Duncan Jones‘un yönettiği Warcraft hüviyetiyle bizi üzmüş bir filmdi, yalan yok. İngiliz yazar-yönetmen projeye yüksek bir tutkuyla girmiş, fakat stüdyo tipi film yapımcılığı sürecinde istediklerini ekrana tam anlamıyla yansıtamamıştı. Bu normal bir durumdu elbette, Duncan Jones’a olan saygımızın eksilmesine de sebep olmadı. Neticede o hâlâ Moon ve Source Code‘u yapmış adamdı. Çerezimizi alıp genç üstadın bir sonraki filmini hevesle beklemeye başladık.
O film, bugün Netflix‘te izleyicilerle buluşuyor. Jones’un dördüncü uzun metraj filmi olan Mute; ismiyle müsemma dilsiz bir karakterin üzücü ve yorucu bir 2052 model Berlin’de kaybolan kız arkadaşını bulma çabasını anlatıyor. Dilsiz Amish karakterimizi ailecek yetenekli Skarsgard‘lardan Alexander oynuyor. Onun kaybolan kız arkadaşını Irak asıllı Alman Seyneb Saleh canlandırıyor. Bu arayış içerisinde Skarsgard’ın karakteri Leo‘nun karşısına iki Amerikan sıhhiye emeklisi çıkıyor: Paul Rudd‘ın canlandırdığı Cactus ve Justin Theroux‘nun canlandırdığı Duck.
Mute zaten oyuncu kadrosuyla, yönetmeniyle, konusuyla, ana karakterinin dilsiz oluşuyla dikkat çekici bir proje. Onu daha da dikkat çekici yapan şey ise aslında Jones’un ilk filmi olması. Kariyerine 2009’da Moon ile başlayıp, vakti zamanında En İyi Çıkış dalında BAFTA alan İngiliz yönetmen Mute’u on altı yıldır geliştiriyor. Hatta öyle ki, Moon’un doğum hikayesi bile Mute’dan geçiyor. Duck karakteri için Amerikalı aktör Sam Rockwell ile görüşüyor Duncan Jones. Rockwell başrolü oynamak istiyor, Jones ise bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyor. Fakat ikili çok iyi anlaşıyorlar, Jones da “O zaman dur sana özel bir film yazayım ben” diyor; Moon öyle ortaya çıkıyor.
Bu on altı yıl içerisinde üç farklı film çeken Jones, Mute’u çekiştirmeyi ise hiç bırakmıyor. İlk başladığında Londra’nın karanlık dehlizlerinde geçen modern bir gangster filmi olan Mute, bir noktada Tokyo’ya taşınıyor. Moon ile olan duygusal bağı, Jones’u hikayeye bilimkurgu ögeleri katmaya ikna ediyor. Filmin geçtiği zaman periyodu geleceğe öteleniyor. En nihayetinde mekan olarak da Jones’un küçükken babasıyla birlikte yaşadığı Berlin tercih ediliyor. Proje risk almayı çok seven Netflix’in kucağına düşüyor, yeşil ışık yakılıyor; bugün de buradayız.
Film an itibariyle şu linkten izlenebilir, ben valla eve gidince açmayı planlıyorum. Siz ne diyorsunuz alem-ül geek? İzliyor muyuz?