Neden Malta? Neden Venedik?

65asd4a

Bu spesifik iki yerin seçilmesi, yazarlarımızın dolaylı yollardan anlatmaya çalıştıklarının temel sebebi aslında. O zamanlarda İngiltere’de -hatta bırakın sadece o zamanları, öncesinde ve sonrasında bile-, bir yazarın doğrudan bir hükümdara ya da batmayan güneş olan bu ada ülkesine satirik yollarla değindirmesi son derece ölümcül bir hata olarak kabul edilebilirdi. Yine 16. yüz yıldaki bir eser olan Thomas More’un eseri olan Utopia’nın yazılış hikayesine baktığımız gibi bu eserlerin de mesaj verme kaygılarına aynı pencereden bakabiliriz. Thomas More, kralın danışmanı olmasına rağmen “Siz ülkeyi düzgün yönetemiyorsunuz, şunu şunu yapın, bunu şöyle çekin, orayı şuradan getirin.” minvalinde söyleyeceği her sözün, başına mal olacağı gibi bir gerçek mevcuttu. (Spoiler alert: Tabii ki de sonunda başına mal oldu.) Bu nedenle aynı yüz yıl İngiltere’sine çok benzeyen ve bolca değindirmeler bulunduran Utopia’yı yarattı zaten. “Biz mükemmeliz aslında, ama şu ülke böyle sıkıntılar yaşıyormuş, biraz ders alabiliriz, daha da mükemmel oluruz.” şeklinde bir satirik mesaj veriyor temelde, Utopia eseri.

Aynı durum Malta Yahudisi ve Venedik Taciri için de geçerli aslında. Bir bakıma, İngiltere’yi doğrudan eleştirmenin son derece hayatlarına mal olacak bir durum olduğu gerçeği var ortada. Öte yandan hem Malta hem Venedik, ulus varlığı açısından oldukça zengin mekanlar. İki yer de sadece belli bir ulustan insana ya da belli bir dinden kavme sahip değil; aksine her türden kişiyi bünyesinde barındırabilen çok geniş çerçeveli şehirler bunlar. E hal böyle olunca, daha muhafazakar tek bir toplumda geçen hikayeyi anlatmaktansa, her türlü şeye açık ve toleranslı bir toplumda bu tür öyküleri anlatmak her zaman daha kolay bir seçenek olarak görülmüştür.

 

Yahudi Karakterizasyonları

Edmund_Kean_as_Shylock

Malta Yahudisi’nden Barabas ve Venedik Taciri’nden Shylock, her iki eserde de hoş görülen karakterler değil. Aksine kötü, pis, cimri, soysuz, kansız ve her türlü aşağılık sıfata yakıştırılacak şekilde betimlenmekteler. Her ikisinin de en önemli varlıkları paraları. Paraları olmadan bir hiçlermiş gibi davranan bu Yahudiler, aynı zamanda ne tesadüftür ki birer kız çocuğuna sahipler. Barabas’ın kızı Abigail ve Shylock’un kızı Jessica, hemen hemen aynı türden senaryolarla Hristiyanlık dinine geçiyorlar. Her iki kadın karakterin de aşık olduğu genç, bir Hristiyan. Her ikisi de babasının bu pis Yahudi tavırlarından bıkmış kişilikler. Her ikisi de sırf babalarına inat olsun diye Hristiyanlık tarafına doğru yelken açıyor. Ne hoş bir tesadüf değil mi?

Yahudi bu karakterler, aslında her iki eserde de karşımıza komedi unsurlarıyla çıkıyor. Birer trajedi olmalarına rağmen, güldürücü ögelerin bir kısmını üstlenen Barabas ve Shylock için kimi okurlar sempati bile duyabiliyor aslında. Sonunda maruz kaldıkları durumlar ve bütün bir hikaye boyunca bu kötücül karakterlerinin belli bir sebebe dayandırılma çabasıyla, okurların gözünde “sempatik” olup olmamalarına göre büyük bir ayrışma yaşıyorlar.

