Merhabalar, merhabalar! Silmarillion sevgimizi dağa taşa haykırdığımız serimizin yedinci bölümüne gelmiş bulunmaktayız, bu beni çok mutlu ediyor. Yedinci bölümde olmamız demek, bu seriye yedi aydır devam ediyor olmamız demek. İnanılmaz değil mi? Bu bölümde sizinle elflerin uyanışını ve Melkor’un esaretini konuşacağım, yine her zamanki gibi bölümün genel anlamda neler anlattığından bahsedeceğim, biraz da çıldırış sonrasında J.R.R. Tolkien’e saygı duruşu ile bitireceğim.
Korkutmak gibi olmasın (hehe) fakat bu bölümde kalem kağıt almanızı öneririm zira elflerin ailelerinden bir ağaç oluşturmaya burada başlayacağız. Ben kafamız karışmasın diye her halükarda aşağıya bir görsel bırakacağım fakat elinizde kitap varsa en arkasında isimlerin ve tabloların olduğunu da hatırlatmak isterim. Yanlışsız, kazasız, belasız atlatırız umarım.
Beşinci bölümden hatırlarsınız, Valinor’un ışık saçan iki ağacı vardı ve Valar huzur içinde topraklarında yaşamaya devam ediyordu. Bu sırada Melkor ne yapıyor, ondan bahsettik mi? Sanmıyorum. Eh, Melkor da bildiğiniz gibi: Kötülük, kötülük, kötülük. Belki biraz da şeytani kahkaha. Kendisi Utumno’da Balrog denen yardımcılarını topluyor, Orta Dünya’ya zehrini yaymaya hazır bekliyor. Böylece Beleriand’ın kuzeyinde kendisine yeni bir kale inşa ediyor. Adı da Angband. Angband’ı kim yönetiyor peki? Çoktan tanıdığımız bir isim: Sauron.
Bu esnada Valar, elflerin uyanışı için hazırlık yapıyor, bir gözleri hep Melkor’un üzerinde. Yavanna sonunda dayanamıyor, bütün Valar’ı topluyor ve onları Melkor’a karşı toplanmaya ikna etmeye çalışıyor. Elfler, Melkor’un oyununa mı gelsinler? Ya Melkor’a tapmaya başlarlarsa! Bu tartışma sürerken Tulkas da durur mu, “Savaşalım!” diyor.. İlk o atılıyor, fikri de ortaya kendisi atıyor. Ne olursa olsun artık!
Fakat Mandos onları durdurarak onlara elflerin ilk işinin yıldızları izlemek olacağını hatırlatıyor, onlara yavaşlamalarını söylüyor. Bu sözler üzerine Varda, Taniquetil’in tepesinden o zamana kadar görünmüş ve görünecek en parlak yıldızları yaratmaya başlıyor. Varda’nın işi biter bitmez ne oluyor peki? Elfler uyanıyor.
Derler ki Varda’nın tam da uzun upuzun süren işinin sonuna ulaştığında, Menelmacar’ın göğe yükseldiği ve Helluin’in mavi ateşi dünyanın hudutlarının üzerindeki sislerin içinde titreştiği sırada, işte tam o saatte, Yeryüzünün Çocukları uyandılar, yani Ilúvatar’ın İlkdoğanları.
J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal
Elfler ilk olarak bir gölün çevresine yerleşiyor, gördükleri ilk şey gerçekten de Varda’nın yarattığı yıldızlar oluyor. Varda’nın Elentári ismi de buradan geliyor işte, “Yıldızların Hanımı” demek. Elfler, Varda’yı el üstünde tutuyorlar, gözlerini açtıklarında onun yarattıklarıyla karşılaştıkları için. Yerleştikleri yerde kendilerine ait bir dil oluşturup yaşamaya koyuluyorlar.
Onlarla ilk karşılaşan Vala, Oromë oluyor. Fakat Melkor çoktan elfleri korkutmak için atlı süvarilerini göndermiş bile. Hatta öyle ki kendi başına dolaşan bir grup elften haber dahi alınamıyor. Elflerin uyanışından ilk defa Melkor’un haberinin olduğu apaçık, böylece Oromë onlardan ikinci haber alan Vala oluyor. Melkor zekilik yapmış, Oromë’nin at sürdüğünü bildiği için hizmetkarlarını at üzerinde göndermiş. Elfler zaten Melkor’un karanlık süvarilerinden korkuyorken Oromë’yi de at sürerken görünce onun da Melkor’un hizmetçisi olduğunu sanıp saklanıyorlar.
Daha sonra Melkor’un bazı elfleri kendi kontrolü altına alıp onları orklara çevirdiğini öğreniyoruz. Lakin önemli bir nokta var ki orklar, Melkor’a minnet duyarak hizmet etmiyorlar- Onlar hâlâ kalplerinde Melkor’a karşı en ufak bir sevgi kırıntısı duymuyorlar. Hizmet etmeleri, korkmalarından ötürü.
