Şu an kaç dizi izliyorsunuz? Üç? Dört? Aranızda yedi-sekizi bulan çok var mı? Ya da daha yukarısını? Eminim vardır. Peki bu dizilerden kaçında güncel devam ediyorsunuz? Yani, kast ettiğim şey, kaç diziyi haftadan haftaya takip ediyorsunuz? Amerika’da neredeyse her gün, on dizi yayınlanıyor bambaşka kanallarda. Bazıları karasal yayın dizileri; sezonları 23-24 bölüm sürüyor. Bazıları da kablo kanallarında yayınlanmakta. Onların sezonları daha kısa, 10-13 bölüm civarı. Bazıları 20 dakika, bazıları 40. Bazıları 50’ye, 60’a kadar çıkabiliyor. Bir de Netflix dizileri çıktı başımıza tabii. Bir anda yayınlanan 13-14 bölüm. Ne güzel değil mi?
Bu diziler var ya, sevgili Geekyaparlar, işte bu diziler dünyadaki en büyük vakit emici kara delikleri oluşturuyorlar. Çocuklarınızı uyarın. Karınızı, kocanızı bu konuda bilinçlendirin. Diziler yapacağınız tüm şeylerin içine girip kaybolduğu birer solucan deliğidir. Eğer bir diziyi baştan sona izliyorsanız, işinize, okulunuza, sevgilinize veda etmek zorunda kalabilirsiniz. Şaka değildir.
Bunu ilk defa, bundan yaklaşık beş sene kadar önce ilk defa Friends izlerken fark etmiştim. Liseyi bitirip, macera dolu Amerika’ya değişim öğrencisi olarak gittiğimde nevrim dönmüş, 512 kbps ADSL’den bir anda Amerikan standartlarına bırakılınca kendimi kaybetmiştim. Daha önceden 4 GB’lık keşişi delirtecek TTNET kotası sayesinde izlediğim dizi sayısı ikiydi: Futurama ve House. Diğer dizileri CNBC-e’den izliyordum. Sopranos, Six Feet Under, 4400, Angel, How I Met Your Mother. Hayat fena değildi anlayacağınız ama, Amerika’da bir anda daha fazlasıyla karşılaşmıştım.
Sonradan fark ettim ki Türkiye’de de ADSL hızlarının artması ve dizi izleme sitelerinin (ilk göz ağrımız Diziport’u hatırlamayan var mı?) tavşan gibi çoğalmasıyla birlikte, tüm ülke de benle aşağı yukarı aynı tecrübeyi yaşadı. Bir anda geçmişten gelen tüm diziler emrime amadeydi, artık yabancı dizi konusunda CNBC-e’nin insafına kalmış değildim. Dizi bir anda, haftalık izlenen bir şeyden, üst üste yığılan, başıyla sonu arasındaki süre kısalan bir şeye dönüştü.
İlk fireyi yeni sezonu başlayacak House’a yetişmek istediğimde verdim. Arada kalan iki sezonu insan üstü sandığım bir hızla izliyordum. Bir bölümü kapatıp, diğerini açıyordum. Okuldayken eve dönüp House izleyesim geliyordu. Sonra aynı şeyi Lost için yaptım. Sonra Dexter için. Bunların hepsi “arayı kapatma” bahanesiyle süslenmişlerdi. Bahanelerim, resmi olarak, Friends söz konusu olunca tükendi.
Ne daha önceden izlediğim bir diziydi, ne de “yetişmem gereken” bir yeni sezonu geliyordu. Sadece çok boştum, yapacak hiçbir şeyim yoktu ve 10 sezonluk gayet eğlenceli bir dizi vardı elimde. Bitirdim arkadaşlar o diziyi. Baya, oturdum, iki buçuk haftada on sezonu birden bitirdim. Acımadım. Normalde hafta-hafta izlesem, ya da bırakın her şeyi, günde on beş bölüm izliyor olmasam batmayacak şeyler batmaya başladı. Joey niye sezonlar ilerledikçe iyice aptallaşıyordu? Daha iki saat önce izlediğim bölüm (halbuki ikinci sezon bölümü) ile bu arasında (bu da dördüncü sezon bölümü bu arada) Monica neden iyiden iyiye temizlik manyağı olmuştu? Chandler niye bir anda sıskayken, bir sonraki an hipopoptama dönmüştü?
