In Medias Res (Ortadan Başlamak)

Max Payne 2 Hospital

Nedir?: In Medias Res, Latince’de kelime anlamıyla “bir şeylerin ortasında” anlamına gelir. Hikaye orta noktadan başlar, sonra başa döner, o orta noktayı tekrar yakaladıktan sonra da sona devam eder. Yazarlar bunu genelde eğer hikayenin orta noktası çok merak uyandırıcı veya dramatik olarak güçlüyse yaparlar, bir diğer kullanımı da izleyici / okuyucuyu şaşırtıp, hikayenin çıtasını hemen yükseltmektir.

Örnekleri: Jon Favreau’nun ilk Iron Man filmi buna mükemmel bir örnektir. Film direkt olarak Tony Stark’ın terörist Ten Rings örgütü tarafından kaçırılmasıyla başlar, 36 saat öncesine döner ve sonrasında o noktadan itibaren devam eder. Oyun dünyasında bunun en net örneği ise Max Payne 2: The Fall of Max Payne’dir. Hastanede başlayan oyun, kısa bir sekansla oyuncunun merakını kamçıladıktan sonra Max’in o hastaneye nasıl geldiğini anlatır, sonrasında da yoluna Max’in hastaneden çıktıktan sonra başına gelenlerle devam eder.

 

MacGuffin

The Avengers Tesseract

Nedir?: Alfred Hitchcock’un ortaya attığı MacGuffin tekniği, özellikle sinemada çok kullanılır. MacGuffin, hikayenin ilk perdesinde önem teşkil ettiği belirtilen ve karakterlerin peşinden koştuğu soyut ya da somut bir objedir, fakat tek amacı hikayenin fitilini yakmaktır ve ikinci / üçüncü perde de önemi kalmaz, yerini hikayenin gerçek ögelerine bırakır.

Örnekleri: The Avengers’daki Tesseract neredeyse kusursuz bir MacGuffin örneğidir. Filmin ilk perdesinde Loki Tesseract’i almak için SHIELD’ı basar, sonrasında SHIELD Avengers kadrosunu Loki’nin aldığı bu objeyi bulmak için toplar. Fakat sonrasında Tesseract portalda kullanıldığı için önemi kaybolur ve hikayenin odağı Avengers’ın takım olmayı öğrenmesi ile Loki’nin başlattığı uzaylı istilasına kayar. Çizgi roman dünyasında Tenten’in Kırık Kulak hikayesine adını veren kırık kulaklı heykel de buna harika bir örnektir.

 

Nonlinear Narrative (Çizgisel Olmayan Anlatım)

Eternal Sunshine of the Spotless Mind

Nedir?: Çoğu hikaye A noktasından B noktasına giderken kronolojik olarak ilerler. Yani hikaye 6 Temmuz’da başladıysa, 11 Temmuz’da biter, buna da çizgisel anlatım denir. Çizgisel olmayan anlatım ise yine 6 Temmuz’da başlayıp 11 Temmuz’da biter, fakat 6 Temmuz’dan sonra 10 Temmuz’u, sonra 8 Temmuz’u, sonra 7 Temmuz’u, sonra da 9 Temmuz’u gösterir.

Örnekleri: Memento bu konuda akla gelen ilk örneklerden olsa da aslında orada geriye dönük bir çizgisel anlatım söz konusudur, yani yukarıdaki örnekle film 11 Temmuz’da başlar, 6 Temmuz’da biter. Fakat Eternal Sunshine of the Spotless Mind gibi film ve Beyond: Two Souls gibi oyunlarda kronoloji kesinlikle daha düzensizdir. Bu iki hikayede ana karakterin anılarını sıradan çıkartılmış bir şekilde sunar, böylelikle izleyici / oyuncunun parçaları birleştirme sürecine dahil olması amaçlanır.

 

Red Herring (Dikkat Dağıtıcı Konu)

Harry Potter Snape

Nedir?: İsmini tütsülenmiş ringa balığından alan bu anlatım tekniğinde yazar kasten hikayeye takip edenlerin dikkatini dağıtacak, şüphelerini başka bir yere yönlendirecek bir öge yerleştirir. Bunun amacı hikayenin şaşırtıcılığını sağlama almaktır.

Örnekleri: The Da Vinci Code, Dan Brown’ın diğer her işinde olduğu gibi bu konuda da kör göze parmak ilerler. Kitap boyunca kötü adam sandığımız Aringarosa’nın finalde aslında manipüle edilmiş bir masum olduğu ortaya çıkar. Aringarosa’nın kelime anlamı Red Herring’dir. J.K. Rowling de bu tekniği ilk Harry Potter kitabında Harry’nin Snape’e bakıp yara izinin yandığı sahnede kullanır. Orada okuyucu Snape’in kötü adam olduğunu varsayar, fakat aslında Harry’nin yara izinin yanmasının sebebi, o sırada Snape’in yanında kafasını ters çevirmiş duran Quirrell’dır, zira Quirrell kafasının arkasında Voldemort’u gizlemektedir.

