Siteyi düzenli takip eden okurlarımız hatırlar, geçenlerde sizlerle şu haberi paylaşmıştık: “FIFA 15, artık bize biraz daha yakın” idi haberin başlığı. EA Sports’un yeni yaptığı bir duyuruyu içeriyordu. Bu duyuruya göre Spor-Toto Süper Lig, yaklaşık 4 yıllık bir aradan sonra FIFA serisine resmi olarak geri dönüyordu.
Oturdum, bu haberin başlığı üzerine düşündüm biraz. “Bize daha yakın” diye atmışım başlığını. İçinde FIFA 15’i alma arzumu belirtmiş, en son aldığım FIFA’nın da 11 olduğunu söylemişim. Bunlar benim için biraz mücadelesi gereken meseleler, zira ne milliyetçiliği olan bir adam denebilir bana; ne de vatanseverliği. Ülkemi ve yetiştiğim çevreyi kimliğimin bir parçası olarak görüyorum ve bununla barışığım, gelin görün ki kendimi sırf Türkiye ligi var diye önceki FIFA’ları pas geçmişken FIFA 15’i alacak bir adam olarak hayal etmiyordum bu ana kadar. Ama baksanıza, “bize daha yakın” demişim başlıkta. Biz kimiz? FIFA önce bize niye uzaktı?
Bunu incelemek için, önce spor oyunlarının temelini deşmemiz gerekiyor. Spor oyunlarını neden oynuyoruz? Bu soru, diğer oyun türleri için rahatlıkla sorabileceğiniz bir şey değil aslında. Zira diğer oyun janrlarında, muhtemelen gerçek hayatta yapamayacağımız bir şeyi gerçekleştiriyor oluyoruz. Kimseye tutup da “Call of Duty’yi neden oynuyorsun, savaşa bizzat gitmek varken?” diyemezsiniz, ya da gününü gecesini WoW’a vermiş bir adamı sarsıp, “git gerçek hayatta ejderha kes!” demek, biraz abesle iştigal olabilir.
Ama spor oyunlarında ilginç bir nüans var: Bu sporları sokağa çıkıp cidden yapabiliriz. Çok zor bir şey değil, herhangi bir süpermarketten uygun topu alıp; bir parka ya da site bahçesine çökmekten ibaret bir süreç bu. O zaman spor oyunlarının varlığını çözebilmek için sormamız gereken soru da, FIFA 15’te Türkiye Ligi eklendiğinde yaşadığımız sevinci anlamlandırmak için sorduğumuz soru da aynı: Kendimiz gerçek hayatta yapabileceğimiz şeyin oyununu neden oynuyoruz?
Bu sorunun temelinde, oyunların neden var olduğu yatar aslında. Video oyunlarının varoluş sebeplerini açıklamak için iki farklı ekole başvurabiliriz: Ludoloji ve Naratoloji. Ludolojistler video oyunlarının temelde oyun olduğunu söylerler, yani kategorik olarak Batak’ın Assassin’s Creed III’ten bir farkı olmamalıdır. Naratolojistler ise video oyunlarının kökünde hikayelerin yattığını savunur. Onlara göre video oyunları sinema ve edebiyat ile aynı kategoridelerdir.
Bana kalırsa, spor oyunlarının varlığı biraz naratolojistlerin savını destekler, ludolojistlerin savını ise yok eder konumda. İlk bakışta aksiymiş gibi duruyor ama, gerçekten de öyle. Her türlü spor, birer oyundur değil mi? O halde oyunun oyuna uyarlamasını oynamamızın sebebi nedir? Sokakta ya da çim sahada oynana futbolla, video oyunundaki futbolu ayrıştıran ve video oyunundaki futbolun tercih edilmesine, sevilmesine sebep olan şey nedir? Bence bunun tek bir cevabı var: Hikaye.
FIFA, Football Manager, Pro Evolution Soccer, NBA 2K gibi oyunlar içlerinde sonsuz hikayeyle gelirler. Bunu strüktürel olarak sağlamak için tasarlanmışlardır. Hiçbir spor oyunu, “sahayı yaptım, gelin oynayın” düşüncesiyle üretilmez. Onların üzerinde rekabeti arttırıcı, unutulmaz anlar yaratıcı ince ayarlar yapılır. Örneğin bazen hakem hataları eklenir oyuna; bazen son saniye basketlerinde spikerin vermesi için inanılmaz bir tepki yaratılır. Bazen bazı oyuncular kötü gün geçirir, bazen ise altyapıdan yetiştirdiğiniz oyuncu dünya yıldızı olur.
