John Ronald Reuel Tolkien, ona evrenleri vadeden boş bir kağıda küçük bir hobbitin yaşadığı kovuğun hatlarını karalamayı seçtiğinde, kaleminin ucundan Ainur’un ikinci müziğini akıttı. Arda tarihi boyunca yaşananlardan oluşan o müzik öyle akıl alıcı, gönül çelicidir ki kendini güvenli kanepesinden atıp Hobbitsoyuyla birlikte ejderhalara kafa tutarken bulan herhangi bir fani, içine çekildiği destanın büyüklüğünü; her şeyin ancak yeni başlayabildiğini Hobbit’in sonuna ulaştığında anlar. Dile kolay, büyük usta kendi efsanelerini yaratanların yüreklerini taşır sayfalarca. Hatta epik fantezi dağlarının karlı zirvelerini öyle bir tutmuş ki, hudutlarına vardığımız çoğu büyük eserde onun yaratımının gölgesiyle karşılaşıp duruyoruz hala.

Hal böyleyken; Yüzüklerin Efendisi külliyatı Silmariller kadar parlak ve vazgeçilmez görünüyor gözümüze. Dumanlı Dağların dibinde de saklansa, bizi Ungoliantla muhatap da etse bu hazineyi tekrar tekrar görmek istiyoruz. Bu da anime dizisi The Lord of the Rings: War of Rohirrim’in varlık nedenini yeterince açıklıyor. Yapımcılar için teşvik kazanacakları paraya dayanıyor olabilir tabii. Bense anime zenginliğiyle sunulacak oluşuna, yönetmen koltuğundaki Ghost in the Shell dizisiyle fena tepkiler almayan Kenji Kamiyama’ya, yeniden bu evrende Miranda Otto’nun sesini duyacak olmaya hevesliyim. Umarım 13 Aralık 2024’te çıkacağı söylenen dizi, başarılı bir halef olur da örselenmiş heveslerimizi sarıp sarmalar.

Senaryoya göre üçlemeden 183 yıl öncesine, Miğfer Dibi’ni haklı ününe kavuşturan zamanlara gidecek ve Helm Hammerhand’in kan donduran borusunun sesini duyacağız. Madem öyle, dizi bize varıncaya kadar aşacağı dönemeçlerde ilerleyedursun, seride kritik anlarla Orta Dünya’yı kurtaran atların efendilerine selam duralım, nereden gelip nereye gitmişler bir bakalım istedim. Rohan halkının geçmişine uzanalım, Silmarillion’u da yad edelim diyorum. Geçmiş derken epey ciddiyim,  insanların doğuşuna kadar varıp üçüncü çağa geliriz bence çarçabuk. Bu vesileyle sitedeki Silmarilion Antalojisini karıştırmanızı da öneriririm, aşırı faydalı bir kaynak. O halde başlayalım, benimle misiniz?

İnsanların Doğuşu

Yaratılıştan sorumlu Eru Iluvatar’ın düşüncelerinde şekillenen ikinci çocukları insanlar olduğundan, Elfler onlara ikinci doğanlar der. Tabii yaratılışın sonuna yetişince tantana çok önce başlamış oluyor haliyle. İnsanlar gözlerini doğudaki Hildorien’in güneşi tutan ilk şafağında açtıklarında, Orta Dünya’da Melkor veya Noldor elflerinin taktığı ismiyle Morgoth kötülükleriyle çoktandır aktif. Bir süre mutlu mesut yepyeni bir varlık olmanın tadını çıkardıktan sonra insanlar, zamanında batı yolculuğuna katılmayan Avari elfleriyle karşılaşıyorlar. Onlardan birtakım zanaatleri ve dillerini öğrenince, Batı’dan doğan güneşin hatırına o yönde dolaşmaya başlıyorlar.

