Marvel’ın dördüncü fazını açmak gibi bir görev üstlenmiş olan WandaVision, ilk iki bölümü peş peşe yayınladıktan sonra, haftalık düzenine geçerek izleyici ile buluştu. Bence geçtiğimiz iki bölümden daha fazlasını bulduğumuz bir bölüm izledik ve buradan sonra da artık, dizi açısından, pimi çektik gibi hissediyorum. Fakat bunlardan bahsetmek için ilk paragraf çok erken, neden derseniz; şuralarda bir uyarı geçirmemiz gerekiyor ki habersizce gözü yazıya takılan olursa eğer, hiçbirimizin tadı kaçmasın efendim. Eğer üçüncü bölümü izlemediyseniz, biraz daha sonra gelmek isteyebilirsiniz ya da o sırada ilk iki bölümden bahsettiğimiz şu yazıya bir bakabilirsiniz. Resimden sonrası, WandaVision dizisinin üçüncü bölümü hakkında spoiler içerecektir.
Bundan bir hafta önce yine bu sayfalarda WandaVision’ın ilk iki bölümünden bahsederken, ikinci bölümün sonundaki tarz ve renk değişiminden hareketle, dizinin bizi yeni bölüm itibariyle dördüncü fazı ilerletecek olan olaylara cumburlop diye daldırabileceğini ifade etmiştim. Yine de bu kadar ani bir geçiş beklemiyordum açıkçası, en az iki bölüm daha tatlı-sert ilerleriz, bir ileri bir geri yaparız diyordum. Her ne kadar bölümün sonunu, yazının sonuna saklamaya çalışsam da elimde değil, cümleye nasıl başlarsam başlayayım, önceki bölümlere göre hepimizi daha çok güldürdüğünü düşündüğüm bir kahkaha efektli yirmi dakikalık sitkomun, birdenbire ciddiyetle yükseldiğinden bahsetmek isterken buluyorum kendimi. Fakat dayanacağım.
Bölümü, bir öncekini bıraktığımız yerden açıyoruz dersem çok yanılmış olmam. İlave olarak bir doktor da sahnedeydi tabii ki. Doktorun rolü için, birtakım cinsiyetçi ve çok da komik olmayan esprilerden daha da fazlasıydı denilebilir. Çünkü Vision ile birlikte süper hızda hareket etmesine rağmen akıl sağlığını koruyabilmesi, Bermuda’da tatile gitmeye hazırlanması fakat bu arada laf arasında geçirdiği “Bu kasabadan ayrılmak çok da mümkün değil” minvalindeki repliği gibi detaylar, aklımızda soru işaretleri oluşturuyordu. Aslında, laf arasında geçirilen şeylerden bahsetmişken, Agnes ve Herb karakterinin laf arasında geçirdikleri ile birleştirince, ister istemez, dizinin son iki bölümde asıl olayını ortaya serene kadar laf arasında geçen cümlelere daha fazla dikkat etmemiz gerektiğini de anlamamız gerekiyor sanırım.
Agnes ve Herb’in bölümdeki davranışları, Herb’in çiti budamasının tuhaflığından başlayarak bölüm sonunda Vision’un ağzını aramaları, söylemek istedikleri bir şeylerinin olması ancak bir türlü baklayı çıkartamamaları ve Geraldine’in Wanda ile yalnız kalmasından endişe duymaları gibi olaylar, 20 dakikalık bölümün kısacık bir anını kaplıyor olsalar da bence kilit niteliğindeydiler. Çoğu kişi, şuradan ulaşabileceğiniz Youtube kanalımızda sıcağı sıcağına bölümü konuşan kalemdaşlarım gibi, Agnes ve Herb’in Geraldine’i pek desteklemediğini, Wanda için ve dolayısıyla Wanda’nın yapabileceklerinden dolayı kendileri için endişelendiğini düşündüler sanırım. Aslında aralarında fısıldaşırlarken “Orada ne işi var ki?” gibi cümleler kurmaları ve Vision’a onun hakkında “O buraya yeni taşındı, evi yok barkı yok” derken “öteki”ye ait olduğunu belirten tavırları da bunu destekliyor. Ancak ben aksi olduğunu, Wanda ve kendilerinden daha çok Geraldine için endişelendiklerini düşündüm izlerken. Bunun arkasında elbette bu gerçekliği Wanda yönetiyorsa, yine onun yapabileceklerine karşı bir korku olabilir ancak bölümün sonunda Wanda’nın Geraldine’i gerçekliğinden kovması, sanki Geraldine için daha fazla endişelendikleri konusunda bizi ikna ediyor gibiydi.
