Bizim Can trio’ya en sevdikleri beş filmi sordunuz –burada– bu üç geekliğiyle övünen adamdan hiç biri içinde bulunduğumuz Geek Çağı’nı başlatan, efsane, mükemmel filmi söylemeyi akıl edemediler. Hayal kırıklığına uğradım, biraz sinirlendim ve en sonunda dedim ki “Geekyapar’ı temsilen “The Matrix” filmine hak ettiği saygıyı, hürmeti göstermek bana düştü demek ki“. Hemen aldım kağıdı kalemi -ya da işte oturdum klavyenin başına diyelim- bu dönem değiştiren filme bir “tribute” hazırlamaya başladım.
Geek Çağı’nı başlatan derken boşa söylemiyorum. 90’ların sonunda artık Hollywood 90’lar tarzının suyunu çıkarmış, iyice kendini tekrara girmişken, bir güneş gibi doğdu the Matrix. Bugün saygı duyduğumuz, geek kültürünün özümsediği/önemsediği tüm temaları başarıyla içeriyordu. Bir kere ana kahramanımız bir Hacker’dı. Sosyal yanı zayıf, önemli bir firmanın önemsiz çalışanıydı. Ama aynı zamanda bu nerd kardeşimiz hepimizin olmak istediği kadar cool’du. Bizden biriydi, ama daha fazlasıydı. Hikayenin geçtiği evren hepimizin sevdiği iki temayı bir potada eritiyordu, hem post apokaliptik bir dünya vardı hem de bambaşka fantastik bir dünya. Hayatı bilgisayarla geçen bizim gibi adamlara teknolojik bir konsept sunuyordu, bunu sunarken de hayal gücümüzü besliyordu. Hem çok tanıdık hem çok fantaziydi. Düşünsene server’a bağlanır gibi telefondan bambaşka bir dünyaya geçiyordunuz.
Aynı zamanda bir süper kahraman hikayesiydi, sıradan bir adamın güçlerini, yeteneklerini keşfedip dünyayı değiştirmesine şahit oluyorduk. Watchowski‘ler akıllı bir kararlar uzakdoğu sinemasını sevmeyenlerin bile hayran olduğu dövüş kareografilerini bu filme koydu ve inanılmaz bir başarıya imza attı. Doğru yapıldığında bilimkurgu filmlerinin de -adında Star Wars geçmiyorsa da- popüler kültürü peşinden sürükleyebileceğini gösterdi. Bu film ortada bir geek camiasının olduğunu ve Hollywood’un bu kitleye farklı şeyler sunması gerektiğini gösterdi. Prodüktörlerin bu kitleyi tatmin etme çabaları da Geek Çağı‘nı başlattı.
Gündüzleri bir tech firmasında çalışıp geceleri hacker’lık yapan Neo yaşadığı dünyada bir şeylerin yolunda olmadığını düşünmektedir. Bir gün Trinity adında bir hatun gelir ve ona yaşadığı dünyanın aslında sadece bir bilgisayar programı olduğunu gösterecek Morpheus ile tanıştır. Buradan sonra acayip felsefeler, inanılmaz aksiyon sekansları, bambaşka göndermeler vs. Bir kere Keanu Reeves benim için önce Neo’dur. O saf temiz ama karizmatik çocuktur. Seçilmiş kişidir. Farklı olanın kötülüğe karşı başkaldırışıdır. Trinity ideal hatundur. Hem seven hem sevilmeye değen, hem koruyan hem korunan mükemmel hayat yoldaşıdır. Morpheus kusursuz hocadır. Sadece bildiklerini öğretmez, seni eğiterek kendinden ve kendisinden daha büyük bir şey olmanı sağlar. Agent Smith katıksız kötülükdür. Ama bir o kadar da bizim gibidir. Yin’in Yang’ıdır. Beyazın siyahıdır. Cypher pis satıcı kalleş arkadaştır. Yüzüne güler arkandan pis işler çevirir. Kahin ise bambaşka bir şeydir.