O arada olanlar biraz da söylentilere dayanıyor. Aslında aklın yolu birse Melkor’un yeni yaratılanları rahatsız edeceği kesin. Güçlü iddialara göre, doğan tüm insanlar onun gölgesiyle lekelenmiştir zaten. İçlerindeki bu lekeyle savaşanlardan bir kısmı, tövbe edip kaçarlar. Diğerleriyse gölgeyi kabullenip karanlığın insanlarına dönüşürler. Melkor’dan itibaren ne kadar felfecir güç varsa, büyük oranda yanlarında biter bu takım. Gidenlerse gruplara ayrılıverirler hemen. Kabaca üç hane olurlar: Bëoryalılar, Haladinler, Hadorlular.

Bunlar elflerin kara düşmanıyla savaşına yardım etmek için yola çıkan, başlangıçta tüm insanları kapsarken zamanla sadece onları ayırt etmek için kullanılan Edain ismini kazanan gururlu soy. Yüksek kültüre sahip, uzun ömürlü Duneadainlerin ataları. Neyse konuyu derinlere daldırmadan çıkalım buradan çünkü bizim işimiz bu hanelerle değil, hanelerden birinin akrabasıyla.

Kuzeyliler veya Rhovanianlılar

Gündemimizdeki Hildorien’den yola çıkan Hador Hanesi. Bu hane Büyük Yeşilorman ya da yakınen bildiğiniz ismiyle Kuyutorman’dan geçerken bölünüyor. Bazıları Anduin Vadilerinden kuzeye dönerken bir kısmı da Gri Dağlara yöneliyor. Çok azı da yoluna devam ediyor. Yani bölgede kalan Kuzeyliler göç macerasını bu şekilde tamamlayan, ne ileriye ne de geriye gidenler.

Dumanlı Dağların doğu kısmındaki topraklar, Rhovanian olarak geçer ilk çağlarda ve bölgeye yerleşen halk öyle bir yere gelmişlerdir ki komşuları, Uzunsakallar olarak da bilinen Durin’in Halkı’dır. Cücelerle çağların bir kısmında dost, bir kısmında da bir ejderha hazinesi söz konusu olduğu için araları limoni. Cüceler de insanlar da hazine oldu mu değişmez tıynetteler, ne yapalım huy.

Üçüncü Çağ’a geldiğimizde bölgede birçok kuzeyli prenslik var ve içlerinden birisi Rhovanion kralı olduğunu ilan etmiş bile: Kuyutormanla Celduin nehri arasında yerleşen Vidugavia. Hafiften Game of Thrones havasını alıp hanedanlar arası olaylara hazırlanıyoruz farkındaysanız. Tabii bunlar olurken çoktan Dunedainler onurlandırıldıkları Numenor adasını kaybedip, Gondor’a yerleşmişler. Çünkü Gondor’un on dokuzuncu kralı Romandacil II, kuzeylilerin yardımını alarak Doğuluları yeniyor bu esnada. Aynı bölgedeki insanlar için akıncılara karşı omuz omuza vermek, hayatta kalmanın yegane şartı. Ama bu ilk yardımlaşmanın tohumu üstünkörü geçilemeyecek kadar kıymetli.

Savaşın sonunda Romandacil’in oğlu Valacar, ilişkiler gelişsin diye kuzeyli halkın yanına gönderiliyor. Tolkien’in kalemine amadeysek Anduin nehrinin şahitliğinde ne olmasını beklersiniz? Elbette, tartışmalı bir aşk! Valacar kralın kızı Vidumavi ile evlenir, oğulları Vinitharya ise Eldacar ismiyle zamanı gelince Gondor’da bir akraba kavgasına sebep olarak tahta oturur. Bu tarihten sonra, Gondor’da kuzeyli kanı var artık, böyle biline.

Hareketli bir bölge olduğu için asla kılıçlar durmuyor, kavgalar dinmiyor haliyle. Üçüncü Çağın 1856 civarında Wainriders denilen doğulu halkı, Kuzeylilere ve Gondorlulara büyük darbe indiriyor bu sefer. Bölge halkı çare bulamayınca yeniden hareket ederek Marhwini önderliğinde, Anduin nehrinin doğusuna yerleşiyor. Burada At Halkı anlamındaki Éothéod olarak tanınıyorlar. Gördüğünüz gibi Rohirrim’in ayak sesleri atılıyor yavaş yavaş. 1977 yılında daha da kuzeye, bilgileri olmasa bile Dol Guldur’da yaşayan Saruman’ın huzursuzluklarından kaçmak için gidiyorlar. Gondor’la aralarında duygusal mesafe de kısalmaya devam ediyor tabii ki.