Geraldine demişken, onu bu dizi içerisinde ilk kez Monica olarak tanıdık ki oyuncunun Marvel Sinematik Evreni’ndeki karşılığı da Monica idi. Bu bölümde ise daha bir önceki bölümde onu Monica olarak tanıyan ve o şekilde seslenen Wanda dâhil herkes, kendisine Monica değil Geraldine diyordu. Ayrıca karakter, konuşmasından betimlenmesine kadar, bir önceki bölümde gördüğümüzden farklı bir portre çiziyordu, siz de fark ettiniz mi? İster istemez acaba ben mi bir şey kaçırdım diye düşündüm, eğer kaçırdıysam lütfen yazın. Geraldine ismi ve karakter değişimi dışında zaten kendisinin bir Sword ajanı olduğunu, bu gerçekliğe de herhangi bir sebeple sızmış olabileceğini ve dolayısıyla da olan bitenin farklında olduğunu tahmin ediyorduk.
Olan bitenin farkında olmak demişken, bu bölüm Vision haricindeki –Wanda’yı saymıyorum çünkü bu gerçeklik üzerinde onun payı var- bütün karakterlerin farkındalığı da söz konusuymuş, bu bölüm bunu da öğrenmiş olduk. Bir önceki bölümde bu karakterlerin Wanda’nın yoktan, kendi bilinciyle var ettiği karakterler olmadıklarını fakat henüz farkına varmadıklarını düşünüyorduk. Bu bölümde ise aslında onların da kendi üzerlerine düşen rolü oynadıklarının gayet farkında olduklarını; Wanda ve Vision tarafından görülmedikleri her anda da bunun üzerine endişeleniyor olabileceklerini öğrendik. Sadece Agnes ve Herb değil, Dottie ve eşi için de bu geçerli bu arada çünkü onları da Wanda ve Vision’ın ikisi de orada bulunmuyorlarken gördük, hayatları devam ediyordu. Bu da bir taraftan, Agnes ve Monica gibi çizgi romanlar yahut MCU’dan varlığını bildiğimiz karakterlerin yanında, Dottie gibi kasabadaki diğer bireylerin de gerçek insanlar olduğuna kanıt sayılabilir.
Bölüm sonuna geçmeden önce bölümde yer alan reklamdan ve elbette Wanda’nın ikiz çocuklarından bahsetmemiz gerekiyor sanırım. Reklam hakkında uzun uzun söylenebilecek pek bir şey yok aslında, mavi sabunun Agents of Shield’daki Coulson’un bir repliğine gönderme olması ve Hydra’nın Nazi Almanyası’ndaki karanlık bağlantısı dışında. Fakat belki şu söylenebilir, eğer Agents of Shield göndermesi ise bu, bir anlamda aynı evrende barındıklarını kabul etmek, o tarafa da bir destek çıkmak anlamına gelebilir. Yahut framework konseptinin burada kullanılmasına destek oluşturmak? Ama ister istemez, benim aklım bunlardan daha çok bir yere çekiliyor. Hani bölümde yanakların kızarmasından bahsederken Wanda, “Al al ya da mavi mavi olur” diyordu ya. Mavi sabun, mavi kan, Agents of Shield desteği, Hydra’nın Wanda’nın bilinçaltına illa illa dâhiliyeti ve Shield’ın değil, Sword’un varlığı… Acaba birçoğumuzun umduğu mutantlar değil de bu dizinin getireceği şey, Kreeler ve Inhumanlar mı? Siz ne dersiniz?
