Bu zamana kadar sürekli olarak arka plandan ipleri çekiştiren, dolaylı yollardan eski efendisinin hayatını zindana çevirmeye çalışan Korintli’nin nihayet elini açık açık oynamaya başladığı “Koleksiyonerler” bölüm incelememiz hoş geldiniz sevgili dostlarım. Artık sezon finalimizin kapısına dayanmışken yollar kesişmeye, hikâyeler birleşmeye başladı. Bizim de işimiz, bahsettiğimiz bu olaylar hakkında konuşmak, teoriler üretmek öyle değil mi? O halde gelin The Sandman dizisinin “Koleksiyoncular” isimli dokuzuncu bölümünü spoilerlı olarak incelemeye başlayalım.
Neyin Koleksiyonerisiniz Siz?
Sandman dizisi bu zamana kadar çizgi romanlara bağlılığıyla bizim gönlümüzü kazanmıştı. Öyle bir bağlılık ki bu, dizi bölümleri isimlerini aldıkları çizgi roman bölümleriyle aynı yerde başlayıp, aynı yerde bitiyorlardı. Fakat ilk defa Koleksiyonerler bölümüyle The Sandman dizisi bu konuda bir istisna yaptı ve çizgi romanlardaki Koleksiyonerler hikâyesini iki parçaya bölme kararı aldı. Aslına bakarsanız neredeyse son iki bölümü aynı yazıda yazmayı bile düşündüm fakat sezon finalinde konuşacak çok fazla şey olduğunu fark ettiğim için bundan vazgeçtim.
Aslına bakarsanız Koleksiyonerler hikâyesinin tohumlarını yedinci bölümde atmıştı. Amerika’nın her yerinden gelen “aynı şeylere ilgi duyan” insanların buluştuğu bu toplantı, izlemesi oldukça eğlenceli anlar barındırıyordu. Özellikle Gilbert’ın toplantı salonlarını dolaşırken görme fırsatı bulduğumuz konferanslar ve bu konferanslarda konuşulan konular Neil Gaiman’ın kara mizah konusunda ne kadar iyi olduğunu kanıtladı. Şahsen benim favorim, meslekte kendilerine yeterince saygı duyulmadığını düşünen kadınların bir araya gelerek bu durumdan şikâyet ettikleri konferanstı. Çok eğlendim ya bu sahneleri izlerken.
Tabii tüm koleksiyoncular, toplantıdan benim kadar keyif almadı. “Umacı” isimli bir koleksiyonerin yerine geçen Philip Sitz adındaki dostumuz Korintli’nin dikkati sayesinde yakayı ele verdi. Normalde sanatlarını toplantı boyunca icra etmeyecekleri konusunda anlaşan koleksiyoncular, bu davetsiz misafire karşı bir istisna yapmayı uygun gördüler. Nimrod, İyi Doktor ve Korintli birlikte çalışarak sahte Umacı’nın sonunu getirdiler. Fakat ne yalan söyleyeyim bu kısımların biraz daha ayrıntılı gösterilmesini isterdim. Nimrod ve İyi Doktor’un yeteneklerini biraz daha yakından görme fırsatı bulabilirdik.
Bu bölümün önemli koleksiyonerlerinden bir diğeri ise Fun Land’di. Çizgi romanlardan bire bir olarak aktarılan Fun Land, bölümün gerilim seviyesini sırtında taşıdı diyebiliriz. Ekranda göründüğü her saniye boyunca Jed ve Rose Walker’dan endişe etmemizi sağlayan Fun Land, Korintli tarafından öldürülene kadar rahat bir nefes alamadık. Neyse ki kahramanlarımızın başına en azından koca kurt tarafından bir kötülük gelmedi…
Rose ve Onun Rüya Gibi Yol Arkadaşı
Bir önceki bölüm kardeşi Jed’in yerini öğrenen fakat kardeşiyle tam kavuşacakken bir kez daha izini kaybeden Rose, Gilbert ile birlikte kardeşinin bulmak için koleksiyonerlerin kaldığı otele doğru yola çıktı. Sezonun başından beri oldukça iyi birer arkadaş olan Rose ve Gilbert ikilisi bize yine tatlı mı tatlı bir yol arkadaşlığı gösterdi. Bölüm boyunca yüzlerce katilin arasında yürüyen ve sonunda Fun Land’in neredeyse öldürdüğü Rose, sonunda Korintli tarafından kurtarıldı fakat buna tam olarak kurtarılma diyemeyiz.