Hafızanızı zorlayın, bu tip spor oyunlarından en çok neyi hatırlıyorsunuz? Muhtemelen anlatılmsal bir yapıya sahip şeyleri sayacaksınız. Örneğin sizden iyi PES oynayan bir abinize karşı ilk defa aldığınız maç, üçüncü çeyrekte 20 sayı fark olmasına rağmen son saniyede attığınız üçlükle kazandığınız mücadele, kimsenin fırsat vermediği bir oyuncuyu transfer ettikten sonra bir dünya yıldızına dönüşmesini izleyişiniz… Filmi çekilecek şeyleri hatırlıyorsunuz muhtemelen değil mi? Öyle, çünkü oyunların temelinde, hiç giyemediğiniz ayakkabıları giyip; hiç yaşayamayacağınız hayatları bir yaşama seçeneği yatar.
Gerçekte yapabileceğiniz sporların oyunlarını da bu yüzden oynarsınız. Mario Götze’nin Dünya Kupası’nı kazandıran golünü attığında ne hissettiğini siz hayatınız boyunca hissetmeyeceksiniz, aynı ağır ateş altında düşman topraklarından sizi götürecek helikoptere doğru kaçmanın nasıl hissettirdiğini bilemeyeceğiniz gibi. Ama bu iki tip durumu da oyunlarda yaşayabilirsiniz. İkinci durum genelde senaristler tarafından yaratılır, ama ilk durum için genelde spor oyunlarının yapımcıları, siz o anları kendiniz yaratabilin diye oyuna ince ayar çekerler.
Bu çekilen ayarlar, bazen ufak, bazen büyük dokunuşlardır. Yukarıda da örnekledik, mesela sunumla bu yaratılır, oyunun mekanikleriyle oynanarak yaratılır. Ve bazen de, oyuncunun kendisine hitap edilerek bu ayarlanır. Bu ayarın temelinde de, sporu spor yapan şey vardır: Taraftarlık. Sporların çoğu, seyir zevki yüksek şeyler değildir. Mücadeleyi, rekabeti keyifle izlersiniz. Ve bir rekabeti izlerken keyfi arttıracak şey de o rekabette birinin yanında duruyor olmanızdır.
Spor oyunları bunun tespitini yaptıkları için takımları ve bireyleri lisanslı olarak eklemeye çalışırlar. Çünkü o sizin kimliğinizin bir parçasıdır. O parçası, sizi geçmişte sevindirmiş, üzmüş, yıkmış ve yaratmıştır. Bu yüzden de oyun kolunu elinize aldığınızda, unutamayacağınız hikayelerin yaratılması daha kolaylaşır.
Süper Lig’in FIFA 15’e eklenmesine sevinmemizin tek sebebi diye attık ya başlığı? FIFA 15’te Süper Lig’in olmasına sevinmemizin tek sebebi şudur: Oyunlar temelinde oyun değil, tecrübe edenlerin kendi anlatımlarını kurgulamalarına direkt ya da endirekt yardımcı olan hikaye makineleridirler. Ve oyuncu ile oyun arasındaki bağlantı ne kadar güçlü olursa, o anlatımların darbesi de o kadar derin olacaktır. Tartışılmaz şekilde kendi kimliğimizin bir parçası olan şeyleri görmek, bu bağlantıyı güçlendirir.
O yüzden son bir ricayla kapatayım yazıyı. Hani Assassin’s Creed: Unity’de kadın Assassin’lerin olmamasına “ya işte fazladan animasyon oluyor” bahanesi getiren Ubisoft’a kızan kadınlar var ya? Onlara tepki vermeden önce, EA Sports aynı bahaneyle Süper Lig’i ve sizin çocukluğunuzdan beri tuttuğunuz takımı eklemediğini hayal edin. Sizi oyuna daha da bağlayacak, oyundaki karakteriniz ile sizin arasındaki temsiliyet duygusunu daha da arttıracak bir şeyin, çok fuzuli sebeplerle sizden esirgendiğini düşünün. İşte o zaman, Unity’de kadın Assassin’lerin olmamasına neden bu kadar içerlendiğini daha da iyi anlayacağınızı biliyorum.
Çünkü oyunlar, başka biri olarak başka bir şey yapmak için değil, kendimizin başka bir versiyonu olarak başka bir şey yapmak için varlar. Doğaları bu, ve bu yüzden, temsiliyet konusunda daha ince davranmalılar.
Sizce de öyle değil mi?
1 Comment
http://www.fifaah.mobi/