Size daha önce bilimkurgu/fantastik/korku temasına sahip Türkiye menşeli çizgi roman dergisi Yabani’nin basılı çıkacağı haberini vermiştik. O güne yaklaşıyoruz. Haziranın ilk haftasından itibaren Yabani’ye birçok bayiiden ulaşabileceksiniz. Biz sizlere dergiyi tanıtabilmek, önceden fikir sahibi olabilmenizi sağlamak için biraz daha önce ulaştık. Yabani’nin ilk sayısı dört tek sayılık, iki devamlılığı olacak çizgi romandan ve iki de hikayeden oluşuyor. Resimden sonra spoilersız incelemeyi okuyabilirsiniz.
Yabani ilk sayısından ne olmak istediğini okuyucusuna anlatmayı başarıyor. Çizgi romanın alışılmış ve sevilen hatlarını terk etmeden özgün olabilme hevesini görebiliyorsunuz. Unutulmanın kıyısında dolaşan Türkiye ve Anadolu kültürünün, efsaneleriyle; inançlarıyla; halk hikayeleriyle aslında ekol yaratmaya ne kadar müsait olduğuna bizi ikna edebiliyor Yabani. Her başlangıç gibi tanıması gereken şanslar ve aşması gereken tabular nedeniyle yer yer bocalıyor olsa da kendini büyümesine şahit olmanın keyifli olacağı bir şey yapabiliyor.
Dergide yer alan 4 tek sayılık çizgi romanın üçü fantastik-korku alt kategorisine ait. Dergiyi açtığınızda ilk okuyacağınız çizgi roman Ergene’de Son Yaz taze yetenek Ege Avcı‘nın yazarlığı ve çizerliğinde sayfalarda yer buluyor. İki gencin dertleşmeleri sırasında ölümle yoruma açık yüzleşmelerini okuyoruz. Hikaye, çizim ve renklendirmeyle belki de aynı sanatçıya ait olmalarının avantajıyla çok tamamlayıcı biçimde birleşiyor. Bu birleşim ortaya öznel çıkarımlar yapabileceğiniz, korkutmaktan çok iç karartmayı hedefleyen bir korku ögesi çıkartıyor. Bu sayede de benim Yabani’nin tek sayılık çizgi romanları içinde kişisel favorim olmayı başarıyor.
Bir kabusla başlayıp kabustan daha ürkütücü sona eren Misafirler ise kırsal kesimde geçen bir korku hikayesi. Yazarlığı, Geekyapar! yazarlarından Yigilante’nin beğenerek okuduğu Pusova’nın yazarı Galip Dursun üstlenirken çizerliği Ayşe İrem Aktaş üstleniyor. Misafirler’de Türk-İslam kültüründe genellikle kutsal kabul edilip ermişlik anlamına gelen “7” rakamı bu çağrışımına tezat düşecek şekilde işleniyor. Ergene’de Son Yaz kadar özgün ve öznel bir eser olmadığı kesinse de korku teması için dergiyi okuyacakların memnun olmasını sağlayacak bir eser. Çizerinin, dönemin popüler çizgi roman merkezi Amerika’da bile janr üstünde erkek egemenliğini varken, bir bayan olması memnun edici bir başka unsur.
Dergide yer alan üçüncü fantastik-korku Voyvoda’nın Askerleri, hevesi kursakta bırakan cinsten. Voyvoda’nın Askerleri, 1456’da efsane vampir Voyvoda ve ordusuyla burun buruna gelen dört Osmanlı akıncısını anlatıyor. Korku türünü sahiplenen her sanat dalında onlarca kez işlenen Voyvoda’yı yazar Berk Yaltırık ve çizer Gökhan Gültekin de işlemek istemişler. Ancak kendilerine karakterin klişeliğine rağmen ilgi çekici bir hikaye buldukları halde hikayeyi tek sayıda pek bir aksiyona girmeden bitirmeyi tercih etmişler. Gökhan Gültekin karakter tasarımlarıyla beğenimi kazansa da kendini geliştirmesi gerektiğini söyleyebilirim. Başladığı yerden pek bir uzağa gitmeyen bu eserin en azından Yaltırık ve Gültekin için zevkli bir egzersiz olduğunu umuyorum.
Farklı olarak bilim-kurgu türüne ait Hangimiz? post apokaliptik bir çizgi roman örneği. Silahlı klanların Nemrut Dağı’ndaki çatışmasını anlatan eserin yazarı Kadir Özen, çizeri ise M.Arif Kaymak. Yine Voyvoda’nın Askerleri gibi ilgi çekebilecek bir fikir bulup fikre sadece şöylece bir uğrayıp geçiyor “Hangimiz?”. Çizimleriyle de konusuyla da bir mangayı andırıyor. İşin bilirkişisi olmasam da renklendirmenin zayıf olduğunu düşünüyorum. Yine de bana daha sonra kafamda canlandırabileceğim bir fantezi konusu verdiği için Hangimiz?’e sempatiyle bakabiliyorum.
