İthaki’den geçtiğimiz ay basılan Pusova basımının ertesinde elime geçmişti, ancak hep bir iş çıkıyor, okuma sürecim erteleniyordu. Ne yalan söyleyeyim, fantezi ya da bilimkurgu alanında yerli eserleri okumaya büyük bir heyecanla girişemiyorum, genelde bünyemi bir ürkeklik sarıyor. Eserlerin olabileceklerinin gerisinde, potansiyellerinin altında kalacakları korkusu kitabın bana sunacağı çoğu duygunun önüne geçiyor. Yazar Galip Dursun’un bu öykü seçkisi için de benzer endişelerim vardı, ancak bilinmeze girmeden bu işin çözülemeyeceğini kabullenerek endişelerimi biraz bastırdım. Sonunda kitap bitti, üzerine kelam etme vakti geldi.
1980 doğumlu Galip Dursun son on beş yıldır yerli korku yazınına başta Gölge e-Dergisi olmak üzere çeşitli platformlarda katkı sağlamış bir isim. 2006 ve 2013 yıllarında basılan Anadolu Korku Öyküleri antolojilerinde de eserleri bulunan Dursun son iki senedir Demokan Atasoy ve Işıl Beril Tetik ile Gerisi Hikaye yayın dizisi aracılığıyla korku edebiyatı ve sineması üzerine bir tartışma/sohbet programı düzenliyor. Dursun’un on senelik süreçte kaleme aldığı hikayelerden oluşan Pusova’yı tek bir türün içine almak ise zor.
Hikayeler korku, fantezi ve bilim kurgu başlıkları arasında geziniyor, bazı hikayeler ise bu alt türlerin melezlerinden oluşuyor. İşin bir basamak daha derinine inersek bilim kurguyu siberpunk, fanteziyi ise şehir fantezisi (urban fantasy) başlığı ile netleştirebiliriz. Kimi hikayede İstanbul’un gizli kafelerinde zamandan kopuk bir cinayete ortak oluyoruz, kimisinde Satir tanrısı Pan ile flüt çalıyoruz, kimisinde ise kendimizi kıyamet sonrası mahallelerde hayalet bir manavla zerzevat pazarlığına girişmiş buluyoruz.
Pusova’nın arka kapağına baktığınızda Doğu Yücel’in kitap için “İstanbul’un Weird Tales’ine muhteşem bir katkı” ifadesini kullandığını görebilirsiniz. Aslında Dursun’un eserinin içerdiği çeşitlilik gerçekten de Amerikan alt kültürünün demirbaşı sayılabilecek Weird Tales formatını hatırlatıyor. Bu formatın hedefi gereği hikayeler de okuru yormayan bir dile ve bittiğinde zihinde hafif bir huzursuzluk bırakma gayesine sahip. Pusova’nın içeriğindeki 9 hikayenin çoğunda bunu gerçekleştirebildiğini söyleyebilirim. Bazı hikayelerde ise İtalyan çizgi romanının kendine has korkusu Dylan Dog’un hikayelerindekine benzer bir harmoniye denk geldim. Özellikle “Gavur ve Piç” hikayesi bilim kurgu,korku ve romantizm ögelerini okura sunuş şekli bakımından bunu en çok hissettiren eser oldu.
Kitaba adını veren Pusova hikayesinin ise kalan hikayelerden ayrıksı olarak daha güçlü olduğunu söylemek istiyorum. Burada yerel söylentilerin ve taşranın ürkütücülüğü ustalıkla hikayede yer edinmiş. Muhtemelen bu durumda Dursun’un Anadolu Korku Öyküleri antolojilerinden kalma deneyimlerinin etkisi de büyük. Pusova ve aynı evrende geçen Kuş Çobanı hikayeleri ile Dursun’un kendi mitolojisini yaratan hamleler yaptığını görüyoruz. Bu iki hikaye bana biraz Hellboy’daki paranormal olayları araştıran BPRD’i ve özellikle 1999’un şimdiye unutulmuş korku oyunu Nocturne’u hatırlattı. Dursun’un ilerleyen işlerinde bu damarı tutturması çok özgün işlere kapı açabilir.
İşin özeti Pusova yerli alt kültür edebiyatı denilen çorak topraklardaki az yetişen meyvelerden. Fırsatınız varsa edinip okumaktan çekinmeyin. İlginç noktalar yakalamanız, “hiç etkilenmedim” dedikten birkaç saat sonrasında kendinizi kitaptaki bir hikayeyi düşünürken bulmanız hayli olası. Sonuçta çok az kitap bize kadim karanlık bir tanrı ile sorgu masasında vaka tartışma fırsatı veriyor, değil mi?