ebedi Ateş’i temsilen kazıklara bağlanıp, ateşle yakılıyordu.

Hatta öyle ki, bizim gerçekliğimizde de ateşi merkezine alan ve ilk tek tanrılı din olma vasfını taşıyan bir dini sistem var; Zerdüştlük. Gelin bir de bunun önemini açıklığa kavuşturalım.

Eternal Fire

large-eternal-flame-at-the-shrine-of-remembrance-fdb820f0309926dbd1b4b73e01156f62

 

Bütün toplumlar birbirine paralel olarak aynı zaman diliminde, aynı değişimlerden geçmiyorlar elbette. Ancak genel olarak tek tanrılı dinlerin, tarım ve yerleşik hayata geçişle birlikte başladığına yönelik kabuller mevcut. Nitekim konar-göçerlikten uzunca bir dönem vazgeçemeyen Türklerin mitolojisinde olduğu gibi, yerleşik hayata geçmemiş olan toplumların inanç sistemlerinde büyük ve kutsal sayılan tek bir varlık olduğu düşüncesine pek rastlanmaz. Dolayısıyla iyiliği temsil eden ve cenneti müjdeleyen tek bir tanrının karşısındaki, kötülüğü temsil eden ve cehenneme sürükleyen tek bir şeytan, bu metinlerde görülmez. Gücü birbirine eşit veya denk gösterilen bu iki oldukça güçlü ilahi varlık imgesi – kabaca düalizm, bu toplumlar için geçerli değildir. Zıtlıkların beraberliği, her kötünün içinde iyilik; her iyiliğin içinde kötülüğün mutlaka var olduğu vb. düşüncelerin; evrenin bir bütün olarak algılandığı ve evren içindeki her parçanın aynı anda hem iyi hem kötü olduğu fikirlerinden daha yeni olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü düalist felsefelerden önceki insanlar için başlangıçta kaos, her zaman kozmosun içindedir.

Bu bakımdan Doğu kökenli bir inanç olan Zerdüştlük, düalist felsefelere ve tek tanrılı dinlere yönelmekte olan insanlık için bir geçiş özelliği taşır. Çıkış noktasında ikili bir sistemi bulunmayan Zerdüştlüğün, çoğu kaynakta düalist (ikili, ikici) bir sistem olarak gösterilmesinin sebebi budur. Zerdüştler, kirletilemez saflığı, temas ettiği her şeyi kendisine benzetmesi ve alevlerin sürekli yukarı doğru çıkması sebebiyle ateşi, kutsal simgeleri olarak görürler. Ancak bilinenin aksine ortada bir ateşe tapınma yoktur, ateş sadece tek tanrının bir simgesidir; yani bir külttür. Yine bilinenin aksine, Zerdüştlük içerisinde iyiyi temsil eden Hürmüz ile kötüyü temsil eden Ehmiren bugünkü anlamıyla iki ayrı varlık olarak Tanrı ve Şeytan değildir. Biri Tanrı’nın iyi yarısı, diğeri de kötü yarısıdır. Yani ortada bir düalizm yoktur. Tanrı kozmos gibi, kaosu içinde barındırır; hem iyi, hem kötüdür. İyilik ve kötülük, insanın içinde savaş verir, Tanrının hangi yönü savaşı kazanırsa, insan da ona dönüşür.

Kaos, Kozmosun İçindedir

witcher3heartsofstone1280jpg-996800_1280w

Niye bu kadar Zerdüştlük okuyoruz diye şikâyet etmeye başladığınızı tahmin edebiliyorum, haklısınız, hemen bağlayalım.

Önceki başlıklarda Hearts of Stone ek paketinin temel olarak Faust imgesine bağlandığını açıklamıştık. Şu hâlde O’Dimm’in bu hikâyedeki rolünün, Faust’taki Mefhistofeles ile aynı olduğunu söylemek mümkün.

Hem Taştan Kalp masalındaki kötücül varlık, hem de Hearts of Stone’da Gaunter O’Dimm, anlaşmalarını alacakaranlıkta, ormanın içerisindeki bir dörtyol ağzında yapıyor. Ayrıca aralarında bağlantı kurduğumuz üç üründe de anlaşmayı öneren taraf, olaylara direkt olarak müdahale etmiyor, bir aracıya ihtiyaç duyuyor. Yani Gaunter O’Dimm, kısaltmasının yönlendirdiği Tanrı’dan çok, direkt olarak Şeytan’mış gibi gözüküyor.

ANCAK… Ben o kadar Zerdüştlüğü, tek tanrılı dinleri, düalizmi boşuna anlatmadım. Aşağıya maddeliyorum:

  1. Witcher evreninde çok tanrılı bir inanç sistemiyle karşılaşıyoruz. Tanrılar, tanrıçalar, ruhlar, cinler kol geziyor. Ancak bir noktada Yanan Gül Tarikatı, tıpkı Zerdüştlük gibi ateş simgesiyle ortaya çıkıyor ve ilk defa tek bir Tanrı olduğunu söyleyerek çok fazla mürit topluyor.
  2. Hearts of Stone ile birlikte, yoğun olarak Yanan Gül Tarikatı’nın eski mensuplarının, muhafızlarının tarikattan ayrıldıklarını ve çeşitli şaibeli işlere bulaştıklarını görüyoruz. Çünkü Ebedi Ateş hem iyi, hem de kötü yüzünü onlara gösteriyor. Savaşların ve yoklukların arasında ise insanların bir iyiye, bir de kötüye ihtiyacı var. Zerdüştlükle birlikte insanların artık daha yoğun biçimde tek Tanrılı dinlere yönelmeleri ve Tanrı’nın karşısına Şeytan’ı koyan düalist sistemlere geçmeleri gibi.  Nitekim oyunun bir sonraki eklentisi Blood And Wines’da direkt olarak peygamberi vb. ile birlikte tam teşekküllü oluşmuş bir tek tanrılı din görüyoruz.
  3. Witcher evreninde iyi ve kötü birbirine karışmış bir durumda. Kimse tam olarak iyi veya tam olarak kötü değil. Dünyaya kaos hakim. Şu hâlde evrenin kurallarına uygun olarak sureti insan şeklinde beliren, suretinin yakalanmasıyla birlikte tıpkı bir ateşin sönmesi gibi, küller içinde öte dünyaya geri dönen Gaunter O’Dimm; hem isminin kısaltmasının belirttiği gibi Tanrı, hem de Faust ve ruhu satmak göndermeleriyle kendini belli eden Şeytan olabilir. İkisi aynıdır. Kaos, kozmosun içindedir.

Geralt nerede derseniz… Goethe’nin Faust’unda, Faust’un Mefistofeles ile pek çok macera yaşadığını, bu maceralar esnasında istemediği ve pişman olduğu şeyler yaptığını; ancak en sonunda onu, kendi oyununda yendiğini ve ruhunu kurtardığını söylemiştik. Hearts of Stone eklentisinde Geralt da benzer şekilde Gaunter O’Dimm’in istekleri doğrultusunda onunla maceralara atılıyor ve istemediği şeyler yapmak zorunda kalıyor. Oyuncunun tercihleriyle bağlantılı olarak, neticesinde O’Dimm’i o da kendi oyununda yeniyor, hem kendi ruhunu hem de Olgierd’in taştan kalbini kurtarmayı başarıyor.

…Şeytanınız bol olsun!

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

1 Comment

  1. İlk cümleleri okurken bu kadar detaylı ve güzel bir bakış açısıyla yazıcağınızı düşünmemiştim.Kaleminize sağlık.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.