Marvel Sinematik Evreni’ndeki sonsuz olasılıkları keşfetme vaadi sunan What If…? dizisi, 3. sezonu ile düşüşte olan MCU’dan nasibini alıyor. Hatta bittiğinde “What If…? What If…? 3. Sezon Hiç Yapılmasaydı” dedirtiyor.
What If…?, Marvel Sinematik Evreni (MCU) için bulunmaz Hint kumaşıydı bence. MCU halihazırda Multiverse Saga’ya girmişti ve çoklu evrenin sınırı olmadığını seyircilerine anlatmaya çalışıyordu. Ana evrende filmler devam ededursun, neden yan tarafta bir animasyon dizi ile evrenin sınırları zorlanmasın ki? CGI derdi olmadan, oyuncuların sadece seslendirme için stüdyoya çağrılacağı bu dizi ile MCU’da yapılmak istenip fırsat bulunamamış şeyler gerçekleştirilebilirdi, Peggy Carter’a bir saygı duruşunda bulunmak gibi mesela.
İlk sezon güzel “What If…?”lere sahipti. İlk Avenger Steve Rogers değil de Peggy Carter olsaydı, (Marvel Zombies çizgi romanından esinlenerek) evreni zombiler istila edip Avenger’ları etkileselerdi veya Avengers ekibi öldürülüp Nick Fury onlar için mücadele etseydi ne olurdu? Bu gibi olasılıkları irdeleyen 1. sezondan sonra 2. sezon da her bölümü didik didik edeceğimiz bir inceleme yazdırmayı başarmıştı bana. Tamam, giderek düşen bir ivmesi vardı What If…?’in ama 3. sezonda bu kadar tepetaklak olmasını da beklemiyordum açıkçası.
What If…? 3. sezon direkt ilk 2 bölümde kaybetti beni. Hulk’ın Mech Avengers’la savaştığı, Godzilla hikâyesine dönüşen bir şey izliyoruz ilk bölümde. Fantastik filmlerin başında lore‘un anlatıldığı gibi uzunca bir açılış sekansı var bölümün. Bu tarzı ilerleyen bölümlerde de görüyoruz ve jenerik harici süresi 25 dakikayı geçmeyen bir dizide o kadar gereksiz ki bu. Zaten 20 dakikacık odaklanmaya çalışıyoruz yeni bir evrene, üstüne bizi o evrenin geçmişiyle ilgili bilgi bombardımanına tutuyor.
İkinci bölümde ise Bollywood bombardımanına tutuluyoruz. Yakın dönem MCU kahramanlarından Agatha Harkness bir Hollywood yıldızı oluyor, yeni filminde ise ona Eternals’tan Kingo eşlik ediyor. (Neyse, MCU Eternals’ı unutmamış en azından.) Baya baya Bollywood dans sahnesi izlediğimiz, kahramanların film çekimi sırasında cast‘ın fark etmeyeceği şekilde savaştığı absürtlükte bir bölüm izliyoruz. What If…?’te komedi detayları hep vardı ancak bu saçmalıkta ve fazlalıkta olduğunu hatırlamıyorum. Üstelik bu durum tüm sezona yayılmış.
Komedi işi karakterler dengelendiğinde tutuyor. Howard the Duck’la Darcy yan yana geldiğinde elbette komik bir şey bekliyoruz ama işin içine yüz bin tane karakter soktuğunuzda kopuyoruz senaryodan. Darcy bir anda uzay gemisi sürüyor, Collector’ın yerine Dormammu geçmiş oluyor, arada Thanos ve şürekası bile görünüyor falan. Saçmalık silsilesi eğlendirmeyi bırakıyor, diziyi takip etmek zorlaşıyor ve insan eline telefonunu almak istiyor.
Mizahın en dengede olduğu bölüm, sezonun da en iyi bölümüydü bence. “What If… the Red Guardian Stopped the Winter Soldier?” bölümünde Winter Soldier’ın Starkları öldürmediği bir evren görüyoruz. Kendisine ise Black Widow filminde pek ısınamadığım ancak Thunderbolts’ta bunu telafi edeceğini düşündüğüm Red Guardian eşlik ediyor. Konuşkan ve pervasız Red Guardian ile suratsız bir görev adamı olan Winter Soldier birbirini çok iyi dengeliyor.
Bir diğer iyi fikir “What If… 1872?” bölümü idi. Süper kahramanları Western atmosferinde görmek, Hawkeye’ın (Kate Bishop) çok iyi bir keskin nişancı olması falan güzel uyarlamalar bence. Hatta izlerken Hayalet Tren’in Tesseract ile gittiğini ve Hood’un Red Skull olduğunu düşündüğüm bir noktada çok yükselmiştim bölüme, ancak hiç oralara gitmedik. Hawkeye’la Shang-Chi’nin yanında anlamsızca taşıdığı çocuğun Iron Fist çıkmasını da asla anlamadım.