Yabancılar buna “binge-watching” diyorlar. Binge-drinking tabirinden geliyor, yani durmadan içmek, üst üste içmek. Biraz bağımlılık alt yapısı var yani anlayacağınız tabirde. Arkadaş, ben daha doğru bir tabir görmedim! Friends neyse, 20 dakikalık bir diziydi. Zaten yapısı itibariyle çerezlikti. Asıl bu “binge-watching” meselesinin ne kadar büyük bir kara delik olacağını, aklıma tüküreyim ki Gilmore Girls izleyesim geldiğinde yaşadım.
Çehov “oyun içerisinde bir silah gösteriyorsanız, o silah patlamalıdır” demiştir meşhur bir şekilde. Bunun anlamı, Çehov’un kendi yazar bakış açısına göre, eğer bir hikaye ögesini tanıttıysa, ona bir final bağlamanın en doğrusu olduğuna inanmasıdır. Havada kalmamalıdır yani hiçbir şey. Var olan hikayeler, nihayete ermelidir. İşte bu prensibi içselleştirdiyseniz; eğer benim gibi, bir hikaye başladığında finalini görmeden o hikayeyi manalı bulamıyorsanız, şu dediklerimi çok iyi anlayacaksınız.
Gilmore Girls’i bırakamadım. İzlemeyi komple bırakamadım demek istemiyorum, ara ara izlemeyi de başaramadım. Muhteşem Lorelei ve kaltak Rory’nin hikayesi bitmezse, kafamın içerisinde bir yerlerde gıcık olacağımı, içimin içimi yiyeceğini biliyordum. Bölümleri, sezonları üst üste devirdim. Artık bir noktadan sonra nefret eder hâle gelmiştim karakterlerden. Hani bazen biriyle çok vakit geçirirsiniz, bazı özellikleri batmaya başlar ya? Rory ağzını açtığında kendimi atasım geliyordu. Lorelei’ın annesine hiç ağza alınmayacak küfürler etmek istiyordum. Rory’nin sırayla çıktığı “hödük ergenler” listesini alıp, sıra dayağına çekesim geliyordu.
Ve ben bu hikaye trenine bir kere bindim, sonunu göreceğim diye, her boş zamanımda, hatta bazen, çok da boş olmayan zamanlarımda “bir bölüm daha” açıyordum. Bu sonra iyi dizilerle de oldu tabii ki. Boardwalk Empire, Breaking Bad… Ama sorun şuydu: Bir dizi ortalama 45-50 dakika sürüyordu. 1 saate yuvarlayalım bunu. Üç bölüm üst üste seyrettiğin zaman, eder üç saat. Üç saat bomboş gidiyordu arkadaş. Üç saat! O üç saatte oyun oynanabilir, dışarı çıkıp gezinebilinir, çok uzun bir film, çok kısa iki film izlenebilir. Kağıt üzerinde o üç saatte yapabileceklerinin sınırı yok. İç edebileceğin kültür olanakları sonsuz.
Biz geek adamız. Bu önemli bir şey. Biz aynı anda oyun da oynamak, film de izlemek, kitap da okumak istiyoruz. Ben şunu biliyorum, şunu söylüyorum: Dizilere “binge-watching” yaparak, resmen iliğimizi kurutuyoruz! Üç dört saatimizi, dizinin üç dört bölümüne gömüyoruz. Boş vaktimizde sırf kolay olduğu için “bir bölüm daha açayım” diyoruz, halbuki belki o sırada hayatımızın strateji oyununu oynayabiliriz şans eseri; çok süper bir film bulup, ufkumuzu açabiliriz. Ama hayır. Aynı dizinin bir bölümünü daha izliyoruz. Sonra bir bölümünü daha. Bir bölüm daha.
Şu dünyada kültür özütmek için geldiğimizi düşünüyorum. Geek’in kanı bu yönde akıyor. Boş dururken bile film, oyun, müzik, dizi, kitap konuşasımız, okuyasımız, yazasımız geliyor. Dizi bunları yapabileceğimiz vakti gömüyor, iç ediyor, yok ediyor arkadaş! Hatta boş vakti de geçtim, baya dizi izlemekten okula gitmediğim, iş aksattığım oldu benim. Lanet şeysin dizi! 45 dakikalık parçalarla hayatımı bölen dizi! Kara delik dizi! Allah belanı versin!
… Öhö. Ben bir bölüm True Detective açayım o zaman… Öhm.