Geçen hafta internet hatları üzerinden Arthenda Games takımıyla bir buluşma gerçekleştirdik. Bu buluşmada röportaj adı altında pek çok şey konuşulduysa da, BBAK olarak asıl amacımıza ulaşmayı başardık. Bu yazımızda Arthenda Games ve şu an sürmekte olan eZone Transporters Kickstarter kampanyası ile ilgili bütün bilinmeyenleri ve tüm kirli çamaşırları sizinle paylaşıyoruz.
Bölüm 1: Kimdir nedir?
Arthenda Games’in üç oyunbazından ikisi (Buğra Süslü ve Belen Çiloğulları) daha çok 3D tasarım üzerine eğilmiş sanatkar ruhlu görselci insanlar. Bunun çalışma sürecine olan doğal etkisinden bahsederken ikisi de bütün gerçek işleri grubun programcısına (Stanislav Ursache) yüklediklerini itiraf ediyorlar. Fakat bir yandan da projenin kod kısmının yavaş ilerlemesini ve bugları şikayet konusu etmekte pek de geç kalmıyorlar. Zaten oyun geliştiricileri toplaşkılarında da gözlendiği gibi, bu insanların samimiyet ve eğlence yayan tavırları bendeniz röportörünüzün de gözünden kaçmadı.
Birkaç sene kadar önce aynı şirkette çalışırken oluşan bu grubun tüm üyeleri, oldukça farklı yollardan oyun geliştiriciliğine varmış. Buğra, bir iletişim tasarım bölümünde (hepimiz gibi) uzatmalı bir öğrenci. Eğitimini interaktif medya odaklı aldığı ve oyunları da her zaman sevdiği için diğer branşlar yerine oyunlar üzerinde çalışmayı seçmiş. “Websitesi tasarlayıp daha stabil şeylerle uğraşmaktansa, bizim için yeni olan bir şeyi tercih ettim.” diyor, “Bu yüzden de bu yolda devam ediyorum hala.” Ve söylediklerinde de samimi – üç dört seneye yakın profesyonel bir geçmişi var.
Belen’in öyküsü biraz daha farklı. Kendisi bir yazılım mühendisliği bölümünde (yine hepimiz gibi) uzatmalı öğrenci, fakat tercihini görsel tasarımdan yana kullanmış. “Liseden beri yazılıma çok meraklıydım,” diyor, ama lisans eğitiminin ikinci yılından sonra, hayatı boyunca yapacağı bu meslekle ilgili tereddütler yaşamış. Bu sıkıntılarını uzun uzun anlattıktan sonra da konuyu 3D ve görsele olan ilgisinden bahsederek tamamlıyor. Yazılım gibi, ona da uzun süredir meraklı, fakat ona olan merakı diğerinin aksine hiçbir zaman sönmemiş. Bu yüzden de kurslara gitmiş, kendisini geliştirmiş ve yazılımı bırakıp tam teşekkül bir görselci olmuş. Artık “yazılıma hiç el atmak bile” istemiyor, amacı tasarım tarafında kendini olabildiğince geliştirmek.
Ajan mısın?
Stanislav, öte yandan, en sıradışı geçmişe sahip. Buğra bile dayanamayıp sıra Stanislav’a gelince “En ilginç hikaye onda!” diye belirtiyor ve arkasından sorguya başlıyor “Neden İstanbul’dasın? Niye bu kadar iyi Türkçe biliyorsun? Ne işin var burada? Ajan mısın?” Stanislav ise ciddiyetini bozmadan anlatmaya başlıyor. “Hiç yazılıma yöneleceğimi sanmıyordum” diyor, “ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu.” Yazılımla ilgili hiçbir merakı, hiçbir geçmişi, hiçbir eğitimi yok. Sadece oyunlarla ilgilenerek, kurcalayarak, dosyaları karıştırarak programlaya merak salmış. Bunun üzerine halk eğitim kurslarına katılmış, kitaplar almış, kendini geliştirmiş ve en nihayetinde Buğra ve Belen’in çalıştığı şirkete girmeyi başarmış.
O dönemde hepsi aynı şirkette yaklaşık bir buçuk sene çalıştıktan sonra, Belen ve Buğra işten ayrılıp eğitimlerine ağırlık vermek istemişler. Fakat hayatlarında birdenbire oluşan bu derin boşluğu, akıllı insanlar gibi derslerine çalışıp notlarını yükseltmek yerine, yeni bir projeyle kapatmayı seçmişler. Bu proje de kendilerine onbeş ay sonra eZone Transporters olarak geri dönmüş. 2012 Kasım ayında oldukça alçak yoğunluklu bir proje olarak başladıkları bu oyun üzerinde, ilk önce farklı bir programcıyla birlikte beş ay kadar çalışmayı başarmışlar. Daha sonra bu programcının başka bir projeye geçmesi sonucu, yine dört beş ay kadar neredeyse tamamen boş durdukları bir döneme girmişler. Sonunda, 2013 Ağustos’unda, bir kurtarıcı gibi devreye giren Stanislav ile birlikte, proje hız kazanmış. Her şeyin elden geçirildiği ve neredeyse sıfırdan başlandığı o belalı dönem, burada başlıyor.
Buğra bana bunları anlatışı esnasında tarih hocası ciddiyetini kaybetmezken, kendisinin gruba katıldığı kısmı duyan Stanislav da arkadan sakince “Merhaba” demekten kendini alamıyor. Belen ise sessiz, bekliyor.