Zaman Çarkı dönüyor, günler gelip geçiyor ve geriye izlenmiş Wheel of Time dizisi bölümleri bırakıyor. Biz de her hafta olduğu gibi Twitch yayınlarımızda bu bölümleri beraber izleyip, daha sonra da değerlendirmek üzere klavyemizin başına oturuyoruz. Anlatacak, dert yanacak ve tabii ki açıklayacak çok şeyimiz var. Bu yüzden daha fazla giriş kısmıyla zaman kaybetmeyip hemen “Blood Calls Blood” bölümünü spoilerlı olarak incelemeye başlayalım.
Öncelikle dizinin, biz kitap okuyucularına attığı bir kazıktan bahsetmek istiyorum. Daha dizinin fragmanları bile çıkmamışken biz, sızdırılan bölüm isimlerine bakarak dördüncü bölüm olan The Dragon Reborn ile ilk kitaptaki hikâyenin bitireceğini, bu hafta izlemiş olduğumuz Blood Calls Blood ile birlikte de ikinci kitaba geçeceğimizi düşünüyorduk. Zira dizinin bölümleri, spesifik olarak kitaplardaki bölüm isimlerine sahipler. Biz de haliyle isimleri kitaplardan alınan bu bölümlerin, kitaptakiler ile aynı hikâyeleri barındıracağını varsaydık. Fakat şimdiye kadar tamamıyla yanıldık. Hani The Dragon Reborn neyse de Blood Calls Blood’ın, kitapta aynı isimle geçen bölümle uzaktan yakından alakası yok.
Tar Valon ve Beyaz Kule
Zannediyorum dizinin yapımcıları bu sezon yeterince karakteri tanıttıklarını düşünmüş olacak ki kitaplarda Caemlyn şehrinde yaşadığımız maceraları bu sezon tamamen çıkarma kararı vermişler. Elaida, Morgase, Gawyn ve Galad gibi karakterleri bir sonraki sezonda tanıtmayı planladığını düşündüğümüz Wheel of Time dizisi, Caemlyn şehrini atlayarak kahramanlarımızı direkt olarak Tar Valon’a getirdi. En azından bir kısmını.
Tar Valon’un birçok açıdan Zaman Çarkı evrenindeki en önemli şehir olduğunu söylemiştik fakat onun, bu bölüm tanıştığımız yeni karakterimiz Loial‘in ırkı olan Ogier ustalar tarafından inşa edildiğini söylememiştik. Tüm dünyadaki en büyük Ogier ustalarının bir araya gelerek yaptığı bu şehir, her açıdan mükemmelliğin sözlükteki karşılığı. Ne yalan söyleyeyim dizide de bunu gayet verebildiklerini düşünüyorum. Şimdiye kadar şehir tasarımlarını oldukça beğendimiz Wheel of Time dizisi, Tar Valon’un haşmetli görüntüsünü de gayet iyi bir şekilde verebilmiş.
Beyaz Kule’nin dış tasarımına diyeceğim yok fakat iç tasarımını biraz kullanışsız bulduğumu belirtmeliyim. Her köşesinde dünyanın en efsane güç kullanıcılarının yemek yediği, araştırma yaptığı, uyuduğu, eğitim alıp-eğitim verdiği Beyaz Kule, dizide oldukça yaşamdan yoksun bir şekilde resmedilmiş. Çok yakın bir zamanda biz Nynaeve ve diğerlerinin çömez eğitimi alarak bu yapıda daha fazla zaman geçirdiğini göreceğiz. Umarım o zaman, biraz daha canlı ve dolu bir görüntü vermeyi başarabilirler.
Ogierler’in gururu geldi: Loial!
Bu zamana kadar Wheel of Time dizisi için beni hem çok heyecanlandıran hem de çok korkutan karakter Loial idi. Gerek ırkı olan Ogierler’in bu dünya için oldukça eşsiz bir tasarımı olmasından gerekse Loial’in tüm Ogierler arasında parlayacak bir kişiliğe sahip olmasından dolayı karakterin diziye gelişini dört gözle bekliyordum. Fakat bir yandan da görünüşü diğer karakterlerden oldukça farklı olan kahramanımızı ekranda nasıl yansıtacaklarını düşünmeden edemiyordum. Loial’i özel efekt kullanmadan doğru bir şekilde yansıtmak çok zordu ama diğer taraftan da maceramızın uzun bir bölümünde yer alacak bir karakteri özel efekt kullanarak resmetmek büyük bir riskti. Bir de ne yalan söyleyeyim, dizinin setinden sızan görüntülerde Loial karakterini gördüğüm günden itibaren uykularım kaçıyordu. Sanırım dizi ile ilgili ilk ve en büyük eleştirim Loial olacak diyordum. Ama garip bir şekilde, hiç de korktuğum gibi olmadı.
