Savaşlarda ölüm, işaretlenmek istenmese de öncelikli seçenektir. Kaçarı yok. Çıkış yolunu kanlı mücadelelerin arasına hapsetmeyen bir zafer meydanı, bulunamaz. Ancak bu soysuz gerçeğe rağmen, onursuzlar kadar onurlu insanların da o meydanlarda yürümek için can attığını biliyorum. Çünkü savaşın öteki adı direniştir bazen. Milletinin geleceğini kurtarmaya kararlı bir liderin ardında, binlerin akın etmesi demektir çileden çileye. Cesur yürekli bir kahramanlık şiiri yazmasıdır çamurlu ellerin. Kavramları zıt anlamlarına düşüren tepelerde, ölümün de kurtarıcı olabilmesidir. Çünkü savaşı değil barışı övmek istesem de bolca, bizi beşinci günün şafağında doğuya mecnun edenlerin gösterdiği gibi, ak denilen kara çıkabilir. Ve umudun dahi bittiği bir mevzide, azmine tutunan bir halk bulunabilir.
Bu ateşli girişin sebebi, önümüzdeki aylarda Helm Hammerhand’i anlatmaya hazırlanan War of Rohirrim animasyon dizisi elbette. Miğfer Dibi’nin mazisi tamamıyla direnişe ayrılan bir efsaneler bütününden oluşuyor. Rohirrim kanı deli akar. İkinci dosya yazımda, bu deliliğin şişelendiği başka diyarlarda geçen savaşlara değinmeye karar verdim. Beş maddede kötülük kabından taştığında; tam da o son hatta ayakta kalanlara, ücra sürgünlerde bu iş burada bitmez diyebilenlere selam duralım. Savaşa müptela olmadan direnişe öykünelim. Tam yol ileri, spoilerlar fora!
Battle of Earth – Avengers: Endgame
Kolay varılmadı sonsuzluğun sonundaki savaşa. Oyunun bitip evlerimize dağılmamız için, tam on bir yıl sayısız vizyon tarihinin birbirine bağlanmasını bekledik. Bu süreçte hileleri gözümüzün önünde bir sihirbazlık gösterisi yönetiyorlardı Russo ikilisi. Çünkü onlarca senede yaptıkları asıl nitelikli hareket, anlatacaklarını zamana yaymaktı. Acele etmeden üretim bandını çalıştırdıkları her vakitte, Avengers:Endgame’in son direnişine bir taş daha koydular. Bu taşlar en nihayetinde bir parmak şıklatmasıyla devrildiğinde, ister istemez duygularımızın zemini onlarla birlikte çöktü.
Neticede Thanos başarısız sayılmazdı, Marvel Sinematik Evreni’nin altın çağını kapattı ve gitti. Bir açıdan Captain America ve Black Widow’a başka filmde hakkını vererek veda etmek isterdim de. Çünkü tüm dünyaya ‘Ben Iron Man’im’ diyen adam gittiğinde, elbette kaptanın Mjolnir’le yaptığı şovdan dahi bahsedesimiz gelmedi doya doya.
Battle of Bastards – Game of Thrones
Yenilmezler’in ne kadar evren ve zamana yayıldıysa savaşı, o kadar küçük bir alana sığdırılan bir vuruşmaydı piçlerinki. Ne naralar ne gümüşi zırhlar vardı Ramsay ve John’un sözlü dalaşında. Kuzey’in tüm heybetini hanesiz doğanların taşıması işi bitiriyordu zaten. Savaş ise sadece daralan bir ceset duvarında tutunabilme meselesiydi. O durumda dahi halefleri Winterfell ve King’s Landing’deki yıkımın çeyreğini veremezdi teker teker birbirinin üzerine düşen adamlar. Ama işte tam da can pazarının en ortasında bir yer ayırttığı için bize, unutulmazdı Kuzey’in mücadelesi.
Zaferin onuru istediği kadar Vadi Şövalyelerine kalsın, biz Kızıl Düğün’den beri ilk defa John’la çıkmıştık ayaklar altından. Yıllar sonra görülmesi gereken bir mesele görülmüş, kapanan defterlerde bu defa Starkların yüzü gülmüştü. Hoş, Ramsay yenilmese kim Kuzey’i Akgezenlere karşı savunabilirdi ki? Bu açıdan da Westeros tarihinin dönüm noktasındaydı Battle of Bastards. Şuna katılmayan olmaz herhalde; arkadaşlar arasında Game Of Thrones’taki savaşlardan açılan bir muhabbette, aklımız da kalbimiz de o küçük muharebe alanına gidecek daima.
