The Dead Zone

The Dead Zone

Fark etmediyseniz, edeceksiniz muhtemelen; Stephen King romanlarından uyarlanan filmlerde şöyle bir kaide var: Başrol iyiyse, film iyi. Değilse, film sallantıda. King’in tam bir konu örme ustalığından, bu konuların da hep tekil karakterler etrafında örülmesinden mi kaynaklıdır mesele? Bilemiyoruz. Ama kaide Dead Zone’da da bozulmuyor. 1983 tarihli film, başrolü Christopher Walken‘ın enerjisinden çok faydalanıyor. Nitekim, bu kaidemizin şöyle bir ispatı da var:

The Green Mile

The Green Mile

Ağladınız. Ya itiraf edin, burada biz bizeyiz. Dostlar meclisinde iç rahatlığıyla söyleyebilirsiniz. Ağladınız. Ağladık yani, cümleten. Baştan aşağıya bizi ağlatan performanslarla doluydu zaten film. Tom Hanks ve Michael Clarke Duncan elbette, apayrı yerlerdeler. Ama filmdeki tek müthişlikler onlar da değil ki? Morse, Hunt, Cromwell, Rockwell… E bir de yani, her şeyin tepesinde, yönetmen dümeninde oturan muhteşem adam Frank Darabont. O Darabont ki, The Walking Dead‘in efsane olmasını sağlayan ilk iki sezonunu yapan adam, üç Akademi adaylığı olan… Ha bir de, şu aşağıdakini yapmıştı kendisi. Bilir misiniz?

 

The Shawshank Redemption

The Shawshank Redemption

Tarihin en enteresan film ömrü tartışmasız Shawshank Redemption’a ait. Film 1994’te vizyona girdiğinde, çok da büyük bir ses getirmemişti. Eleştirmenler filme sıcaktı ama gişe performansı mütevazı bütçeyi bile ihya edememiş; genel kitlelerce ses duyurulamamıştı. Film unutulup gitmek üzereydi. Sonra garip bir şey oldu. Stephen King’in kısa hikayesinden uyarlanan filmi yapan Castle Rock, Ted Turner tarafından satın alındı. Turner da “ucuzdur” diye, filmi TNT’de döndür babam döndürmeye başladı. Ve o bitmek bilmeyen tekrarlar esnasında, film kendisine bir kült takipçi kitlesi inşa etti. O takipçi kitlesi de öyle bir övdü ki filmi, film de o kadar iyiydi ki; orman yangını gibi yayıldı film. En sonunda da bugün geldiğimiz noktada, gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri kabul ediliyor. Nereden, nereye?

 

The Shining

The Shining

Eh. Eh yani. The Shining’i hâlâ izlememiş arkadaşlar varsa, kendilerine bir önerimiz var sadece. İzleyin. Bir bakın bakalım yani 40 senedir insanlar neyi övüyorlar. Halısından, bisikletine; kapısından, daktilosuna. Tek çekiminden, geniş planına. Finalinden, açılış sekansına. Bir göz atın bakalım 40 senedir nasıl efsane statüsünü koruyor film. Ama şunu da unutmayın: Shining Stephen King roman uyarlamaları arasında en yüksek mertebede duranlardan olmasına rağmen, King’in bizzat en tiksindiği uyarlamalardan da biri. Hayat işte, n’aparsın?

 

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.