Hâlâ daha Loial’in görünüşünden yüzde yüz emin değilim ve daha iyisinin kesinlikle yapılacağını düşünüyorum. Fakat karakteri oynayan Hammed Animashaun konuşmaya başladığı anda karakter ve görünüşü tam anlamıyla birbirine oturdu ve benim bütün tasalarım kayboldu. Gerçekten o kadar güzel bir giriş ve o kadar güzel diyaloglar yazmışlardı ki bütün bölüm onu izleyesim geldi. Fakat onun yerine bütün bölüm bambaşka bir şey izledik.
Bitmedi bu Muhafız’ın derdi!
Wheel of Time dizisi, kitapta olmayan birçok karar alıyor ve bu kararları da çoğunlukla anlayabiliyorum. Örneğin bu bölüm, Kerene Sedai’nin ölmesi üzerine onun muhafızı Stepin’in yaşadığı acılara odaklanarak, bir muhafız ile Aes Sedai arasındaki bağın ne derece önemli olduğunu ve Aes Sedai’si ölen bir Muhafız’ın hangi duyguları yaşadığını gördük. Fakat aslında bu hikâye örgüsü tabii ki bölümün sonunda intihar eden Stepin için değil onunla empati kuran Lan ve Moiraine içindi. Stepin’in acısının gösterildiği her sahne aslında bize Moiraine ve Lan’in birbiri için ne kadar değerli olduklarını ve bir Aes Sedai ile Muhafız’ın, bağ aracılığıyla duygularını nasıl paylaşıldığına şahitlik ettik. Amma velakin çok uzundu ya!
Gerçekten bölüm boyunca Stepin’in sahneleri o kadar uzun ve ilginç olmaktan o kadar uzaktılar ki bu sahnelerin neye hizmet ettiğini anlamamıza rağmen ekranlarımız başında sıkılırken bulduk kendimizi. Ne yazık ki şimdiye kadar Zaman Çarkı’nın izlediğim en zayıf bölümü olarak nitelendireceğim bu bölümün en büyük günahı bu sahnelerin uzunluğu ve sahne içerisinde yer alan diyalogların sıkıcı olmasıydı. Çok daha iyi bir yazarlıkla beraber bu sahneleri, izlediğimiz hallerinden çok daha kısa bir şekilde ekrana yansıtabilirlerdi. Biz de asıl önemli noktaları izlerdik.
Karakterler gelişiyor!
Bu bölümün biraz yavaş bir bölüm olduğunu kabul ettik. Fakat bana göre karakter gelişimi açısından oldukça önemli bir bölüm olduğunu da pas geçmemeliyiz. Kahramanlarımızın ilerleyen zamanlarda üstüne karakterlerini inşa edecekleri temellerin bir çoğu bu bölümde atıldı. Ve Wheel of Time dizisi bunu karakter gelişimleri için temel oluşturmakta gayet başarılı oldu. Yine de ben hepsinin üzerinden bir kez daha geçeceğim ki atladığımız ya da gözden kaçırdığımız bir şey olmasın.
Öncelikle Mat, hasta adam… Kendisi Shadar Logoth’dan aldığı hançer yüzünden artık iyice güçten düştü ve git gide olmadığı biri gibi davranmaya başladı. Bu bölümde kendisine yardım etmek isteyen Nynaeve’i sertçe geri çevirmesi, dostlarının ve bizim Mat için bir şeylerin yolunda olmadığının en büyük göstergesiydi. Zamanla hem bu hançerin hem de Mat’in derinlerde sakladığı sırlar ortaya çıkacaktır. Şimdilik bekliyoruz.
Artık kendisinin basit bir Hikmet olmadığını ve yönlendirebildiğini anlayan Nynaeve’i ise çok büyük bir karar bekliyor. Bu zamana kadar korktuğu ve Moiraine yüzünden bir türlü güvenemediği Aes Sedailer’e katılma fırsatını elde eden kahramanımızın önünde çok uzun ve zahmetli bir eğitim süreci olacak. Bu süreçten sonra da tabii ki bir gün Üç Yemin’i ederek Ajah seçmesi gerekecek. Sağ olsun Liandrin Sedai bu konuda hem bize hem Nynaeve’e Ajahlar hakkında bilgi vererek onun hangi etolü takacağı konusunda manipüle etmeye başladı bile.