Yabani çizgi romanlaştırılmamış iki öyküye de sahip. İlki Işın Beril Tetik‘in yazdığı Bebek Fabrikası. Bundan 100 yıl sonrasında, kadınların bir salgın nedeniyle ölüp soyu tükenmekte olan canlılar haline geldiği bir distopyadayız. Öykünün adından da anlaşılacağı gibi elbette insanlar çareyi kadını endüstri malzemesi haline getirmekte ve seri kız bebek üretimine geçmekte bulmuş. Bu üretimin yapıldığı fabrikalardan birinde çalışan Fare‘nin gözünden distopyaya tanık oluyor ve kısacık öyküde aslında gerçeğe çok yakın ihtimallerin midemizi ve beynimizi sarsmasına izin veriyoruz. Öyküye konu olan sebeple olmasa bile yakında bilimin bir nedenle etiği zorlaması gerektiğinde vereceğimiz tepkiyi de sorguluyoruz bir yandan. Öykünün illüstrasyonunu yapan Koral İlhan‘ın da adını anmadan öbür öyküye geçmiyoruz tabii.
İkinci öykümüz Tengri ve İnanna olay akışı hakkında çok bir yorum yapamayacağımız bir öykü. Murat Dural için kelimelerle resim çizmiş desek abartmış olmayız. Basite indirgerseniz ilahı varlıkların meydan savaşını anlatıyor diyebileceğiniz öykünün anlattığı savaş varlığın ötesindekileri çarpıştırıyor aslında. Dünyanın bütün kültürleri silahlanıp çatışıyor. Yabani 100. sayısını çıkardığında bile dönüp okuyacağınız öykünün illüstrasyonunu ise Amak-ı Hayal’i okuduğum günden bu yana hayranı olduğum Mustafa A.Kara yapıyor. Böyle bir öyküye ancak böylesine özgün bir sanatçının resimleri eşlik edebilirdi zaten.
İki sayıdan oluşacak olan gerilim-polisiye çizgi romanı Şeytanın Gölgesi‘nin yazarlığını Hangimiz?’in yazarı Kadir Önal yapıyor. Önal ormanda gezerken sırayla ölen gençler klişesinin arkasına daha büyük bir hikaye ekleyerek klişenin duvarlarını genişletmek istemiş. Hikayenin ilk kısmıyla da duvarların ölçüsünü bir alıp düşünmemizi sağlayacak gizemi de yaratmış. Gizem sonuca bağlandığında daha net yorumlar yapabiliriz. Şeytanın Gölgesi’nin çizimi de Bora Örçal‘a ait. Normal şartlarda hikaye anlatımında bana hitap etmeyen eskizi andıran bu çizim şekli hikayenin tonuna gayet uyarak ön yargımı aşmamı sağladı. Özellikle ışığın çizime yansıdığı noktalar harika gözüküyor.
Gelelim Seyfettin Efendi serisi ile gönlümüzü zaten şimdiye kadar çoktan kazanmış Devrim Kunter‘in yazıp çizdiği Kralına İsyan‘a. Steampunk havaya sahip –steampunk deyince bende akan sular durur zaten- bir Doğu imparatorluğunda geçiyor Kralına İsyan. Çizimler Kunter’in tarzının dışında değil ve Seyfettin Efendi’yi beğenen herkesin takdir edeceği seviyede. Mekan ve zamanın hayali olması da çizere serbestlik tanımış. İlk sayıdan Pir Ece ve Etrak-ı Bi İdrak’la bu serbestliğin tadını alıyoruz. Sayı sonundaki motorun tasarımını da referans alarak macera boyunca orijinal karakter, silah ve araç tasarımlarına şahit olacağımıza inanıyorum.
Hikaye vurucu bir girişe sahip. Bunun için uğraşıldığı belli oluyor. Hiç vakit kaybetmeden maceranın antikahramanı belki de kötüsü olan Pir Ece’nin acımasızlığına ve şaşmazlığına tanık oluyoruz. Eğer tanıtımlarda gösterildiği gibi maceranın odak noktası Pir Ece olacaksa Devrim Kunter hakikaten derginin önsözündeki “eli kılıçlı kahraman anlatımını ters yüz etme” iddiasını doğrulamaya yaklaşıyor. Öte yandan hikayeye bir başka odak olacak, Pir Ece’nin gardiyanı olduğu rejime ters hareket edecek bir mentor-kahraman ikilisi de dikkati üzerine çekiyor. Bu odak ikililiği bile Kralına İsyan’ı ilginç konuma getiriyor ve sonrası için heyecanlanmaya sebebiyet veriyor. Devrim Kunter’e tüm eser hakkında sadece bir eleştirim olacak: Görünüş olarak harika bir sentez olan bu dünyadaki isimlendirmelerde biraz daha yaratıcı olursa beni çok mutlu edecek.
Türkiye’nin yeni çizgi roman atılımı Yabani’nin ilk sayısı hakkında benim söyleyeceklerim bu kadar. Alıp okumanızı, yorumlarıma yorum katmanızı içtenlikle rica ediyorum.