Türkiye’nin bilimkurgu-fantastik-korku temalı çizgi roman dergisi Yabani‘yi biliyorsunuz: Seyfettin Efendi’nin yaratıcısı, Geekyapar! dostu Devrim Kunter’in başını çektiği ve birçok yetenekli yazar/çizerin emeğiyle oluşan derginin ilk üç sayısının incelemelerini yapmış, fikirlerimizi sizlerle paylaşmıştık. Derginin incelemelerine üç sayılık bir ara vermiştik ancak araya bir Kralına İsyan incelemesi sıkıştırmayı ihmal etmemiştik. Şimdi incelemelere derginin 7. sayısından itibaren geri dönüyoruz.
Daha önce Yabani’nin 7. sayısında yer alan çizgi romanlardan bahsetmiştik. Bugün söz verdiğimiz gibi dergimizde yer alan 4 hikayeyi inceleyeceğiz. Hikayelerden üçü yeni öykülerken “Çöl” başlığıyla Yolcu serisinin üçüncü bölümü de sayıda yer alan hikayelerden.
COGITO
Tevfik Uyar’ın Cogito’su Yabani #7’nin sahip olduğu hikayelerin en iyisi olmakla beraber muhtemelen derginin yayınladığı hikayeler arasında da iyi bir yere sahip. İnsanların sadece bedenen ölebildiği, bilinçlerinin dijital bilgiler halinde saklandığı bir gelecekte idam cezasına çarptırılan bir katilin idama kendini hazırlayışını anlatıyor Cogito. Bahsedilen sistemin nasıl işlediğini katille beraber öğreniyor ve yine onunla beraber daha fazlasını merak ediyoruz. Özellikle depolanan bilincin kendine dijital bir madde ortamı hazırlıyor olması güzel düşünülmüş ve ardı merak uyandıran bir detay olarak karşımıza çıkıyor.
Onur Akkiriş imzalı illüstrasyon ise hem kesik görüntüsü sayesinde aklımızda kurduğumuz görüntüyü baltalamayarak hem de hikayeyi okurken bir göz gezdirdiğimizde bizi hikayeden koparmayarak başarılı bir grup çalışmasının bir parçası olmuş. Umuyorum iki sanatçıyı da Yabani sayfalarında görmeye devam ederiz.
ÇÖL
Yabani’nin yedinci sayısı ile beraber üçüncü bölümüne kavuşan Yolcu hikayesinin bir parçası Çöl. Öykü serisinin yazarı Demokan Atasoy bölümler ilerledikçe toplanıp ciltlenmesi gereken bir öykü geliştiriyor. Altıncı sayıda yer alan ikinci bölümdeki merkeziyetinden sonra Kambur’u bu sayıda epey geri planda görüyoruz ki bu karakteri seviyor olmamdan dolayı beni biraz üzdü. Bu sayının önceki sayıdan bir diğer farkı ise aksiyon dozuydu: Bu sayıda Targu’nun sebebine sonraki sayıda varacağımız serabına tanık. Yine de seriye sessizliğiyle hakim olan Targu’ya daha yakın bir bakış atmanın da zararından çok faydası oldu.
İllüstrasyona gelince, Gökhan Gültekin‘in çizimi şık gözüküyor olsa da öykünün içinden daha etkileyici bir kare yakalanabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Yolcu serisine eşlik eden diğer illüstrasyonlara göre ilkinin çok ilerisinde ama ikincisinin biraz gerisinde bir çalışma olmuş.
KAPTAN, ORTA KAPI!
Kara Zeybek’ten sonra ikinci bir vigilante uyarlaması “Kaptan, Orta Kapı!”. Buzu manipüle edebilen, üst kimliği dolmuş şoförü olan Kaptan Buzdağı’nın kısa macerasını okuyoruz. Ancak hikaye orijinal hiçbir şeye sahip olmamasıyla ne yazık ki Marvel-DC çizgi romanlarının erken dönem kahraman denemelerinin basit bir kopyasından öte bir yer edinemiyor öyküsel olarak. Öykünün yazarı Onur Selamet‘in yazımı da edebi bir eserden ziyade yazılı RP’leri andırıyor.
Kaptan, Orta Kapı! öyküsünün dergide yer tuttuğu sayfalarda övgüyle karşılayabileceğimiz tek şey illüstrasyon. Ethem Onur Bilgiç, Kaptan Buzdağı’nı öykünün verdiğinin ötesinde bir hayal gücüyle resmetmiş. Ancak bu da bir açıdan problem sayılır. İllüstrasyon tek başına son derece şık gözüküyorsa da öyküyle yeterli uyumlulukta değil.
SALI SALLANIR Çarşamba Çarşafa Dolanır
İsmini çocukluğunuzdan, yetişkin kimselerin uğursuzluk endişesi yaşadığı anlardan hatırlayabilirsiniz bu öykünün. Beyza Taşdelen‘in yazdığı öykü başta bir kadının gece yolda kalması, ormanda birini görür gibi olup peşine düşmesi gibi klişe anlarla başlıyor ancak bu klişenin yerelleşmesiyle beklenilenden daha orijinal bir gerilim öyküsü ortaya çıkıyor. Yerel adetlerin modern ve ilgi çekici halde konulaştırılması Yabani derginin sık sık denediği bir şey. Bu denemeler çok kez güzel ürünler çıkardığı gibi defalarca da kendi yağına takılıp yere düştü. Salı Sallanır’ın başarılı ürünler arasında sayabiliriz.
Öykünün yazımındaki en bariz hata, genellikle ilk öykülerini yazan öykücülerin taşıdığı aşırı tasvir hastalığını taşıyor olması. Özellikle dış tasvir öykünün gidişatından okuyucu ilgisini kopartacak kadar fazla kullanılmış. İç tasvir ise nicelikte abartılı olmasa da nitelikte üstünkörü olduğundan en az dış tasvirin abartısı kadar dikkat dağıtıcı. Eğer Beyza Taşdelen sonraki hikayelerinde buna dikkat ederse elinden çok güzel öyküler okuyacak gibiyiz.
Öykünün illüstrasyonu ise Mercan Aytuna‘ya ait. Aytuna’nın çizimi hakkında yetersiz ve alakasızdan daha iyimser yorumlar yapmak mümkün değil. Özellikle, ana içeriği çizgi roman olan bir derginin sayfalarına yakışmayacak bir illüstrasyon olmuş.