Bir diğer yeni yetme güç kullanıcısı olan Egwene, hayatında yaşadığı ilk büyük zorlukla yüz yüze geldi. Ya kendi hayatından ya da arkadaşının hayatından vazgeçmesi gereken Egwene, oldukça zor bir durumda yönlendirerek artık su götürmez bir biçimde Saidar’a dokunduğunu kanıtladı. Bu sahnede özellikle Egwene’in attığı küçük alev topunun başarısız olması, hem Tek Güç’ün öyle ha deyince ustalaşamayacak bir yetenek olduğunu hem de zekice ve farklı şekillerde kullanılabileceğini gösterdi.
Gelelim şimdi Perrin’e… Ah ah, Perrin’in hikâyesini anlatmak için ne kadar yanıp tutuştuğumu ama ağzımı açtığım anda her tarafın spoilerlarla dolup taşacağını bir bilseniz bana acırdınız. Bu bölümde Zaman Çarkı evrenindeki güçlerin sadece Saidar ve Saidin olmadığını, evrende henüz Aes Sedailer’in ve Beyaz Cübbeliler’in bilmediği ya da unuttuğu güçler olduğunu gördük. İki Nehir’in demircisi Perrin, çektiği acı yüzünden zihninin gerisinde kadim bir gücü uyandırdı ve altın sarısı gözleriyle birlikte kurtları yardımına çağırdı. Her ne kadar Perrin’in bu macerasının böyle bir anda değil de yanında Elyas ile birlikte yavaş yavaş geliştiğini görmek istesem de buna razı oldum.
Kameralar, açılar, küçük göndermeler
Wheel of Time dizisinin kitaplardan oldukça farklı olması dolayısıyla en çok şikâyet eden ve en çok söylenen kişilerden biri benim. Ama sanırım kitabı okuduğum için bölümlerde yapılan küçük göndermeler yüzünden, en çok mutlu olan kişi de yine benim. Özellikle bu bölüm, diğer dört bölüme nazaran hem evren hakkında daha çok bilgi edindik hem de daha çok gönderme gördük. Ama bundan önce küçük bir noktaya değineceğim.
Şu ana kadar Wheel of Time dizisi hiçbir şeyi öyle ahım şahım yapmadı. Fakat benim yakaladığım bir ayrıntı var ki beni çok mutlu ediyor. Dizimiz, benim “görsel foreshadowing” diye tanımlayacağım bir şey yapıyor arkadaşlar. Asıl sahnede oldukça gereksiz ya da önemsiz gibi duran bir diyalog sırasında kamerayla yaptığı küçük bir açı oyunu sayesinde, ilerleyen zamanlarda inanılmaz coşacağımız arka planlar oluşturuyor. Dediğim gibi bunu diğer dizilerde olduğu gibi kelime oyunlarıyla değil daha görsel bir hileyle yapıyor ve bu benim çok hoşuma gidiyor. Bunu aradan çıkartmak istedim.
Tar Valon’dayken diğer arkadaşlarının gelmesini bekleyen Rand’in, Beyaz Kule kütüphanesindeyken eline aldığı bir kitabın içerisinde gördüğü “Karaethon Döngüsü” bu bölümde benim en çok heyecanlandığım göndermelerden biriydi. Yenidendoğan Ejder’in kehanetlerinin bir araya getirildiği bu döngü; birçok Sahte Ejder’in sahte olduklarını kanıtlayan en büyük materyal ve tabii ki gerçek Ejder’i tanımamız için bir yol haritası.
Blood Calls Blood bölümü ayrıca ilk bölümde gördüğümüz ve bu bölümde de figüranların arasında kaybolan çerçi Padan Fain’i geri getirdi. Fakat bu karakterin tanıtıldığı ilk bölümde bile ne yazık ki Padan Fain’i yeterince önemli biri gibi gösteremediler ve bu yüzden şu ana kadar gerçekten önemsiz bir karakter ya da figüran gibi gözüktü. Ama hiç öyle değil. Baksanıza ta Tar Valon’a kadar dostlarımızı takip etmiş resmen. Neyin peşinde olduğunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz artık. Sizin bir gözünüz onun üzerinde olsun.
Wheel of Time dizisi için bizim düşüncelerimiz bu şekilde. Sizce dizi nasıl gidiyor, bizim yakalayamadığımız ne gibi ayrıntıları yakaladınız, karakterlerden en çok hangisi ilginizi çekti? Bu sorularımın cevaplarını yorumlarda bekliyorum.