O zamana dek zaten yetenekli at sürücüleri olarak haklı bir namları var Éothéodgillerin. Üstüne Eru’nun işi olduğundan şüphelendiğim şekilde, namlarının altını iyice çizmek için 2501’de liderleri Leod yabanıl bir atla haşır neşir oluyor. Ve ne yazık ki ehlileştirmek istediği at tarafından da bir fırlatılışla ölüyor.

Oğlu Genç Eorl ise atı yakalayıp babasının hayatına karşılık kendisine teslim olmasını istiyor. Bu sitemi onuruna yedirememiş olacak ki insanların dilinden anlayan at, Felarof adıyla meşhur Rohan atlarının atası olan Mearas soyunu başlatıyor böylece. Shadowfax’ın büyük büyük dedesi, at efendilerinin saflarına karışıyor ayan beyan. 2510’daysa Gondor’dan bir yardım talebi alan Eorl, Orta Dünya’yı korumak için yola çıkıp müttefiklerine zaferi getirerek adını iyice unutulmaz kılıyor.

Eorl’un Yemini

Eorl, gelen haberciden Gondor’un, Rhûn denizi tarafından gelen Balchothlarca tehdit edildiğini öğreniyor. Eh Gondor’a bir şey olması halinde bedelini tüm Orta Dünyanın ve başta da kendisinin ödeyeceğini kestirdiğinden, hemen yola çıkalım diyor. Silahlı süvarilerinin neredeyse tamamını alıp, geride bıraktığı kadın ve çocukların hayatını riske ederek ilerlemek zorundalar. Kuvvetlerinin yettiğince de çabuk olmaya çalışıyorlar ancak kilometrelerce uzun yolu tüketirken, Dol Guldur’dan yayılan karanlıktan dolayı da telaşa kapılıyorlar. Yardımlarına Lothlorien Ormanı’ndan gelen beyaz sis koşuyor. Ormanın hanımı, altın saçlıya minnetlerle… Böylece bulutta yürür gibi karanlığın güçlerinden korunup hızlıca Gondor’un yanına varıyorlar.

Celebrant Tarlası Savaşı olarak bilinen savaşın sonu, Éothéodluların varlığı sayesinde Gondor’un leyhinde. Eğer vaktinde gelmeselerdi dört diyarın hali haraptı. Yani Rohirrim’in ataları yapıyor yapacaklarını, günü ve Orta Dünya’nın ışığını ta o zamanlardan kurtarıyorlar. Biz bu halka boşuna sevdalanmadık. Gondor vekilharcı Cirion, Eorl’e, savaştan 3 ay sonra bizim Gondor’un merkez tepesi Amon Anwar’da buluşalım, çok önemli deyip ayrılıyor.

Bunun üzerine Pelennor Çayırı Savaşına dek uzanan Eorl’un Yemini ve Cirion’un hediyesi hadisesine dayanmış bulunuyoruz. Gondor vekilharcı Cirion’un elinde veba ve saldırılardan dolayı boşalan Calenardhon toprakları var. Bu toprakları düşmanlara karşı kendisi koruyamıyorken Eorl’den daha iyisini mi bulacak? Arnor ve Gondor’un ilk kralı Elendil’in mezarı başında, Éothéodlilere verdiğini söylüyor buraları hepten. Bu yeminin kutsallığı başlı başına Eru’nun adını anmalarıyla bile büyük olay. Eorl’un halkıysa karşılığında Gondor ne zaman dara düşse yanlarında bitecek, gönderecekleri kırmızı ok ve Beyaz Dağlar’dan yakacakları ateşlerle ulaştırdıkları yardım çağrısına kulak verecek. Yemin Feanor’un yemininden sonra en bağlayıcı ikinci yemin olarak kabul edilir. Yemin var, yemin var.

