Film sanatının belki de en kilit, en önemli anlarının yüzde doksanını oluşturur vedalar. Sevdiğimiz, içine girdiğimiz, içselleştirdiğimiz karakterlerin yollarını ayırmaları; son bir elveda için bir araya gelmeleri bize onların yolculuklarını baştan sona kadar tekrar yaşatan şeydir. Bir anlamda yolun sonuna gelinmiştir ve siz, tüm film boyunca yaşadığınız maceranın finalini izlersiniz. Bu sahneler bazen filmin sonunda olur, bazen ise sonlanan sadece o iki karakterin yolculuğudur. Ama her seferinde, eğer karakterleri gerçekten iyi oturtmuşsa, o sahnelerin vuruculuğu bambaşka olur.
Biz de fırsat bu fırsat, sinema tarihinin efsane veda sahnelerini listeleyelim, o kalp burucu anların her birine bir göz atalım istedik. Buyurun, işte bizce sinema tarihinin en efsane 10 veda sahnesi. Belirtmekte, hatta bold yapmakta fayda var, ucunda ölüm olan veda sahnelerini değerlendirmeye almadık. O yüzden, Titanic, Terminator 2, The Iron Giant gibi filmleri bu listede değil de, başka bir listede göreceksiniz. Buyurun.
10. “Don’t You (Forget About Me)”
Film: The Breakfast Club.
The Breakfast Club, 80’lerin en güzide filmlerinden biriyse, bunda o son veda sahnesinin payı büyüktür. Neredeyse hiç diyalog yaşanmaz tüm sahne boyunca. Fakat birbirinden çok farklı sosyal sınıflardan gelme öğrencilerin, bir Cumartesi sabahı boyunca birbirleriyle tıkılı kaldıktan sonra kurdukları bağlar ve öğrendikleri şeyler Simple Minds’ın Don’t You (Forget About Me)’si ile birleşir ve siz ister istemez boğazınıza bir yumrunun oturduğunu fark edersiniz.
9. “Why are you so good to me?”
Film: Forrest Gump
Forrest Gump boyunca Jenny, Forrest’a defalarca veda eder. Bazıları kızgın, bazıları ise üzgündür. Fakat halet-i ruhhiye olarak en oturmuş, en olgun vedası budur. Forrest’a çok farklı hayatlar yaşadıklarını, beraber olamayacaklarını söyledikten sonra, Forrest çıkartıp Vietnam’da kazandığı madalyayı Jenny’ye verir. “Zaten senin bana yap dediklerini yaparak aldım” der ona. Jenny’nin “Bana karşı niye bu kadar iyisin?” sorusunun cevabı da sizi vurur: “Sen benim kızsın çünkü.”.
8. “I’ve buried enough members of the Wayne family.”
Film: The Dark Knight Rises
Alfred karakteri bugüne kadar çizgi romanlarda ve çizgi dizilerde, hatta önceden çekilen filmlerde de hep bir noktaya kadar sempatik olarak tasvir edilebilindi. Hatta Schumacher filmleri, onun ölümü üzerinden drama yaratmayı da hedefledi. Ama en nihayetinde, izleyici ve/veya okuyucu olarak gerçekten derin bir bağlantı kurabildiğimiz nadir Alfred’lerden biri Michael Caine’in Alfred’iydi. İşte o yüzden, onun Bruce’a olan ve tamamen babacan dürtülerden dolayı gerçekleşen vedası, ayrı koydu. Caine’in oyunculuğu da efsaneydi zaten.
7. “Say goodbye, Toto.”
Film: The Wizard of Oz
Çocukken Oz Büyücüsü’nü izlediyseniz, neredeyse bütün filmi Dorothy’nin eve gitmesini bekleyerek, umarak geçirdiğinizi az çok anımsarsınız. Ne de olsa tüm yolculuğun amacı buydu. Dorothy Kansas’a dönmek istiyor, Aslan cesaret, Teneke Adam kalp, Korkuluk ise bir beyin kazanmayı arzuluyordu. Ama işte o en son sahnede, bir anlamda, aslında yol arkadaşlarının varış noktasından daha önemli olduğu anlatılıyordu. Çünkü sizi bilmiyorum ama, ben son anda, bu veda sahnesinde Dorothy dönmesin, Oz’da kalsın istemiştim.
6. “The honor’s still mine.”
Film: The Matrix Revolutions
Neo’nun yolunu ayırıp, makinelerin kaynağına gideceğine karar vermesi Matrix üçlemesinin en önemli anlarından biriydi. Ve bu tabii ki, Matrix’in kutsal üçlüsünün de ayrılacağı anlamına geliyordu. Neo, Trinity ve Morpheus. Neo’nun ayrılış sahnesi, gelecekleri az çok tahmin edebildiğiniz için zaten bir yürek burkucu anlar silsilesiydi, ama özellikle Morpheus ile olan diyalog ve Morpheus’un ilk filmdeki konuşmalarına yaptığı gönderme, bambaşkaydı.