Wanda’nın Vision’un logaritmik hesaplarını bile eksik bırakacak kadar hızlı doğan çocuklarının, bir kız bir erkek olmasını bekliyorduk sanırım. Ben bir önceki bölümde de söylemiştim, burada da söylüyorum, çizgi romanları bilmiyorum fakat günümüzde bu tarz bilgiler, istemediğimiz kadar uzun sayfalarca ve bir tık uzağımızdalar, bunun da etkisi var bu beklentide. İkiz erkek bebeklerimizden Tommy ve Billy, biri Wanda’nın diğeri ise bu bölümde isminin geçmesiyle birden her şeyi karanlıklaştıran Pietro’nun güçlerine sahip olacaklar. Bunu da daha çok, anne karnından büyü yapmaya başladığını, Wanda’nın yok etmek için uğraşmasına rağmen büyülü bir şekilde yok olmayan leylekten, kelebekler uçtuğunda ve üzerindeki paltonun rengi değiştiğinde “Bunu kim yapıyor?” diye sorarak şaşırmasından çıkartıyoruz.
Dizideki uyarlama nasıl olur bilmiyoruz ancak normal şartlarda, onların vücuda gelmesinin sebebi Mephisto olduğu için, yine buradan Marvel’ın dördüncü fazdaki ve muhtemelen Dr. Strange’deki ana kötüsünün Mephisto olması bekleniyor. Ben ise henüz Mephisto teorisini biraz erken buluyorum sanırım fakat Wanda’nın Endgame sonrasında hamile olduğunu öğrenmesi ve bunun arkasından işlerin sarpa sarması teorisini destekliyorum. Bakalım hangisi çıkacak? Öte yandan ikiz paralelliği, ikizlerden birinin Wanda’nın birinin ikizinin güçleriyle doğması, ikiz çocukları olmasının ardından Wanda’nın aksanının Avrupa’ya doğru çekilmesi, doğrudan aklına ikiz kardeşi Pietro’nun gelmesi ve hemen akabinde de muhtemelen kendi bebekliğinden hatırladığı bir ninniyi mırıldanması, çocukların ne gerçeklikteki Vision’dan ne de Mephisto’dan kaynaklı olabileceğini düşündürüyor bana. Ninnideki sözlerin ne anlama geldiğini merak ediyorum çünkü ninnileri çoğu zaman, şurada da özellikle bahsettiğim gibi, “uyutma şarkıları“ndan farklı şekilde düşünmemiz gerekiyor. Sanki Wanda, kendi kaybını bilinçaltında bastırdığı ve bir şekilde bu kaybını telafi etmek istediği için, kendini ve kardeşini en baştan doğurmuş gibiydi. Elbette aynı anda bu istek, Mephisto gibi farklı bir güç aracılığıyla vücut bulmuş olabilir.
Artık doğdukları ve muhtemelen doğdukları hızda da büyüyecekleri için, diğer bölümlerde ikizlerden çokça bahsedeceğiz, söyleyeceklerimizi oraya bırakalım. Gelelim, bölümün sonuna. Wanda, ikizlerine bakıp anadilinde ninnisini okurken, kendisinin de ikizinin olduğundan bahsetti ve Pietro’yu andı. Buraya kadar her şey, acıklı da olsa normaldi fakat önceki bölümde Monica olarak tanıdığımız, muhtemelen de o renkli oyuncak uçakla Westview’e giriş yapmış olan Geraldine, Pietro’yu Ultron’un öldürmesinden bahsedince… Eh, işler o zaman iyice garipleşti. Wanda, kardeşinin öldüğünden habersiz değil elbette, kendisi de bahsederken “vardı” diye anıyor onu ama Ultron’un öldürmüş olduğu gerçeğiyle ya yüzleşmek istemiyor ya da Geraldine gibi dışarıdan bir insanın, kendi gerçekliğine nüfuz etmesini istemiyor. Hangisi olduğundan emin olamıyorum. İlk iki bölümde birinin Wanda’ya bunları yaşattığından emin gibiydim açıkçası, bu bölümde ise ortada henüz görmediğimiz başka bir durumun olduğunu düşündüm.