Nihayet atların efendilerinin ülkesi, Rohan’ın kuruluşuna kadar geldik. İlk kral haliyle Eorl ve onun soyundan geldiklerini belirtmek için kendine Eorlingas diyen bir halk var elimizde. At Efendileri anlamına gelen Rohan ise; halkı için binicilerin ülkesi demek olan Riddermark yani kıssadan hisse, Yurt olarak geçiyor. Rohirrim Mearas’ın soyuyla birlikte tüm benliklerini atları için ayırmıştı zaten. Calenardhon’da da yaşayışlarını geniş otlaklarda devam ettirirken şehirlerden ziyade köylerde ve çiftliklerde yerleşmeye meyilliler. Eorl’un seçtiği Ak Dağlar’ın bir tepesi de Edoras ismiyle başkentleri. Oğlu Brego’nun bu tepenin üzerine kondurduğu Medusald’ın Altın Salonları da Rohan’ın sade ihtişamının tamamlayıcısı.

Helm Hammerhand – Miğfer Tokmakel

Rohirrim’in en meşhur krallarından Helm’e eriştik. Animenin işleyeceği kısım tam da burası. 2741 yılında Helm, bizim içinse Miğfer, Rohan’ın tahtındaki dokuzuncu kralı. Kendisi bilmese de Eorl’un soyundan gelen de son kral. Döneminden çok önce Dunland topraklarındaki vahşi adamların saldırılarını çekiyordu Rohan. Kendisi tahttayken sınırların ucunda bir tehdit büyüten Freca adındaki bir adam çıkıyor ve Dunlending soyundan gelmesine rağmen Rohan krallarına dayandığını iddia ederek tahta göz koyuyor. Emellerini bir konseyde, kralın kızıyla oğlu Wulf arasındaki bir evliliğe dayandırmak istediğini Helm’e bildirince haliyle reddediliyor.

Helm, biraz ters biri ama Freca ondan da beter olacak ki koskaca adamları laf dalaşında buluyoruz. Helm, egosunun büyüklüğüne laf geçirerek şişmanlığından dokundurmaya çalışıyor Freca’ya. Freca ise ona yaşlandığı zaman yerini bilmeyenin krallığını kaybedeceğini ima ediyor. Evet, elflerin divanındaki konuşmaların niteliğiyle kıyaslamamaya çalıştığım bu dokunaklı atışma gerçekleştiğinde, iki adam da dolaylı olarak sonlarını hazırlıyorlar. Çanları çalın. Helm, adeta çıkışta gel dediği Freca’yı çayırların birinde, tek yumrukla bu dünyadan ayırıyor. Bu sayede meşhur Hammerhand unvanını ediniyor. Yani dolu dolu söylemek istediğim ismiyle karşınızda Miğfer Tokmakel!

Tabii Wulf, babasının ölümü üzerine adamlarıyla geri gelmeye ve intikam almaya bilenmiş durumda terk ediyor Edoras’ı. Ve kararını kısa sürede gerçekleştiriyor, hem de Dunlendinglerle beraber yanına korsanların kuvvetlerini de alarak. Gondor bastırılmış vaziyette, yardım gönderemiyor. İki tarafın da hali birbirinden beter. Böylece olmaz denen oluyor, Kuzeyliler tarihi bir yenilgi alarak Edoras’ı kaybediyor. Helm, Isen Geçitleri üzerindeki savaşı kaybedince, Gondor’dan kalma bir kaleye kendini ve halkının büyük bir kısmını kapatıyor.

Helm’s Deep

Calenardhon bölgesinin batısında yer alan kale, Gondor’un kudretli zamanlarında yapıldığından, oldukça sağlam. Dumanlı Dağlarla Ak Dağların arasındaki açıklığı koruyan kaleye, Rohanlılarca Suthburg deniyordu: Güneydeki Şehir. Helm işte bu kuzeyin inatçılığına tutunan kalede dayanıyor, tam beş ay süren uzun kışa. Oğlu Haleth, kahramanların şarkılarına yaraşır şekilde Meduseld’in kapılarında can verirken Hama’yı fırtınaya kaybediyor Helm. Oğullarını gömen bir babanın acısı içinde, yanında kalan tek kızı ve halkıyla açlığın elinde perişan. Yine de pes etmeden, kendine mezar olmasını kabullenmek pahasına teslim olmuyor ve kalenin kapılarını düşmana açmıyor hiçbir surette.