Öte yandan bu bölümde öğrendiğimize göre Rose Walker için en büyük tehdit Rüya’nın ta kendisi. Bir girdap olan Rose Walker konusunu sürekli “halledeceğini” söyleyen Rüya’nın, bahsettiği bu halletme teriminin öldürmek anlamına geldiğini öğrenmiş olduk. Tüm Düşlem’i sadece varlığıyla tehdit eden Rose Walker, direkt olarak yedi sonsuzdan birini kendisine düşman etti diyebiliriz. Bu amansız düşmandan hayatını kurtaracak mı, onu da gelecek bölümde göreceğiz.
Son olarak başından beri Düşlem’in kaçaklarından biri olduğunu düşündüğümü Gilbert ya da gerçek adıyla Fiddler’s Green’i canlandıran Stephen Fry‘ın, rol için biçilmiş kaftan olduğunu söylemek istiyorum. Her hâliyle bir beyefendi olan Gilbert’ın, bölüm içerisinde olan tüm olaylara tıpkı biz izleyiciler gibi tepki vermesini oldukça eğlenceliydi. Bölümün gizli kahramanı desem yalan söylemiş sayılmam.
Bir Ölü Bir Ben Bir de Bebek
Geçtiğimiz bölümlerde Lyta’nın, ölü kocası Hector Hall ile rüyalarda yaşadığı ikinci balayından fazlaca söz etmiştik. Mutlu sonların yalnızca düşlerde olduğunu düşünsek de bazen düşler bile mutlu sonlara sahip olmuyor ne yazık ki. İyiden iyiye Hector’un rüyalarına yuva yapan Lyta, ömrünün sonuna kadar burada kalmayı ve aşkının meyvesini rüyalarda büyütme düşleri kurarken bir anda Rose Walker ve Rüya’nın karşısına çıkmasıyla bu düşlerden uyandı. Hector Hall’ın bir ölü olduğunu ve ölüler diyarına ait olduğunu söyleyen Rüya, onu düşler diyarından azat etti ve ölüler diyarına yolladı. Sadece bu kadarını yapmakla kalmayan Rüya, Lyta Hall’ın çocuğunun düşlerde meydana geldiğini söyledi ve zamanı gelince çocuğu almaya geleceği konusunda Lyta’yı uyardı.
İkinci kez sevdiği adamın ölümüne şahit olan Lyta bir de evladının kendisinden alınacağını öğrendiğinde tam anlamıyla bir kâbusun içine düştü diyebiliriz. Daha önce söylediğim gibi Sandman çizgi romanlarındaki en önemli hikâye olan bu bebek, dizinin son sezonuna kadar bize önemsiz gibi gözükebilir. Fakat Lyta Hall ve Rüya’nın son karşılaşmasının bu olmayacağından emin olabilirsiniz.
Rüyalar Lordu’nun Garip Halleri
Daha önce Rüyalar Lordu Morpheus, milyarlarca yıldır ilk kez karakter gelişimi yaşadığından bahsetmiş ve bu hikâyenin fazlasıyla ilgi çekici olduğunu söylemiştik. Öte yandan bu bölüm, ne yazık ki Rüya’nın karakter gelişimindeki sancılı anlara şahit olduk. Kendisi yokken Lucienne’nin işleri ele almasından dolayı rahatsız olan Rüya, bir anda garip davranmaya ve Lucienne’i kıskanmaya başladı. Tam anlamıyla garip davranışlarda bulunan Morpheus’un bu davranışları bizi biraz irrite etti ama hikâyenin sonunda güzel bir karakter gelişimi yaşayacağını umut ediyoruz.
Mervyn Pumpkinhead’e de daha yakından bir bakış atma fırsatı veren Koleksiyoncular bölüm incelememizi burada tamamlamak istiyorum. Aslında Korintli’den bahsetmeyerek biraz hata yaptık gibi hissediyorum fakat Korintli’nin hikâyesini sezon finaliyle daha iyi anlaşabileceğini düşündüğüm için onu yarınki final incelememize bırakıyorum. Yarına kadar hoşça kalın diyorum ve yorumlarınızı bekliyorum.