2020 yılının başlı başına kötü bir bilim kurgu filmi gibi başladığı şu günlerde bizler, kendilerini evlerine kilitleyen insanlar olarak evlerimizde dizi, film, kitap ve oyun namına ne varsa tüketiyoruz. Çoğu zaman artık eski dizi ve filmlerimiz bize yetmiyor, biz de yeni şeyler keşfetmeye çalışıyoruz ama onlar da bir yere kadar tabii. Neyse ki böyle zorlu bir zamanda, birlik ve beraberliğe en ihtiyaç duyduğumuz anlarda Westworld’ün üçüncü sezonu geldi ve bir nebze de olsa bize konuşacak, kafa dağıtacak bir şey verdi. Tabii dizinin yapımcılarının bunu düşünerek dizinin çıkış tarihini ayarladıklarını hiç sanmıyorum ama durum bu yani. Neyse daha fazla konuyu dağıtmadan hemen Westworld’ün üçüncü sezonunun ilk bölümünden bahsetmeye başlayalım.

Öncelikle itiraf etmem gerekirse fragmanları izlediğim ilk andan beri bu sezon Westworld’ün bozacağını düşünüyordum. Hani ilk sezon beyinlerimizin bu diziyi izlemeye elverişli olup olmadıklarını sık sık düşündük, ikinci sezon mükemmel karakter gelişimlerini ağzımızın suyu aka aka izledik ama üçüncü sezon tamam dedik. Bu sezon bozacaktı, bozmalıydı. Özellikle Dolores’in Terminatörvari “insanlara ölüm” hal ve tavırlarından ben kesin emin oldum, bu sezon bozacaktı. Ama hiç de bozmadı. Hâlâ güzel dizi ya, akıl alır gibi değil.

Geçtiğimiz sezon Dolores, Westworld’de küçük bir soykırım yapıp insanların dünyasına geçtikten sonra ne olacağını merak ediyordum. Sonunda simülasyondan kaçmayı başarmıştı, döngüyü kırmıştı. Şimdi ne yapacaktı ki; evlenip, çocuk yapıp mutlu bir yuva mı kuracaktı? Tabii bu düşüncelerim çok kısa sürdü ve Dolores bize asıl amacını, yani insanların dünyasını yok etme planlarını göstererek hepimizin aklındaki soru işaretlerini giderdi. Giderdi gidermesine de bu sefer de “Ne yani abi, şimdi Westworld, Terminatör filmlerindeki gibi bir robotun sıka sıka ilerlediği bir dizi mi olacak?” sorusunu akıllarımıza getirdi. Neyse ki öyle olmadı. Kısmen…

İlk olarak ilk sezonda dizimizin kahramanlarından biri olan ve ikinci sezon kafamızı karıştıran Dolores, bu sezon ibreyi tamamen kötü adamlığa kırmış. Artık hiçbir zaman olmadığı kadar acımasız, hiç olmadığı kadar cani… İnsanlara olan acıma duygusunu tamamen kaybetmiş olan Dolores, robotların çağını başlatmak için elinden geleni ardına koymuyor. Planlarının tam olarak ne olduğunu bilmesek de Liam’ı kullanarak Rehoboam adlı bir yapay zekâyı ele geçirmeye çalışan Dolores, bir sonraki aşamada bunu robotların yükselişi için kullanmaya çalışacak gibi gözüküyor. Ama işte robot bile olsanız planlar bazen istediğiniz gibi yürümüyor.

Bu noktada Dolores’e bir parantez daha açmam gerekiyor. Sevgili J.H.’nin “Süper Kahramanların KÖTÜ Olduktan Sonra MODADAN Daha Anladıklarını Gösteren 9 Kostüm!” adlı harika bir yazısı vardır bilmem okudunuz mu? Bu yazıya bu sene ben Dolores’i de eklemek istiyorum izninizle. İlk iki sezonun hanım hanımcık kızı Dolores, kötü tarafa geçip topukluları giymiş, takım elbiseleri çekmiş, dominant tarzıyla dizinin bir o yanından bir bu yanından gözümüzü alarak geçiyordu. Uzun bir süre o femme fatale havanın da etkisiyle diziye odaklanamadığımı itiraf etmem gerekiyor.

Dolores’ten hemen sonra, dizimizin diğer büyük başrollerinden biri olan Bernard’a geçelim. Ah Bernard,  gariban Bernard, ne acılar çektin be! Önce robot olduğunu öğrendik bir şok olduk, sonra senin Dolores’i değil Dolores’in seni yönettiğini öğrendik bir şok olduk. Şimdi de adamcağız bir çiftlikte her gece kendi kendini kodlayıp, Dolores’in onunla bir kez daha temas kurmasından korkarak insan-robot arası paranoyak bir hayat yaşıyor. Valla gördükçe yüreğim parçalanıyor ama öyle gözüküyor ki bu sezon, Dolores’in egemenliğine karşı en büyük rol oynayacak karakterlerden birisi olacak. O yüzden şimdilik merakla bekliyoruz.

Gelelim bu sezonun yeni karakteri Caleb’a. Gündüzleri inşaatta robotlarla birlikte çalışan, geceleri ise gerçek hayatta PayDay oynayarak hayatını kazanmaya çalışan Caleb, bu sezonun en kilit isimlerinden biri gibi gözüküyor. Başlangıçta sürekli olarak Francis isimli biriyle konuşması ama Francis’i hiç görmemiz bana ilk sezon gibi farklı zaman çizgileri mi var diye düşündürtse de dizinin, sonlarına doğru gösterdiği gibi bu sesler, Caleb’in travma sonrası stres bozukluğuna tedavi olarak en yakın arkadaşının sesini taklit eden bir yapay zekâ programıymış. Eh, beni suçlayamazsınız burası Westworld, her zaman ters köşe kollamalısınız!