Bu sezon sürekli gereksiz fazlalıklarla karşılaştığımızı düşünüyorum. What If…? dizisini -bence hiç de gerek olmayarak- MCU ile birlikte ilerletmeye çalıştılar. Yani bu dizinin her sezonu bir başka MCU fazına bağlı aslında. Dolayısıyla What If…? 3. sezonda son dönemde pek de ısınamadığımız karakterlerin hikâyeleri var. Captain America olan Falcon, Monica Rambeau, Shang-Chi, Agatha, Kingo, Riri Williams, Red Guardian, Kate Bishop… Sıkı MCU takipçileri dışındakilerin yabancı kalacağı, daha kendi evrenlerinde hakim değillerken bir de varyantlarının ilgi çekmeyeceği karakterler.
Yeni karakterlerimiz var, ancak son 2 bölümde önceki sezonlardan gelen dostlarımız da var; çünkü aslında What If…? kendi içerisinde de bir hikâye anlatıyor! Çoğunluğu bağımsız bölümlerden oluşan bir dizide sezon içi ve sezonlar arası bağlantıyı kurmak hiç kolay değil ve What If…? bunu 3 sezon sürdürmeye çalışarak işi çok uzattı.
Bu evrende tanrı konumundaki ve harika sesi dışında pek sallamadığımız Watcher, diğer Watcher’lar tarafından yakalanıyor 7. bölümde. Watcher’ın kaybolduğunu fark eden Peggy Carter öncülüğündeki yeni ve tamamı kadınlardan oluşan Guardians of the Multiverse olaya müdahil oluyor. Ekipte önceki sezon finalinde de yer alan Kahhori, Howard’la Darcy’nin “aşk yumurtasından” çıkan ve şimdiye dek sadece bebek halini gördüğümüz Byrdie ve yıldırım tanrısı sıfatıyla Thor’un çekicini taşıyan Storm’u görüyoruz. What If…? 3. sezon, Storm’un bu harika varyantına bile heyecanlanamadığımız bir seyir deneyimi sunuyor bize.
Ekibin Watcher Uatu’yu kurtarma mücadelesi, önceki sezonlardan gelen Stranger Supreme’in bile dahil olduğu bir serüvene sürüklüyor bizi. İlk sezonun finalinde Guardians of the Multiverse’ü görmüşken, 2. sezonun finalinde Peggy – Kahhori ikilisi Strange ile savaşmışken ve 2. sezon Peggy Carter’a yeterince saygı duruşunda bulunmuşken tüm bu olay örgüsünü sürdürmenin anlamı ne ki? What If…? 3. sezon, bu yaptıklarıyla Peggy, Strange ve Uatu’nun hikâyesini sonlandırdığını düşünürken Kahhori’den sonra Byrdie ile yeni bir orijinal karakter daha katmış oluyor MCU’ya. Bunlar filmlere aktarılmayacaksa veya What If…? 4. sezon gelmeyecekse bence boşa gitmiş bir çaba olacak.
Buraya kadar yeterince gömemediğimi düşünüyorum bu sezonu. Örneğin bölüm sonlarında o kadar fazla diyalogla motive edilen kahraman veya kötülüğünden vazgeçen villian gördük ki. Süper kahraman dünyasının tüm klişelerini içeriyordu 3. sezon. İzlerken böylesi bir potansiyeli nasıl mahvedebilirler diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi.
Riri Williams’ın dünyayı yöneten Mysterio’yla savaştığı bölüm mesela. Yaratılan Mysterio varyantı harika, elinde müthiş bir hologram gücü var ve kahramanlarımız ordusuyla savaşırken askerlerin veya savaş gemilerinin hologram mı gerçek mi olduğunu bilemiyorlar. Ancak işte Mysterio’nun dünyayı nasıl yönettiğinin arka planını vermeye çalışması, basit bir plot twist eklemesi, Riri Williams’ın yeteneğine henüz inandırmadan mükemmel buluşlar yaptırması… Mysterio’yu çok büyük bir tehdit gibi lanse ettikten sonra iki dakikada kolayca yeniliverince diziye olan tüm inancımızı kaybediyoruz.
Genel olarak MCU’ya inancımızın düştüğü şu dönemde What If…? 3. sezonu izlemek pek iyi gelmedi bana. 2025’te Daredevil: Born Again dahil olmak üzere çok fazla MCU dizi ve filmi izleyeceğiz. Umarım Marvel 2025’te bu inancımızı geri kazandırabilir ve şimdilik What If…? dizisi amacını tamamlamış gibi dursa da ilerde düzgün bir şekilde tekrar karşımıza çıkabilir.