 

Stream of Consciousness (Bilinç Akışı)

Fear and Loathing in Las Vegas

Nedir?: Anlatım teknikleri arasında en karmaşık olanı Bilinç Akışı, ya da Stream of Consciousness’tır. Adını aynı isimli psikolojik tabirden alan teknikte, yazar düşünce sürecini direkt olarak kağıda yansıtır. Bunu görsel sanatlara aktarmak genel olarak çok zordur.

Örnekleri: David Lynch bunu sinemada bir nebze denemiştir, fakat edebiyat söz konusu olduğunda Jonathan Safran Foer’in Everything is Illuminated kitabı ile Hunter S. Thompson’ın Fear and Loathing in Las Vegas kitapları genelde bu anlatım tekniğinin önemli örnekleri arasında gösterilirler. Buradaki amaç genellikle okuyucuya daha saf, çiğ ve güçlü bir hikaye sunmaktır.

 

Unreliable Narrator (Güvenilmez Anlatıcı)

The Killing Joke

Nedir?: Belki de en ustalık gerektiren tekniklerden biri budur. Bu anlatım tekniğinde bir anlatıcı mevcuttur, fakat bu anlatıcının söylediklerinin güvenilir olmadığı birkaç defa vurgulanır. Böylelikle hikayeyi takip edenler için bazı olaylar tekrar yaşama şansı doğar; ya da, daha meşakkatli olan şöyle bir faydası vardır ki, o da hikayenin takip edenler tarafından sorgulanmasını sağlamaktır. Fakat burada ipin ucu kaçarsa, okuyucu / izleyici ilgisini yitirebilir. O denge tutturulursa, hikayeyi takip edenler sorgulamaya başka meseleler için de devam edeceklerdir.

Örnekleri: Alan Moore’un yazdığı Batman hikayesi Killing Joke’da bu mükemmel bir şekilde örneklenir. Orada Joker, kendi geçmişini anlatır, fakat kendi sözleriyle, bir geçmişi olacaksa, “çoktan seçmeli olmasını” tercih edeceğini belirttiği için okuyucu hiçbir zaman durumdan tamamen emin olamaz, böylelikle Joker’in hikayesi ile birlikte, Joker’in karakterini de sorgular ve Joker ile daha angaje bir hâle gelir. Aynısı Dragon Age II’de de vardır, fakat orada daha ziyade oyuncuya anlatıcının abarttığı daha “fantastik” olayları tecrübe etmek için bir fırsat olarak kullanılmaktadır.

 

Şimdilik burada duralım. Ama size de bir sormak lazım, aklınıza gelen başka örnek var mı? “Şunu şu film çok iyi kullanıyordu”, “şu oyun bunun mükemmel örneği” diyorsanız örneğin, yorumlarda belirtin. Külliyat eksik kalmasın!

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

3 Comments

  1. House of Cards taki efsane ‘Frank Underwood’ anlatımı var bir de

  2. Lucrezia Donati Reply

    Self-reflexivity: okuyucuya karakterlerin, icinde bulunduklari dunyanin bir roman, film, cizgiroman vs oldugunun farkinda oldugu hissettirilir. Deadpool, Mr Nobody
    Magic Realism: Karakterler roman icerisinde olan absürd ve fantastik olaylar cok normalmis gibi davranirlar. Nights at the Circus.
    Carnivalesque: Ortacag ve ronesans donemlerindeki karnavallarin mantigindan yola cikar. Karnavallarda herkes istedigi kiliga girebilmekte, dolayisiyla zitliklar yok edilmektedir. Zengin vs Fakir gibi zit kutuplar, karsit kutbun ozellikleri ile betimlenir. Zengin fakirmis gibi betimlenir, fakir zenginmis gibi, ve bu durum cok siradanlastirilmistir. En belirgin ornegi Kral – Soytari zitligidir.
    Defamiliarisation: Yurumek siradan bir davranistir, adimlarimizi otomatik atariz. Fakat dans etmeye basladigimizda adim attigimizi fark ederiz. Gunluk hayatta bize cok siradan gelecek durumlar, bu durumlara yabanci bir kisinin gozunden bakilarak okuyucuya yabancilastirilir. Ornek: A Martian Sends a Postcard Home.

    Simdilik aklima bunlar geldi.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.