Geraldine’in kolyesindeki Sword logosunun fark edilmesi, akabinde Geraldine’in Wanda tarafından Westview’dan tam manasıyla dışarıya gönderilmesi ve o dışarıya düşer düşmez ise etrafını helikopterlerin sarmasından hareketle, bu izlediklerimizin bir bilinçaltı yahut alternatif gerçeklik olduğunu hiç düşünmüyorum artık. Ya Truman Show tarzında kurulmuş bir setten bahsediyoruz, Wanda ve diğerleri orada gerçekten yürüyor ve konuşuyorlar ki özellikle Herb ve Agnes’in çitlerdeki muhabbetleri esnasında görünen arka planın maket olması durumu bunu destekler nitelikte. Ya da Agents of Shield’daki gibi framework söz konusu, insanlar simülasyona entegre şekilde bir yerde bedenen duruyorlar fakat bilinçleri geziyor ve konuşuyor ki bence Geraldine’in bedeninin, bilincinin bağlantısı Westview’den kopartılarak bilinci kapalı bir şekilde dışarıya atılması da bunu destekler nitelikte. Hangisi olduğunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Öte yandan zaman dilimi olarak Endgame’in hemen bitimindeki dünyamızda olduğumuzu söyleyebiliriz, sadece Wanda burada olmadığını düşünüyor. Hangisi olursa olsun, ben Agnes ve diğerlerinin Sword’a dâhil olmadıklarını ama bizzat Wanda tarafından da alıkoyulmadıklarını, bir şekilde evrende belki Wanda kadar belki de ondan biraz daha az önemli bir rolleri olduğu için istekleri dışında Westview’de olmaya zorlandıklarını düşünüyorum.
Bu bölümde şuradaki beklenti listemizde de düşündüğümüz gibi Wanda’nın baş kötü ya da ona yakın bir şey olarak resmedilmesi için yeterli sebepler gördüğümüzü söyleyebiliriz. Fakat daha önümüzde altı bölüm var, bunun için biraz daha bekleyelim. Üçüncü bölümün sonunda yeni bir tarzdan iz görmedik, muhtemelen haftaya yine 70’lerden devam edeceğiz. Fakat pimi çekmişken tutmayacaklardır, belki bir taraftan Westview dışında ekrandan izleyen gerçek zamanımızı da göstereceklerdir. Bir noktada dizi sitkomdan da tarz değişikliği yapabilir, bunu bekliyoruz hepimiz bence. Ama öncesinde bir 90’lara ulaşsaydık da Full House seti içerisinde Elizabeth Olsen’ı görseydik, çok tatlı olmaz mıydı? Gelen fragmanlarda hiç böyle bir emare yok, muhtemelen olmaz diyebiliriz. Ama öyle ya, ablaları Olsen ikizler, birden fazla neslin kalbinde derin yer bırakan Full House’unun en küçük ferdini canlandırmışlardı. Haydi be WandaVision, yap bir kıyak? Full House’un devamı Fuller House’da Olsen ikizleri göremedik ama bari buradan tematik şekilde, Elizabeth ile görürdük, gönlümüz olurdu.
Netice olarak tatlı-komiklikten, karanlık-ürkünçlüğe anlık geçişin ve yabancılaşmanın devam ettiği, belki pilot bölümler geride kaldığı belki de günümüze yaklaşıldığı için daha çok gülümsettiğini düşündüğüm ama bunun yanında da tam gaz ilerleneceğini gösteren bir bölüm izledik. Siz ne dersiniz, bölümü nasıl buldunuz? Dizi nasıl gidiyor, sonraki bölümde neler olacak? Diziyi sevdiyseniz ve ciddiye alıyorsanız, sizin de kafanızda Wanda gibi, bir anda çözemediğiniz deli sorular oluştu mu?