Zion bütün bu savaş bittiğinde partinin yapılacağı yerdir. Matrix ise bilinçli adamın oyun bahçesi. Öyle bir filmdi ki, belki de gelmiş geçmiş en mükemmel referanslarla doluydu, “Beyaz tavşanı takip et” ile Alice’e mi gönderme istersiniz, “Kansas is going bye bye” ile Oz büyücüsüne mi? Daha neler neler. Doğu felsefesinin incelikle işlendiğini mi görmek istiyorsunuz, ağır teknoloji kültürüne sağlam eleştiri mi? Yoksa dini vecizeler mi? Hepsi burada var. Hem de teknoloji konsepti içerisinde başarıyla harmanlanmış şekilde. Temelde bu bir bilimkurgu ama öyle karizmatik, öyle etkileyici aksiyon kısımlarıyla temposunu bir saniye kaybetmeyen aksiyon filmi aynı zamanda. Watchowski’lerin döneminde devrim yaratan çekim teknikleri falan da üzerine sos oluyor tabi. Dövüş koreografileri kadar o etkileyici “bullet-time” anları da hala görülmeye değer.
Wachowski kardeşlerin adını başka bir yere yazdırdı, Hollywood’da kendilerine yer edinmelerini sağladı. Ama aynı zamanda lanetleri oldu, yaptıkları son derece kaliteli işler bile hep “Ama bir Matrix değil” yaftasını yedi. Ana oyuncu kadrosu değerlerini iki katına çıkardı. Her biri geek aleminde kendi saygın yerlerini kazandılar ve herhangi bir proje için adlarının geçmesi bile bizi heyecanlandırır oldu. Popüler kültürde pek çok etki yarattı film. Aynı temadan ekmek yemeye çalışan nice film dışında, farklı fikirlerin de önünü açtı. Bilimkurgulara, fantastik eserlere önyargıyla yaklaşan prodüktörler “Acaba?” dediler.
Dönemin sinema görselliğini de değiştirdi. Filmin tonu ve renk skalası arasındaki ilişkiyi en iyi çözen filmlerden biriydi. Ayrıca efektler anlamında da döneminin benim diyen bütün filmlerine kafa tutacak düzeydeydi.Amerikan aksiyon filmi anlayışında olumlu anlamda bir devrim yarattı. Kaba saba adamların klişe dövüşlerinden bildiğin kareografik aksiyon sahnelerine seviye atlandı. Anlamadığım bir sebepten oyun camiasında hak ettiği değeri göremediğini düşünüyorum. Üç tane orta karar oyun, bu bilgisayar dünyasında geçen filme ayıp resmen. Şöyle hakkını veren bir oyun tam olarak olmadı ne yazık ki. Pek çok popüler kültür referansına konu olmaları dışında, bir de o dönemin giyimini komple değiştirdiler. Pardesüm falan hala durur mesela.
Bu arada ilginçtir, Will Smith‘e Neo rolünün önerildiğini fakat kendisinin “Wild Wild West” adındaki rezalet filmde oynamak için bu teklifi reddettiğini biliyor muydunuz? Kabul etseydi nasıl olurdu düşünmeden edemiyorum. Hazır başlamışken, ilginç şeylere de devam edelim. Peki Hristiyan bir grubun Neo’yu teknoloji dünyasında İsa’nın doğuşu olarak gördüğünü ve kutlamalar yaptığını duymuş muydunuz? Peki Matrixism diye bir inanç olduğunu? Hikayesinde dini temalarla bu kadar içli dışlı olunca böyle bir şey kaçınılmazdı tabi. Peki Watchowski kardeşlerin filmin senaryosuyla gittiklerinde yapımcıların filmi anlamadıklarını, sırf bu yüzden senaryoyu çizgi roman haline getirerek tekrar kapılarını çaldıktan sonra evet cevabı ancak alabildiklerini? İşte Matrix bir anlayışı bu şekilde yıktı. Unuttuğum aklıma gelmeyen pek çok acayip hikayeye de sahip Matrix.
Daha filmle anlatacak tonlarca şey bulunur ama daha fazla uzatıp sizleri sıkmayayım. Uzun lafın kısası Matrix her geek’in en sevdiği beş film arasına girmeli, unutulmamalı. Eğer hiç izlemediyseniz -ki şu an acayip imreniyorum size- ne işiniz gücünüz varsa bırakın ve izleyin. Bilmeyenler için önce ilk film, sonra Animatrix -ki kendisi ayrı başlığı hakeder- sonra devam filmleri. İzleyip de unutmuş olanlar da bu yazı vesilesiyle tekrar bakıp hala bu kadar güzel bir film gelmediğini hatırlasınlar. Şimdi hepimiz kırmızı hapı alıyoruz ve Matrix evrenine saygılarımızı sunuyoruz.
“This is your last chance. After this, there is no turning back. You take the blue pill—the story ends, you wake up in your bed and believe whatever you want to believe. You take the red pill—you stay in Wonderland, and I show you how deep the rabbit hole goes. Remember: all I’m offering is the truth. Nothing more.”