Battle of Hogwarts – Harry Potter and Deathly Hallows
Hogwarts’a veda ederken Rowling’in kalbimize indirdiği yumruk hakikaten sıkıydı. Şimdi üzerinden geçen yıllarla bakması kolay meseleye tabii. Ancak o zaman Harry’nin sadakatiyle birlikte bizimki de sınanmış ve pek kolay atlatamamıştık sarsıntıyı. Akıl hocasının yeni yetme öğrencisini ölümüne gönderirken, hortkuluk yok etme görevini yıktığını içselleştirmek ziyadesiyle zordu, ne yapalım? Neyse ki beni o inkar faslından çarçabuk çıkartan, direniş ordusunun bizzat kendisiydi. Voldemort ve Ölüm Yiyenlerin karşısına dikilip Harry gitmiş olsa bile biz buradayız demeleriydi. Savaşın tek bir liderinin olmadığını göstermeleriydi.
Hakikaten kitaplar boyunca bu denli kıvamında hacim kazanan yan karakterlerin olduğu seri azdır. Hogwats’ta koridorlara doluşunca tanıştığımız herkesi, zamanla okul yıllarının tanıdıklığı içinde kardeş benimsedik. O yüzden yan sıradaki tuhaf çocuk, birlikte asa salladığımız dosta dönüştüğünde, düşmanı yenme ısrarımız bilenmişti. O yüzden ‘hepimiz Harry ama aynı zamanda ailelerimiz ve birbirimiz için de varız’ dediklerinde tüm mücadele bir başkaydı. O yüzden kayıpların üzerini örttüğümüz her seferde, döktüğümüz gözyaşları daha sıcaktı işte.
Battle of Endor – Star Wars
Yüce Şanşölye Sheev Palpatine bizi akıllı kötülere tutkun eden önemli bir zat. Çünkü koca senato ayakta uyurken o galaksinin huzurunun altını sinsice kazdı. Önce Ticaret Federasyonu aracılığıyla memleketi Naboo’nun işgalini başlattı. Padme Amidala’yı mevcut şansölye aleyhinde güvensizlik oyu vermeye ikna etti. Sonra Klon ordusunu kendi leyhinde kullanmanın yolunu icat etti. Çırağı Darth Tyranus’u galaksinin birliğini bozsun diye ayrılıkçı hareketi kurmakla görevlendirdi. Arada meşhur 66. emirle Klon Savaşlarını başlattı. Senatoyu içten fethetti ve Jedilara duyulan inancı sarstı. Gölgeler arasından kaosun fitilini iyice ateşledikten sonra da çıktı, milyarların vicdanında galaksiye güveni ve istikrarı getiriyorum dedi.
Böyle adamların nelere yol açacağını Darth Sidious’la öğrendi bir nesil. Asi Birliği’ni tuzağın ortasına çekmek için ikinci Death Star’ın planlarını sızdırışıyla zaten kanıtladığı zekasını bir kez daha parlatacaktı. Olmadı. Çünkü kibirle küçümsediği Evokların hışmına uğradı. Çünkü karanlığa batırdığı çırağının, oğlunu kurtarmak için ona ihanet edeceğini kestiremedi. Biz de şansı yaratmaya devam ettiğimiz sürece galaksinin kurtarılamayacak hiçbir anı olmadığı notunu düştük çıkarımlarımıza. Endor Savaşı, zehir zemberek imparatorların da yenilebileceğini gösteriyor, daha ne?
Helm’s Deep / Battle of Hornburg – Lord of The Rings
Helm’s Deep şüphesiz bu liste içindeki en kritik savaştı. Kazanılmasa Eorl’ün sözüyle yüzyıllardır Gondor’un yardımına koşan Rohirrim süvarileri yeminlerini sonsuza dek tutamayacak, Orta Dünya’nın mühim kalkanı delinecekti. Ancak benim Helm’s Deep’e gönül verişimin asıl nedeni, saniyede atılan okların her bir tanesinde saklanan gerçek inat, sallanan kılıçların kolların yorgunluğuna rağmen defalarca havaya kaldırılmasında yatıyor. Elbette, Gandalf’ın güneş saçarak gelişi, bir ömür boyu akılda kalıcı. Ama aynı şekilde kral Theoden’in kurtuluş ummadığı bir anda, Eolingas ileri! demesi de bitirici. Yüzüklerin Efendisi yeri geldiğinde güç odaklarının baştan çıkartan vaatlerine yeri geldiğinde dipsiz çaresizlik hissine karşı cenk edilen bir destan. Muhtelif karizmalarda cesaretin birinci geldiği de Miğfer Dibi savaşının bütününde kanıtlanıyor.
Savaşın tutuşturduğu kibrit, ömür çizgilerinde yanar. Maalesef bazen bu yangına gönüllü atılmak gerekir. Ancak kimsenin canının gerçekten acımadığı koşullarda, hepimiz biraz bekçisiyizdir heyecanlı bir harbin. Çünkü kılıcın kılıca galip geldiği esnada kulaktan kulağa anlatılacak muhteşem anlar ve değme kahramanlar saklıdır. Helm Hammerhand’in borusunu kendi çaldığı zamanları da umarım, listedekiler kadar heyecanla takip edebiliriz. Buradan sonrasını biliyorsunuz, yorumlar hepten sizin. Üçüncü yazıda görüşmek üzere Rohan dostları!