FauxPlay olarak elimizi taşın altına atma, bu dosyamızda oyun ve aşk ikilisini yan yana koyma kararı aldığımızda günlerden Salı’ydı. Çarşamba günü, bu dosyayı True Love ile başlatacağımı biliyordum. True Love. 1995 senesinde Parsley tarafından geliştirilip, PC için piyasaya sürülmüş, “visual novel“, yani görsel roman. Benim oynadığım ilk eroge.
Eroge, erotik, hatta bazen pornografik oyunlara özellikle Japonya’da verilen bir ad. True Love da erotik bir oyun. Yanlış anlamayın, erotik ve pornografik ayrımını yaparken, çıplaklık seviyesiyle ölçmüyorum. Eğer ölçseydim, True Love’ın “benim” diyen pek çok görsel romandan daha fazla çıplaklığa yer verdiğini söylemem gerekirdi. True Love‘ı erotik olarak sınıflandırmam daha çok tonundan ileri geliyor.
True Love, Gerçek Aşk
True Love, Daisuke ismindeki bir gencin, “aşkı” bulma çabasını anlatıyor. Aşk kelimesini görgüsüz gibi tırnak işareti arasına alıyorum, çünkü oyunun aşktan anlayışı Daisuke’nin önüne gelen her kıza amiyane tabirle “yürümesi“, yanına yanan her dişinin ilk önce göğüslerini fark etmesinden ibaret.
Daisuke bu kızlarla tanıştıkça, her birinin farklı yeteneklerden, farklı erkek tiplerinden hoşlandığını fark etmesi (ve dolayısıyla bizim fark etmemiz) pek vakit almıyor. Oyunun ana kısmı da burada kendini gösteriyor. Geliştirebileceğimiz dört yetenek var: Görünüş, Akademik, Güç ve Sanat. Bunların haricinde bir kızla yakınlaşmadıkça artan Tutku ve yoruldukça artan Bitkinlik metreleri var.
Her günün başında, o gün yapacaklarınızı seçiyorsunuz. Okul günleri Daisuke okula gitmek zorunda, onun haricinde spora gitmek, ders çalışmak, sanat pratiği yapmak, gece eğlenmeye çıkmak, işe gitmek, görünüşüne vakit ayırmak gibi opsiyonlar var. Gün sonunda bütün yaptıklarınızın bir denklemi oluşturuluyor, ona göre yetenekleriniz artıyor, ya da azalıyor.
True Love, bu yeteneklerin seviyesi ve aktivitelerinizin bir kombinasyonuyla, bazen rastgele olaylar sonucunda, bazen de yeteneğiniz belli bir noktaya ulaşınca gerçekleşen olaylarla Daisuke’ye bazı kızlarla yakınlaşma olanağı tanıyor. Oyunun takvim günleri bitince, bir seçim yapıp, sonsuza kadar mutlu yaşayacağınız kadını seçmeniz gerekiyor.
Belki anlattıklarım size işin içinde bir sapıklık varmış gibi geliyordur, ama yok. Pek değil en azından. True Love bir şekilde insan cinselliğinin tahayyül edebildiği her arzusuna hitap etmeyi kendine görev edinmiş. Bunun sapık olmayan kısmı ise, bu arzuların içerisine basit şeyleri de dahil ediyor oluşu.
Çünkü bazen, basitlik de tutkuludur
Bazı kızlar sportif ve maskülen, bazıları kuyruklu (evet, kuyruklu), bazıları öğretmen, bazıları sizin en rahat konuşabildiğiniz insan, bazıları da naif ve kırılgan. True Love, cinselliğin utanılacak bir şey olmadığı düzlemde gördüğünüzde, yani onu aşkın tam merkezine, hak ettiği yere oturttuğunuzda, her şeyi cinsel etkileşimin bir parçası olarak kabul ediyor. Bazen tutku, bazen şefkat, saygı, bazen de arkadaşlık.
Tabii ki bu bir Japon oyunu olduğu için çoğu şey, çoğu zaman ruh daraltıcı bir gariplikte vuku buluyor. Yine de True Love‘ın, bu yazıyı yazarken örnek bulmak için taradığım diğer erogelerden çok daha sakin olduğunu söylemem lazım. En azından burada kimse kimseye tecavüz etmiyor ve işin içinde garip yaratıklar yok.
Bu sakinlik, oyunun biraz da oyun yapısından geliyor. Sonuna ulaşmanızın yaklaşık 3-4 saatinizi alacağı oyunun çoğu yeteneklerinizi geliştirmek ve arada kızlarla olan rastgele denk gelmelerde ufak diyalog tercihleri yapmakla geçiyor. O es anları ilerledikçe, siz yetenek geliştirme meselesine iyice kafayı takmışken buluyorsunuz kendinizi. Ve yavaşça işlenen ilişkiler, erotik bir iki resimle patlak veriyor, böylece oyun dikkatinizin tamamen o resimlerde olduğundan emin olmak istiyor.
Bu iki taraflı işleyen bir şey. Gerçekten romantik anlar yaşandığında, o romantik anlarda da aynı sistem yürüyor, erotik anlarda da. Böylece True Love size bir şeyler hissettirmeyi, son cümlede, bir şekilde başarıyor. Bu şehvet de olsa, şefkat de.
Olmaz, ayıp, yakışık almaz
Bu da bizi bu yazıyı yazma sebebime getiriyor. True Love, benim oynadığım ilk erogeydi, son da eroge oldu. Kendimi True Love’ı oynadıktan sonra ayıp bir şey yapıyormuş gibi hissettiğimden, devamını getirmedim. Cinselliğin utanç verici bir şey olduğu düşüncesinden çok, bu tip oyunları sadece en zavallının da en zavallısı oynar düşüncesiydi beni uzaklaştıran.
Ama neden? Oyunların bir şeyler hissettirmek, sizi hiç yaşamadığınız yaşamlara götürmek üzerine kurulu olduğundan söz etmiştik. İnteraktif sanatın amacı buydu. O halde neden size şehvet hissettiren eserler de olmasındı? Erotik romanlar, filmler yok muydu? İnsanın erotik roman okuması, erotik film seyretmesi ayıp mıydı? O halde erotik oyun oynamak neden ayıp olsundu?
Yanlış anlamayın, zevksiz eserlerden söz etmiyorum. True Love’ın (her ne kadar size gay bir ilişki yaşama tercihi sunsa da) belli bir oranda seksist ve fazlasıyla ataerkil olduğunun da farkındayım. Benim sıkıntım konseptin ayıp, utanç verici sayılması. Bu neden? Eğer ortadaki eser gerçekten tatsız ve seviyesiz değilse (bkz: önceki saydığım eroge örnekleri) neden gerilim hissettiğimiz, korku hissettiğimiz, heyecan hissettiğimiz gibi şehvet de hissetmeyelim oyunları oynarken?
Bence hissedelim. Bize sorarsanız (ve bu dosya konusunda sormasanız da söyleyeceğiz) oyunlarda aşkın kendine daha fazla yer bulmasının vakti geldi de geçiyor bile. O aşkın içerisinde cinsellik de olacak. Bütün bunları, hayatımızda bulunduğu ayarda, oyunlarımıza da alalım. Büyük aşkları, büyük tutkuları oynayalım, hissedelim, keşfedelim. Dallanalım, budaklanalım, True Love‘ın kadın olarak erkek peşine düştüğümüz versiyonu, LGBT versiyonlarını, karma versiyonlarını yapalım. Romeo & Juliet‘in görsel romanları uyarlansın. David Cage ve BioWare yalnız kalmasın bu alanda.
Çok mu ayıp olur?