Stephen King‘in O isminde bir kitabı var.
Yani bakın, bir yazarın kudretini ifade etmek için daha sert bir örnek bulamazsınız. Şöyle düşünün, bir yazarsınız. Kitap yazıyorsunuz. Sene de 1986. Daha internet CERN’in gözünde bir parıltıdan ibaret. İnsanlar hâlâ kitabı kapağına bakıp alıyorlar, ve sen öyle bir dönemde, kitabının adını O koyuyorsun. Buna yirmi birinci yüzyılda, herkesin kütüphanesini kot cebinde gezdirdiği dönemde cesaret edemeyen insanlar var, “Aşırı sıcak ve üf hem de nasıl yakın” diye kitap ismi koyuyor adam akılda kalmak için. “Sonra hepimiz kendimizden geçtik” diyor. Sen? Sen demişsin ki, “Merhaba, benim adım Stephen King, O diye bir kitap yazdım, siz de bundan sonra O denince, beni hatırlayacaksınız.”
Ve öyle hakikaten. Gerçekten, bir yazarın kudretini masaya bu denli sert vuran başka bir şey olamaz.
İşte O’nun yeni bir fragmanı düştü geçen gün. Biz önce onu bir şöyle huzurlarınıza bırakalım.
Sonra da, bundan yola çıkarak, geldiğimiz gazı paylaşalım. O gelsin, hemen vizyona girsin istiyoruz. Ancak filmin vizyon tarihi olan 8 Eylül‘e çok var. E ne yapacağız? Çok basit: Stephen King’in kaleminden uyarlanmış diğer filmleri izleyeceğiz. Toplamda 100’ün üstünde TV ve dizi uyarlaması var King’in. Biz naçizane 7 tanesini listeledik. Listenin başlığında “en” gibi bir niteleyici olmadığını hatırlatmak ister, yazımızı sizlere sunmaktan gurur duyarız. Buyurun!
Carrie
Stephen King’in ilk romanı, ilk film uyarlaması. King romanı 1974’te kaleme almıştı. Esere öyle bir coşuldu ki, iki sene sonra filmi çıktı; ki hatırlatmak lazım, prodüksiyon süresini de hesaba katarsak muhtemelen kitap çıktığı gibi alındı filme çekme kararı. Kaç tane yazarın ilk kitabının, çıkar çıkmaz Hollywood masalarında kapışıldığını bilirsiniz? E alelade bir yazar değil elbette adam. Velhasıl, 1976 versiyonu filmi açın izleyin. Sissy Spacek’in oyunculuğu hâlâ tüyler ürpertici.
Misery
Stephen King yazar, Hollywood da alır film yapar. Burada bazen kavga dövüş yaşanabilir –oralara geleceğiz– ama bazen de her şey yolunda gider. Normalde komedilerle anılan bir yönetmen –Rob Reiner– King’i ikna eder mesela. Sonra da başrole gerçekten kusursuz bir tercih yapılır. O film, o başrolün sırtında, insanın altına bırakmasına sebebiyet verecek bir gerginlikle gider. Sonunda da 20 milyon bütçeye 61 milyon hasılat elde etmiş, başrolü Kathy Bates‘e de bir Oscar kazandırmış bir film olarak, efsaneler arasındaki yerini alır.
Stand By Me
Ki bu arada, Misery’nin Rob Reiner’a teslim edilmesinin sebebi de budur. Stephen King’in 1982 tarihli kısa romanı The Body‘den uyarlanan Stand By Me, bir anlamda Misery öncesi Reiner’ın test sürüşüdür. Bu filmin kötü olduğu anlamına gelmiyor bu arada. Günümüz standartlarında bir tık bayık gelme ihtimali var elbette, uyaralım. Ama hiçbir şey için değilse bile, bugün büyük adam olmuş pek çok aktörün ergenlik hâllerini görmek için açın izleyin filmi. John Cusack, Kiefer Sutherland, Corey Feldman, Jerry O’Connell, Wil Wheaton. Rahmetli River Phoenix de cabası.