Caleb’ın bu sezon karakter tanıtımında kullanılan tarz ile Dolores’in ilk sezondaki tarzı birbirine tıpatıp benziyor. Uyanmalarından başlayan günlük rutinlerini bir başka kişiye anlatmaları, karakterlerin hayatlarına dair bilgi sahibi olmamızı sağlıyordu. Bu da Caleb’in yolunun bir noktada Dolores ile kesişeceğine dair önemli bir ayrıntıydı. Öte yandan yapay zekâlardan hoşlanmayan Caleb’in tam da “Gerçek bir şey bulmalıyım, gerçek birini…” dedikten sonra, bu hayattaki en gerçek olmayan kişiyi bulması güzel bir ironiydi doğrusu. Bu dakikadan sonra Caleb, Dolores’e yardımcı olacak gibi gözüküyor ama yine dediğim gibi burası Westworld, belki de ilerleyen zamanlarda taraf değiştirerek Dolores’e ihanet edecektir.

Genel olarak bu bölümün çok kenarında köşesinde kalsa da bu sezonun büyük bir bölümünde yer alacağını düşündüğüm Serac ve onun icadı Rehoboam’ın çok ilgi çekici buldum. Dediğim gibi ilk iki sezonda “Maze” etrafında bir bulmaca oyunu gibi işleyen dizi düzeninin birden “robotlar insanları öldürüyor” seviyesine düşmesini istemiyordum. Senaristler de bu ucuzluğa kaçmak istememiş olacaklar ki Maze’in yerine bu sezon Rehoboam’ı getirmişler ve çok da iyi etmişler.

Yeni sezonun ilk bölümünden genel olarak bahsettiğimize göre şimdi gelecek bölüm hakkında birazcık konuşabiliriz öyle değil mi? Öncelikle dizinin bitiminin son sahnesinde Bernard’ın bir arkadaşı görmek için Westworld’e geri dönmek istediğini görüyoruz. Bu arkadaş ilk başta belli olmasa da daha sonra ikinci bölüm fragmanlarında anlıyoruz ki Bernard, Dolores’in karşısına Maeve’i çıkarmak için Westworld’e gitmiş ama Maeve’i bulamamış. Peki, Maeve nerede? Tabii ki İkinci Dünya Savaşı simülasyonunda! Bakın filler bölümlerden nefret ederim ama tam şu an, on bölümlük Westworld İkinci Dünya Savaşı Simülasyonundaki Maeve’in Maceraları diye bir dizi çıksa oturur izlerim. İzlerim yani.

Öte yandan Maeve gelecek bölümde gizli kahramanımız Serac ile yüz yüze bir görüşme yapıyor. Görünen o ki Dolores’in yol açacağı tehlikeleri önleyecek kişinin Maeve olduğunu düşünen tek kişi Bernard değil. Ayrıca yine ikinci bölümün fragmanlarında Dolores’in, Westworld’den kaçırdığı beş bellekten bir tanesinin hepimizin tahmin ettiği gibi Teddy olduğunu ama Teddy’nin belleğini Charlotte’un bedenine koyduğunu anlıyoruz. Arkadaş bu kadından gerçekten korkulur yani. Allah robotun bile hayırlısını versin.

Son olarak HBO dizilerinin alametifarikalarından biri olan jenerik hakkında da birkaç kelam etmezsem ayıp etmiş gibi hissedeceğim. Yine bildiğimiz robot yapma makineleriyle açılan jeneriğimiz genel olarak iki temel üzerinden devam ediyor. Birincisi öncelikle yükselerek kendine doğru gelen birinin yardım elini tutmaya çalışan bir robot, ikincisi ise özgürce güneş gibi bir ışığa doğru uçan bir kartal görülüyor. Robot, o ikonik Michelangelo dokunuşunu yapmak üzereyken daha önce ikinci sezonda dizinin bize söylediği üzere böyle bir yardım elinin olmadığını, aslında sadece kendi yanılsamasına baktığını fark ediyor ve bu noktada aslında yükseldiğini değil alçaldığını fark ediyor. Güneşe doğru uçan kartal ise her ne kadar özgür gibi görünse de sonunda kanatları ve nihayetinde kendi de alev alıyor. Yunan mitolojisinden İkarus’u oldukça anımsatan bu iki ayrıntı, Dolores’in yolculuğunun belki de küçük birer spoilerlı temsilleri olacaklar. Ayrıca başlangıçta anlam veremesem de uçuşan karahindiba yapraklarının bir küre etrafında birleşerek Rehoboam’ı oluşturduğunu görüyoruz ve bu sezon Rehoboam’ın kilit bir rol oynayacağından bir kez daha emin oluyoruz.

Westworld’ün üçüncü bölümünü sizler nasıl buldunuz? Bizim görmediğimiz neler gördünüz? Yorum yazın konuşalım yahu!

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

1 Comment

  1. zülal ünlü Reply

    Analizleriniz düşüncelerimle bire bir örtüşüyor. Jonathan Nolan ve Lisa Joy bence tam bir efsane. Yapay bir dizi değil ,oturup enine boyuna hesaplanmış bir dizi sunuyorlar piyasaya. Ayrıca jenerik ayrıntısına da değinmeniz güzel olmuş nicedir izliyorum fakat bunun üzerine kafa yormamıştım. Merakla diğer bölümleri ve bölüm analizlerinizi bekliyor olacağım. Bizleri aydınlattığınız için teşekkürler 🙂 (not: harbiden nooolmuş Dolores ablamıza yaa. Aman Yarabbim bu kadar zekam olsa ben ne yapardım acaba? :))

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.