E bir de son olarak baş karakter olmalarına rağmen, birer “kahraman” olarak gözükmemelerinin sebebi de kötücül Yahudiler olmalarından kaynaklanıyor diyebiliriz. Misal, Malta Yahudisi’nde bizzat Barabas ile başlayan oyundan anlayacağımız üzere Barabas ana karakter oluyor; fakat aynı husus Venedik Taciri’nde oyunun açılışını yapan Antonio için geçerli değil ne yazık ki. Venedik Taciri’nde, resmi olarak ticaretle uğraşan Antonio’nun aksine asıl kastedilen tacir büyük bir sürprizle Shylock aslında. Zaten o dönemlerde Yahudiler için başka meslek yapmanın pek de mümkün olmadığı gibi bir gerçek olduğu için, Shylock’un yaptığı tefecilik mesleği aslında Venedik’in tacirine olan bir gönderme minvalinde. Fakat yine de birer “iyilik kahramanı” tarzında bir kahraman olmayan Barabas ile Shylock’un İngilizce’deki terimiyle “antagonist”, yani muhalif kahraman olmaları da, sırf Yahudi oluşlarına yönelik yapılan bir gönderme aslında.

Hırs, İntikam, Kan, Vahşet!

gettyimages-51361579

Her iki eser de Yahudi kahramanlarımızın birer intikam makinesi oluşu düzleminde ilerliyor. Barabas’ın da Shylock’un da paralarına yönelik yapılan uygulamalar sonrası, içlerindeki ezilmişlik ve bastırılmışlık duygusunu hunharca dışa vurma istekleri, intikam duygularının ne kadar ileri seviyelerde olduğunu kanıtlıyor.

Osmanlı şehzadesi tarafından Malta’nın yöneticisinden istenen yüksek miktardaki paranın, vali Ferneze’in kararıyla ülkedeki Yahudiler’den tahsis edilmesi Barabas’ı, Malta Yahudisi’nde ateşleyen sebeplerden biri oluyor. Oyunun açılışında paralarını saymaktan tam anlamıyla parmaklarına ağrı giren Barabas için en önemli varlığı olan serveti, elinden alınması yönündeki tehditlerle kaybetme korkusuna doğru ilerleyen bir kabusa dönüyor. Bunun için elinden geleni ardına koymayan ve onlarca asırdır Yahudilere karşı uygulanan yaptırımlar sebebiyle içinde biriken nefret hissini dışa vuran Barabas, oyunun sonuna kadar kötücül karakterinin hakkını veriyor doğrusu.

Aynı durum Venedik Taciri’ndeki Shylock’ta daha net görülebiliyor elbette. Shylock’un Barabas’a oranla biraz daha minimalize edilmiş ölçüde kötücül karakteri var denilebilir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” kafasıyla gördüğümüz karakter, sonraları gözünü intikam hırsı bürüyen bir psikopata dönüşüyor. Kendisinden ödünç para alan Antonio’nun borcunu ödeyemeyeceğini öğrendiğinde “Etini keseceğim! Kanını akıtacağım! İntikaaaağm!” gibisinden deliye dönen Shylock, kendisini haklı çıkarabilmek için Venedik yasalarını bile incik cincik öğrenerek çıkıyor mahkemeye. Tabii ki de Shylock’un en baştan o zamana kadar derdi parasını geri alabilmek değil; kendisi fazlasıyla zengin biri zaten, çok da ihtiyaç duymuyor fakat faiziyle geri almayı da arzuluyor bir yandan. Barabas’a kıyasla tüm mal varlığını kaybetme korkusuyla atılmıyor bu intikam duygusuna; yüz yıllardır Yahudilere uygulanan baskıların kendi benliğinde dışa vurma ihtiyacı ile ateşleniyor bizim Shylock.