Valar, elflerin uyandığını haber alınca ilk etaptaki tartışmalarına geri dönüyor ve onları nasıl koruyabilecekleri üzerine kafa yoruyorlar. Sonuç olarak da Tulkas’ın dediği oluyor. Valar, Melkor’un Utumno’daki kalesini kuşatıyor. Tulkas, Melkor’u deviriyor ve Aulë’nin yaptığı zincir Angainor ile bağlıyor, böylece Melkor’un üç çağ boyunca süren esareti başlıyor. Buna rağmen Melkor’un bütün kötülüklerini engelleyemiyorlar zira Melkor’un hizmetçilerinin birçoğunun varlığından Valar’ın haberi bile yok. Bu hizmetçiler arasında Sauron da var. Bu da demek oluyor ki Melkor’un esarette olduğu süre boyunca Orta Dünya barış içinde yaşasa da onun kötülüğü dünyayı alttan alttan zehirlemeye devam ediyor.
Melkor asla unutmadı bu savaşın elfler uğruna yapıldığını ve kendi çöküşünün sorumlusunun elfler olduğunu.
J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal
Valar, bir kez daha elflerin akıbetine dair hasbihal etmeye başlıyor. Kendi başlarına mı bırakılmalılar yoksa Valar’ın koruması altına mı alınmalılar? Sonuç olarak Mandos hükmün verildiğini söyleyip tartışmayı sona erdiriyor: Elfler, Valar’ın yanında yaşayacaklar deniyor.
Oromë böylece elflerin yanına gidiyor ve onların aralarından temsilciler seçiyor. Bu temsilciler daha sonra da karşımıza isimleri bol bol çıkacak olan Ingwë, Finwë ve Elwë. Batıya yapılacak olan bu yolculuğa çıkmayı kabul edenlere Eldar deniyor, geride kalanlara da Avari.
Eldar, üç farklı grup halinde ilerliyor. En öndeki gruba yani Ingwë’nin takipçilerine Vanyar deniyor. Ingwë, Valinor’a gidip bir daha asla Orta Dünya’ya geri dönmüyor. Vanyar’ın arkasından Ñoldor geliyor, onlar da Finwë’nin takipçileri. En arkadan gelen grup, en kalabalıkları, Teleri. Zaten gönülsüzce hareket eden Teleri’nin bır kısmı, batı kıyısına geldiklerinde denize olan düşkünlükleri sebebiyle daha fazla ilerlemek istemiyor. Bazıları orada kalıyor, böylece Falmari ismini alıyorlar, yani “Deniz elfleri”. Teleri’ye iki kişi liderlik ediyor: Elwë ve erkek kardeşi Olwë. Teleri arasından bazıları ormanlara doğru devam ediyor, o gruba da Sindar deniyor.
Teleri içinden bir elf olan Lenwë, bir noktada, kendisini takip eden elflerle beraber batı yolundan ayrılıp güneye doğru gitmeye başlıyor. Bu grup, Anduin nehrinin civarındaki topraklarda yaşamaya başlıyor. Onlara “Yeşilin elfleri” manasına gelen Nandor diyoruz. Nandor’un zaman içinde Eldar ile çok az benzerliği kalıyor, kendi aralarında yaşayıp gidiyorlar, elflerin hepsinden daha bilge oluyorlar. Bir süre sonra Lenwë’nin oğlu Denethor, halkın içinden topladığı takipçileriyle beraber batıya, Beleriand’a yol almaya başlıyor.
Aman’a giden elflere “Işığın elfleri” manasına gelen Calaquendi diyoruz. Bu yolculuğun herhangi bir yerinde yolculuktan vazgeçenlere Úmanyar deniyor. En başta yolculuğu reddeden Avari ve sonradan yoldan ayrılan Úmanyar’a hep birlikte Moriquendi diyoruz, yani “Karanlığın elfleri.” Zira onlar Valar’ın İki Ağacı’nın ışığını görmüyorlar.
Yolculuğu kendiniz yapmış gibi yorulduysanız doğru yoldayız. Kitabın arkasında da bu yazıda da bakmamız için bir şema olduğunu belirtmek isterim. Silmarillion’un kafa karıştırıcı olmadığını söyleyenler genelde bu kısmı en az iki defa okumuş insanlar oluyorlar, ben de üzerinden bilmem kaçıncı defa geçtiğime göre onlara hak vermeye başlayacağımı düşünmüştüm ama şöyle bir baktığımda hâlâ kafa karıştırıcı olduğunu görebiliyorum. Yine de bu yolda umarım ben size birazcık yardımcı olabilmişimdir. Farkındaysanız artık elfleri gruplara ayırdığımıza göre olaylar olaylar başlayacak demek oluyor.
Ben çok eğleniyorum ve henüz Valaquenta’nın üçüncü bölümündeyiz. Önümüzde toplamda yirmi dört bölümlük bir macera var. Bu macerada benimle olmaya devam etmenizi diliyorum, umarım Orta Dünya’dan sizinle beraber geçmeye devam ederiz. Söylenecek başka bir şey kalmadıysa ben de Avari gibi ayrılıp kendi yoluma devam edeyim o halde. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, namárië!