Yazıya ufak bir itirafla başlayacağım. Netflix’in 2015’te yayınladığı Daredevil dizisini anca şu günlerde seyretmeye başlayabildim. Başlama sebebim de Matt Murdock’u merak etmemden ziyade dizinin ikinci sezonunda Marvel’in en sevdiğim karakteri Punisher’a odaklanılacak olmasıydı. Frank Castle sahneye davet edilmeseydi Daredevil’ı daha yıllarca oturup seyretmeyeceğime eminim. Özel bir sebebi yok, dizi seyretmeyi çok sevmiyorum, hepsi bu.

d1

Ne var ki bu ilk sezonu bitirdiğimde herkesin neden diziye karşı büyük hayranlık beslediğini anladım. Senenin en iyi dizisi midir bilemem ama çok başarılı bir çizgi roman uyarlaması olduğunu sanırım herkes kabul edecektir. İlk sezon beni yıllar önce okuduğum Daredevil çizgiromanlarına götürmeyi başardı. Bu vesileyle eski okuduklarıma da yeniden dönsem mi dedim ve kendi maceram başladı.

Hatırlayanlar kaç kişidir bilemem ama 2000’lerin başlarında Daredevil’ın Türkiye’de de basım fırsatı gördüğü bir dönem olmuştu. Frank Miller’ın yazdığı ve John Romita Jr.’ın çizdiği orijin hikayesi The Man Without Fear, 2001 yılında Arka Bahçe Yayınları tarafından “Korkusuz” ismiyle basılmıştı. Neden başlığın Daredevil olmadığını bilmiyorum, muhtemelen o dönemler İngilizce isimlere rağbet olmayacağı düşünülüyordu.

Dizinin bugünkü iskeletinde önemli bir yer kaplayan  bu çizgi romanın ardından, yaklaşan film uyarlamasının verdiği güvenle Arka Bahçe 2003’te de Daredevil Vol.2 serisini Türkiye’de basmaya çabaladı. Bu seriyi elimden geldiğince takip ettiğimi hatırlıyorum. Ne var ki Türkiye’de hiçbir zaman fasikül geleneği oturmadığından ve fiyatlar o dönemin ilgili kitlesinin alım gücünü aştığından bu proje de bir noktadan sonra infilak etmişti. Arka Bahçe daha sonra yeni dizinin arefesinde Vol. 2 serisini yeniden Türkçe’ye kazandırmaya başladı ancak ilk sekiz sayıyı tekrardan piyasaya sunmamayı seçti. On sene öncesinde yaşanan ilk hezimetin ardından anlaşılabilir bir hareket, ne var ki benim gibi nostalji sevenler için o ilk sekizin çok daha başka bir anlamı var. Ben elimden geldiğince güncel Daredevil’ın ilk hikayesi gördüğüm Guardian Devil hakkında konuşmaya çalışacağım, sahaflarda dolaşıp kitabı bulmak da ilgilenenlerin yeni görevi olsun…

d5

Amerika’da 1998-1999 tarihlerinde yayınlanan Guardian Devil, Daredevil’ın hep çevresinde döndüğü ama asla net bir şekilde giriş yapmadığı bir tema üzerinden ilerliyor: Din ve Katolik Hristiyanlık mitolojisi. Hikayemiz şehirdeki bir hastanede gerçekleşen bebek katliamı ile başlıyor. Katliamın sebebi ya da kimin gerçekleştirdiği gizemini korurken Matt Murdock’un hayatına odaklanıyoruz. Hikayenin geçtiği bu Marvel evreninde Karen Page Matt’in hayatının aşkı olmuş ancak onu altı ay kadar önce terketmiştir. Bunalımda kaybolan Matt’in hayatı rutin avukatlık ve süperkahramanlık işleriyle süredursun, bir gün kapısı kurtardığı genç bir kadın tarafından çalınır.

Gwyneth isimli kadın Matt’in Daredevil olduğunu bildiği gibi ona büyük bir sorumluluk da yüklemektedir. Genç kadının iddiasına göre yeni doğmuş bebeği cennet ve cehennem arasındaki büyük savaşın seçilmiş kişisidir ve onun hayatını koruyabilecek tek kişi Matt’tir. Matt daha ne olduğunu idrak edemeden kadın ortadan kaybolur ve kahramanımız birkaç aylık bebekle kalakalır. Şimdi Matt’in tüm buhranlarını unutup bebekle ilgili büyük gizemi çözmesi gerekmektedir; zira birbirinden farklı gruplar bebeğe erişmeye çalışmaktadır.

Guardian Devil hikayesinin büyük kısmında hem Daredevil’ı hem de biz okurları pek çok bilinmezlik ve tedirginlik içinde bırakıyor. Bebeğin iyiliğe mi yoksa karanlık tarafa mı zafer getireceğini asla tam olarak kestiremiyoruz. Hikayenin ikinci kısmında ise konu bambaşka bir şekle bürünüyor ve bu soru önemini yitiriyor. Hikayenin her aşaması spoiler ile derinden yaralanabileceği için daha fazla bir şey demek istemiyorum ancak Guardian Devil’da yazarlık görevini Kevin Smith’in üstlendiğini söylersem kimi zihinlerde hınzır bir ışık yanacaktır. 1999 yılında Dogma, 2011 yılında ise Red State ile Katolik mitler ve “iyiliğin kötülükle mutlak savaşı” meselesine eleştirel bir takıntısı olduğunu sinemada göstermiş Smith’in Guardian Devil’da da bu üslubundan sapmadığını söyleyebiliriz.

d4

Açıkçası neredeyse yirmi yaşında olan bu hikayeyi okurken gerek metinden gerekse çizimlerden ötürü çok yorulacağımı hissediyordum ama yanılmışım. Joe Quesada’nın çizimleri Smith’in her sayfaya yedirdiği onca uzun metne rağmen çok başarılı bir dinamizmi içinde barındırıyor. Aksiyon anları da panellere doldurulan detaylar da iyi kotarılmış, hiçbir şekilde okuru sıkmıyor ya da boğmuyor. Smith’in olayı hoş bir dedektiflik hikayesi olarak yansıtması da çok yerinde olmuş. Guardian Devil’ın bir diğer güzelliği ise Marvel’ın tüm külliyatına hakim olmayanların da yan karakterlerin bolluğunda fazla kafa karışıklığı yaşamadan hikayeden zevk alabilecek olması. Peki dizi ile Daredevil dünyasına giriş yapmış okurlar? Açıkçası seriyi tekrardan okuma amacım daha çok bu kitleye yönelikti ve onların da hiçbir sıkıntı yaşayacağını düşünmüyorum. Sadece Karen Page ile ilgili kısımda biraz farklı (ama zaten hep öngörülmüş) bir yapıya hazırlıklı olsunlar, gerisi kendiliğinden gelecektir.

Uzun lafı tamamlarsak Guardian Devil dizinin ikinci sezonu gelene kadar bizleri ısındıracak bir Hell’s Kitchen hikayesi. Fırsatını bulup okumaya çalışın. Kimbilir, belki Vol 2.’nin dünyası size diziden daha çekici bile gelebilir. Böyle bir durumda sizi 120 sayılık (119 + 1 adet başlangıç sayısı) devasa bir macera bekliyor olacak.

d3

Author

Eskilerin dediği gibi: "You must gather your party before venturing forth"

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.