Hatta Venedik Taciri’nde öyle bir monoloğu vardır ki Shylock’un, okuyucuların o sırada kendisiyle bir sempatik duygular içine girmemesi neredeyse işten bile değildir. Özetle “Siz Hristiyanlar gıdıklanınca gülersiniz de biz Yahudileri gıdıklanınca gülmez miyiz? Siz Hristiyanları kesince kan akar da biz Yahudileri kesince kan akmaz mı?” tarzında acı cümleleriyle uzun bir konuşma yapan Shylock için, bu tür intikamsal sebeplerin aslında çok da haksız olmadığını düşünür çoğu okuyucu o sırada: Çünkü bu bir bastırılmışlık, çiğnenmişlik, hor görülmüşlük duygusudur. Sürekli olarak dışlanmanın, başka seçenek bırakılmadığı halde o yola saptığı için bir daha küçük görülmenin getirdiği aşağılık hissidir. Bu gibi, asırlardır hor görülen Yahudilik kavramı acısı nedeniyle Shylock’un intikam makinesi haline dönüşmesi, daha açık görülebilir bir manzaradır aslında.

Küçük Ayrıntısal Farklar

Newton, Gilbert Stuart, 1794-1835; Portia and Bassanio

Bütün bir yazı boyunca ana hatlarıyla benzerliklerini ele aldığımız iki eserin de birbirinden çok net ayrıldığı en önemli noktayı atlamamak gerek: Eşcinsellik. Doğrudan ve çok açık şekilde okuyucuya verildiğini düşünmesem de, iyi bir analiz sonrası anlamamanın mümkün olmayacağında emin olduğum bu husus, Malta Yahudisi ile Venedik Taciri’ndeki ana farklardan biri. 

Malta Yahudisi’nde bu olguyu küçük değindirmeler halinde bile çok görmesek de, Venedik Taciri’nde oldukça yoğun şekilde görebiliyoruz. Antonio ve onun biricik kankası Bassanio arasındaki bu duygusal yaklaşım, tam anlamıyla homoseksüelliğe yorulmakta. Peşinde koştuğu zengin Belmont leydisi Portia olmasa, Antonio’nun bu iş atan yaklaşımlarına belki de cevap verebilecek seviyede biri Bassanio. Antonio zengin, Portia zengin; hatta eskiden kendisi de zenginmiş de parasının suyu çekmiş. Tabii kendisi paranın olduğu yere giden şımarık ve düşüncesiz bir adam olarak tanıtılsa da, Antonio’da öyle bir gözü olmadığı çok açık. Bu tek taraflı eş cinsel aşkı yalnızca Antonio’nun monologları ve yaklaşımlarıyla görebiliyoruz eserde. Shylock’a borcu nedeniyle ölüm davasına giden Antonio’nun Bassanio’ya son mektubu “Ben seni sevdim de öldüm gülüm. Bak senin için borç aldım, ödeyemedim ama canımla ödemeye hazırım. Gelip görmesen de olur ama gel ve senin için nasıl saniye saniye öldüğümü izle.”  tarzında bir temele sahip. E bir de üstüne üstlük “Karın Portia senin için ölmeyi göze alır mıydı? Ama ben alıyorum! Beni beni, Antonio’nu!” diye triplenen elemanımız, Bassanio için “bromance” denilebilecek ölçüde sıcak duygular besliyor, açık ve net. Tüm bunların dışında son olarak, bir de Salarino ve Solanio isimli karakterlerimiz, Antonio’yu daha oyunun çok başında üzgün bir şekilde görünce “Seni biz mutlu edemedik, bak Bassanio geliyor, seni sevindirir o ehe öhö ehe.” gibisinden göndermeler yaparak bizi bu homoseksüel aşkın akışına küçük bir kayıkla yolculuğa çıkarıyor.

1 2
Author

Geveze, aşırı heyecanlı, domates surat. Ailenizin mülayim, cep tipi ponçiği. Profesyonel inek. Özel gücü ise role play yazmak. @poncikbruiser

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.