5. “I’ll be right here.”
Film: E.T.
Vedalar da en çok çocuk filmlerinde koyuyor arkadaş! Yetişkinken biraz daha sağlam hazmedebiliyorsun, ama çocukken; o çok sevdiğin, senin de arkadaşın olsun istediğin şirin uzaylı gitmesin istiyorsun ya. Elliot gitme derken, sen de içinden aynısını diyorsun. Steven Spielberg bu tip naif ama samimi sahneleri çok çeker, çok da iyi çeker. E.T.’ninki de size işte o vedayı içinizde hissettirebildiği için, efsane statüsündedir. Gitmeyeydin be E.T.!
4. “Here’s looking at you, kid.”
Film: Casablanca
Bir kere bir şeyi netleştirelim. Humphrey Bogart kadar karizmatik bir insan dünya üzerine bir kere geldi, bir daha da gelmeyecek. Bu argümanıma kanıt arayanlar, Casablanca’nın sonuna bakabilirler. Hatta Casablanca’nın tümüne de bakabilirler. Giden kızın ardından, duruşunu hiç bozmadan, böylesine güzel bir veda edilebilir mi? “Paris hep bizim olacak” der Rick. Hiç asaletini bozmaz, gözünden bir damla yaş dahi süzülmez ama parçalandığını da bilirsiniz. Hey gidi Bogart be.
3. “Now Woody… He’s been my pal as long as I can remember.”
http://www.youtube.com/watch?v=HWkCwCi_a24
Film: Toy Story 3
Eğer Toy Story’yi 80’ler sonu, 90’lar başında çocuk olmadan izlediyseniz, nasıl bir tecrübe yaşadınız bilmiyorum. Ama 88-92 arası doğanlar için Toy Story’nin üçüncü filmi, kalbin tam ortasına bir yerlere vurmayı rahatça başarabiliyordu. Çünkü yeni üniversiteye başlayan, evi terk eden ve oyuncaklarına artık gerçekten de hiç ihtiyacı olmayan bir çocuğun hikayesi, hepimizin az çok çok iyi bildiği bir hikayeydi. Andy’nin en sonunda Woody ve diğerlerini başka bir çocuğa verdiği sahnede ağlamadıysanız, herhalde ömrünüz boyunca bir daha hiç ağlamazsınız. İmkanı yok.
2. “The last pages are for you, Sam.”
http://www.youtube.com/watch?v=qrNFjgCVeBo
Film: Lord of the Rings: Return of the King
Orta Dünya’da Batı’ya kalkan gemiler hep kalp parçalarlar. Onlar bir anlamda, yolculuğun ulaşması gereken nihai ve destansı sonunu simgelerler ama bir yandan da çok uzun süredir yoldaşın olanları arkanda bırakman anlamına gelir. Frodo’nun, Gandalf, Elrond ve Bilbo ile beraber; Merry, Pippin ama en çok da Sam’i arkasında bırakarak o gemiye binişi, kitabın en dokunaklı sahnelerinden biridir. Peter Jackson da bunu sinemaya aktarırken, zerre acıma faktörü kullanmadı. Siz bu karakterlerle dokuz saattir beraber misiniz? Alın o zaman kalbinizin tam ortasına kırığı…
1. “Franky my dear, I don’t give a damn.”
Film: Gone with the Wind
Ne kadarınız Rüzgar Gibi Geçti’yi izlemiştir bilmiyorum, ama normal olarak çoğunuzun izlemediğini varsayacağım. Tüm film boyunca, Scarlett O’Hara, kuzeni ile evli olan adama aşıktır ve onu takip eder. Bu aşk, Amerikan güneyinin o zaman yaşadığı karmaşalarla da birleşince, Scarlett tüm film boyunca korkunç dengesiz davranır; bu dengesizliğin ağır yükünü de Rhett çeker. Bir an Rhett’in aşk tekliflerine sert bir hayır çeker, bir sonraki an gidip ondan borç ister. Bir an evlilik teklifine evet der, beraber çocuk yaparlar; sonra Scarlett duvar örer ve ayrı yataklarda yatacaklarını söyler. Tamı tamına dört saat süren bu film boyunca bu gelgitleri yaşar Rhett. Haliyle, bir izleyici olarak, siz de bizzat yaşarsınız.
En sonunda Scarlett’in kuzeni ölür ve Scarlett bir anda yıllardır aşık olduğu Ashley’nin sadece kuzenine aşık olabileceğini fark eder. Bir panik anıyla, bir gece önce boşanma teklif etmiş ve evi terk etmekte olan Rhett’in yanına gider, kalmasını ister, aslında hep onu sevdiğini fark ettiğini söyler. Rhett umursamaz. Scarlett sorar, “Peki nereye giderim? Ne yapayım?”. Bunun üzerine Rhett döner ve o kusursuz vedasını eder: “Açıkçası sevgilim, umurumda bile değil.”
Bu efsane replik, dört saatlik sıkışmışlığın boşalmasıdır. Clark Gable öyle bir üslupla söyler ki Scarlett’a karşı içinizde biriktirdiğiniz dört saatlik öfkeyi Gable üzerinden sisteminizden atarsınız. Bu replik o kadar kilittir ki, Amerikan sinemasında “damn” denmesinin büyük günah olduğu bir dönemde, yapımcılar ve senaristler bunun kesilmemesi için sansür komiteleriyle büyük mücadeleler verirler. Çünkü onların da bildiği gibi, Rhett’in Scarlett’a vedasının filmde olmaması demek, tüm film boyunca hissettiklerimizin üzerine bir tıpanın tıkılması demektir. İşte bu veda, bu replik, o tıpayı çıkartır ve siz filmden muhteşem bir tatminle ayrılırsınız.
Tam da bu yüzden, çok haklı bir şekilde, bu replik Amerikan Film Enstitüsü tarafından gelmiş geçmiş en iyi replik olarak seçilmiştir. Biz en iyi veda sahnesi olarak seçmişiz, çok mu?