Şimdi herhangi bir işin isminde, kenarında, köşesinde Stan Lee geçiyorsa geek camiası olarak saygıyla eğilmemiz lazım öncelikle. O yüzden Lucky Man’i görünce çok şaşırdım. 93 yaşını geride bırakmış Generalissimo benim gözden kaçırdığım bir şekilde İngiliz kanalına bir dizi yazmış, hatta ismini de başlığa koymuş. Sonradan dikkatimi o sebeple çekti zaten bu Sky 1 dizisi. Yalnız hemen baştan uyarayım,yeni bir X-Men, Fantastic Four falan beklemeyin. Karşımızdaki fantastik bir öğeye sahip olması haricinde klasik bir polisiye-macera dizisi. Hemen konumuz neymiş ona geçeyim.
Harry Clayton son derece parlak olmasına rağmen kumar bağımlılığı ile cebelleşen, bu meretten dolayı karısıyla arası bozulmuş, kumarhane patronlarına falan yüklü borcu olan Londra Polis teşkilatında çalışan bir detektiftir. Yine bir gün kumar oynarken güzel bir hatun gelir, adamı ayartır, koluna da bilezik –aslında bileklik gibi bir şey ama bilezik deyince daha keyifli oldu– takıp ortadan kaybolur. Kahramanımızın sonradan fark edeceği şey, bu bileziğin takılı olan kişiye acayip bir şans getiriyor olmasıdır. Ama öyle böyle değil, çok şans. Otobanda koşup araba çarpmayacak kadar şans. Ama elbetteki dizinin twisti olarak her şansın bir de bedeli olacaktır.
Kumar bağımlısına sonsuz şans vermek güzel bir ironi olmuş değil mi? Konu olarak da ucunu oldukça açık bırakmaları hoşuma gitti açıkçası. Dizi ekibi de zaten bu bol muhabbet çıkabilecek temayı son derece keyifli sahnelerle kullanmış. Dizi zaman zaman türünün klişelerine takılı kalıyor olsa da, ilk iki bölümden gördüğüm kadarıyla bölümlerin sizi en azından eğlendireceğini söyleyebilirim. Dizinin ABD-İngiliz ortak çalışması olduğu da fazlasıyla anlaşılıyor. Ton olarak bir İngiliz dizisi havasında, diyalog ve olay örgüsü olarak da daha Amerikanvari olduğunu söyleyebiliriz, ki bu da diziyi yine türdaşlarından farklı bir yere koyuyor.
Başrolde, Hobbit’teki cücelerden biri olan Boffur olarak gördüğümüz, James Nesbitt var ve kendisi diziyi keyifli kılan unsurların başında geliyor. Fazla tanıdık bir karakter olsa da kendisinin hafif Clooney’vari tarzı ve İngiliz aksanı karaktere çok şey katmış. Yan rollerde ise deneyimli ve deneyimsiz isimleri karıştırarak hoş bir kadro oluşturmuşlar. Harry’nin ortağı şeker ve zeki Hintli kız Suri rolünde Amara Karan‘ı görüyoruz. Çok tatlı bir karakter olmuş hakikaten, bayıldım kendisine. Harry’nin koluna bileziği takan gizemli kız rolünde benim Resident Evil de Jill olarak tanıdığım sizlerin büyük ihtimalle Luther’den tanıyor olabileceği Sienna Guillory de çok güzel duruyor rolünde. Harry’nin bir işler çeviren amiri rolünde de deneyimli oyuncu Steven Mackintosh‘u görüyoruz. O da cuk oturmuş.
Daha yan rollerde Harry’nin karısı rolünde Nurse Jackie’den tanıyor olabileceğiniz Eve Best, Harry’nin borçlu olduğu gazinonun sahibinin kızı rolünde BBC dizilerinde yer almış Jing Lusi ve Harry’nin bolca gittiği striptiz kulübünün sahibi rolünde de pek çok filmden tanıyor olabileceğiniz İranlı aktör Omid Djalili var ve hepsi de ortalama üstünde işler çıkartıyorlar. Dizinin soğukluğu sebebiyle zaman zaman çok donuk performanslar olsa da karakterler tam da Stan’den bekleyeceğiniz gibi. Bu arada Stan’in ilk bölümde bir cameo yaptığını da hemen ekleyelim.
Dizi güzel bir girişle açılıyor. Bileziğin son sahibinin akıbetini görüyoruz, sonra da karakterimiz Harry’yi tanıyoruz. Biraz fazla klişe olsa da, dediğim gibi oyuncu ve oyunculukla hemen alışabildiğimiz bir karakter kendisi. Elbetteki çok zeki ama kumar sorunu yüzünden hep sıkıntılı, başı belada falan. Ortağı Suri de kendisine hayran, böyle çömez vari ama fişek gibi bir kız. Diğer rollerde tam onlardan beklediğiniz gibi. Yani karakterler artı. Dizi çok uğraşmadan sürekli bir merak unsuru uyandırıyor ve siz de kapılıp gidiyorsunuz. Tam bir gizem çözüldü derken, başka bir gizeme geçiyoruz ve bu da dizide güzel bir akıcılık sağlıyor, izlerken sıkılmıyorsunuz. O da güzel. Dizinin gri tonu ve Stan’in eğlenceli anlatımı da güzel bir kombinasyon yakalıyor. Ne çok sıkıcı ne de çok sulu hale geliyor. Bu da diziyi izlemesi keyifli hale getiriyor.
Ortada olay yaratacak, yepyeni, mükemmel bir iş yok ama izlediğinize değecek bir dizi olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Sadece on bölüm sürecek olduğundan hikayeyi çok sarkıtıp saçma yerlere götüreceklerini de sanmıyorum. Tutarlı ve keyifli bir dizi olarak on bölümü tamamlayacaklarını düşünüyorum. Yukarıda anlattıklarım size cazip geldiyse bir şans verin. Ustanın sadece süper kahramanlarla değil, farklı mecralarda da başarılı işler çıkartmasını da bir kez daha alkışlayalım. Umarım -o günleri görürsem- ben de doksan üç yaşında böyle üretken olurum. Bir kez daha Stan Lee’nin önünde saygıyla eğilerek yazıyı sonlandırıyorum.