Aksine elinde hiçbir şey kalmamasına ve gittikçe zayıflayan bedenine rağmen, düşmanlarının kamplarına yaptığı saldırılarla yıldırıcı hala. Saldırıları çıplak elleriyle yaptığı, silah taşımadan daldığı düşman kamplarına gelişini haber versin diye de borusunu çaldığı söylenir. Borunun sesi dağların derinliklerinde yankılanırken duyanlara mahşer yerini hazırlar. Helm Hammerhand’ın asıl şöhreti işte bu ayazlı günlerden gelir.

helm hammerhand

Kaleye sığınan Rohirrim halkı, bir gün surların dışında Helm’i ayakları üzerinde donmuş halde buluncaya dek de sürüyor mücadelesi. Kalenin adı onun borusunun yankısıyla Hornburg oluyor. Geçidin ismiyse Helm’s Deep yani Miğfer Dibi. Rohan’ın efsanevi kralının anısını yaşatmaya devam ediyor son direnişin simgesi.

Helm Hammerhand’in hala geçidin derinlerinde borusunu çaldığı ve düşmanlarına gözdağı vermeye hazır olduğu rivayet edilir. Musallat olması için yanlış krala çatmışlar. Ardından gelen kız kardeşinin oğlu Frealaf Hildeson, baharda halkın bir kısmıyla sığındığı Dunharrow’dan çıkarak Dunlendingleri bozguna uğratınca, fedakar kralın çektiği çilelere bir nebze değiyor diyebiliriz. Eğer Helm bahar gelene dek dayanmasa, kendini inadıyla çelikleştiren Rohan, Edoras’a bir daha kavuşabilir miydi?

Hızlandırılmış özetin son kısmında, Frealaf’ın taç giyme töreniyle kral ilan edildiğini ve ikinci kral soyunu başlattığını iliştireyim şuraya. Ha bir de kutlamalarda uzun süredir haber alınamayan Saruman’ın ortaya çıktığını, hediyeler getirdiğini ve Frealaf’a dostluğunu sunduğunu atlamamalıyım. Dost bir el, Rohanlıların sırtında gezinirken; Frealaf’ın itibarıyla Gondor vekilharcının Isengard’ın kulesi Orthanc’ın anahtarlarını Saruman’a teslim ettiğini de pek tabii. Düşman yenilmişken ve yanlarına dostlarını almışken Rohirrimliler için daha kötü ne olabilir ki? Ya da şöyle mi bitirsek bu paragrafı: Melkor’un karanlığı, tüm çağlarda ilelebet Orta Dünya’nın mayasına karıştığı yerden kaynamaya devam edecek.

J.R.R. Tolkien; dillerin gücüne aşkı, savaşı, sahip olma arzusunu, ağaçların kadimliğini, hırsından kahrolan adamları ve kederinden ağıtlar yakan halkları; ama ne olursa olsun koyu karanlıklara ışığı taşıma inadını sığdırdı. Her ne kadar kendisi biricik eserini İngiltere halkına armağan etmiş olsa da böyle kapsamlı bir destana imza atarak, insanlığın ortak mirasına katkı da bulunmuş bir kere. Ben gayet Beren ve Luthien’i Ferhat ile Şirin yapmaya; Eldar ve Edainlerin büyük yolculuğunda Orta Asya’dan çıkmaya hazırım. Sauronla savaşırken topraklarımızı savunmaya dair tınılar duyabiliyorum. Ah neyse bu yazının ucu bucağı görünmüyor, hafiften kalkalım da gemilere yetişebilelim. Sahi War of Rohirrim hakkında heyecanlı mısınız?

Author

Alternatif evreninde voleybolcu olamayan versiyon. Düşünce satıcısı, hikaye koleksiyoncusu. Ayrıca yanaklı birey. Bence dünyanın hayallere, hayallerin kelimelere ihtiyacı var.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.