Marvel Cinematic Universe’ün Türkçeye “Velev Ki…” diye çevrilme fırsatını kaçırdığımızı düşündüğüm dizisi What If…?, 2. sezonu ile geri döndü. Tıpkı ilki gibi 9 bölüm olan 2. sezonda Jeffrey Wright’ın seslendirdiği Watcher ile multiverse’ün farklı evrenlerindeki alternatif hikâyeleri keşfetmeye devam ediyoruz. Bu hikâyeler tek başına izlenebilir olduğu gibi kendi içerisinde devamlılığa sahip olanları da mevcut. Eh, ilk sezonun finalinde önceki bölümlerdeki karakterlerin toplanmasıyla buna tanıklık etmiştik. Marvel devamlılık kurmadan, her şeyi birbirine bağlamadan duramıyor sonuçta.
What If…? 2. sezon, başta Captain Carter olmak üzere ilk sezondaki karakterleri de gördüğümüz, yenileriyle de tanıştığımız bir sezon olmuş. MCU’da oynadığı karakteri seslendirmek için geri dönen oyuncular yine mevcut, geri kalanlar için de oldukça profesyonel seslendirme sanatçıları ile çalışılmış. Animasyondaki kalite de korunmuş. Hâl böyle olunca What If…? 2. sezon bölümleri hakkındaki naçizane görüşlerimi paylaşmak istediğim bu yazıda, teknik detaylardan ziyade başka noktalara odaklanmak istedim ve ona göre bir sıralama yaptım.
Bana soracak olursanız bir What If…? bölümünü izlenebilir kılan iki temel özellik var: İlgi çekicilik ve sürükleyicilik. “İlgi çekicilik” derken bölümün başlığı ve ilk 5 dakikasında anladığımız konusu ne kadar ilgimizi çekiyor, bu alternatif evreni gerçekten görmek istiyor muyuz ve görülmeye değer olmuş mu sorularına yanıt arıyorum. “Sürükleyicilik” ise ilgi çekmeyen bir evrende olsak bile bölümün sonuna kadar eğlenerek durabiliyor muyuz, sonunda ne olacağını merak ediyor muyuz gibi soruları cevaplandırıyor. Tabii ki bir dizi bölümünü değerlendirmek için iki kıstas yeterli değil. O yüzden de ekstralar ve tat kaçıranlar diye iki ek ölçütümüz daha olacak.
Diyelim ki o bölümde gerçekten iyi bir seslendirme performansı var, ekstralar kısmında yer alacak. Tony Stark’ı görmek iyi hissettirdi diyelim, ekstralarda yer alacak. Ama evrenin içine girmeyi zorlaştıran plot-hole’ler mı görüyoruz, maalesef tat kaçıranlar hanesine yazılıp puan düşürecekler. Yani her kategoride 10 üzerinden verilecek puanların “ilgi çekicilik + sürükleyicilik + ekstralar EKSİ tat kaçıranlar” şeklinde hesaplanması ile sıralamamız oluşmuş durumda sevgili geekler. Bu puanları neye göre verdiğimi zaten açıklamaya çalışacağım, görüşlerime katılıp katılmadığınızı da yorumlar kısmında konuşacağız, tartışacağız.
Tat kaçıranlar kategorisi ile ilgili şunu belirteyim, What If…? genel olarak Marvel dizi ve filmlerinden beklediğimiz ciddiyete sahip değil. Animasyon olmasının avantajıyla çocuksu hareketler de yapabiliyor, karakterler daha fazla şaka yapıyor, dövüşlerde daha fazla ışık ve patlama yaşanıyor. Bu ön kabulle izlemeye başladım, eğer ki “zaten bu bir çizgi dizi ve istedikleri kadar saçmalayabilirler” diye düşünüyorsanız, yazdığım çoğu şey tadınızı kaçırmayacaktır. Fakat eğer ki bölüm yeterince iyi değilse, bunlar gözüme batıyor, bölüm iyiyse diğer kategoriler sayesinde kurtarmayı başarıyor, sıralama da buna göre oluştu. Öyleyse tat kaçıranlar kısmını okumadığınız müddetçe spoiler yemeyeceğinizin garantisini vererek başlıyorum!
9) What If… Peter Quill Attacked Earth’s Mightiest Heroes?
İlgi Çekicilik: Bu bölüm Ego’nun kontrolü altındaki çocuk Peter Quill’in Dünya’ya saldırmasını konu alıyor. Yani “çocuk Peter Quill” karakteri ile ilgimi en baştan yitirdiğini söylemek durumundayım. İlk sezonda Quill’i es geçip 2. sezona yetişkin olmayan hâlini getirmeleri ile yarattıkları hayal kırıklığı da bu kriterde puanın düşmesine sebep oluyor. (3/10)
Sürükleyicilik: Hank Pym’in yetenekleri ve 80’ler Avengers’ı diyebileceğimiz ekip ile fena olmayan bir başlangıç yapsa da Peter – Hope diyalogu sırasında düşen tempo maalesef sürükleyiciliğe ket vuruyor. Final savaşı da dağılan dikkatimizi toplamaya pek yardımcı olamıyor. (4/10)
Ekstralar: Ekibin kendi arasındaki tartışma sahnesi hariç iyi bir nokta göremiyorum, ona da puan vermeye gerek yok sanki. (0/10)
Tat Kaçıranlar: İşin içinde bir çocuk olunca senaryo da ona göre kurulmuş. Alternatif evrenlerdeyiz, sürekli ölçüsüz savaşlar ve klişelere maruz kalıyor olabiliriz ama her şeye rağmen senaryoda biraz mantık aramak istediğimizde What If…? 2. sezonun 2. bölümü baya tat kaçırıyor.
Peter’a yapılan ilk saldırıda sineklere karşı güç kullanmamasını “Çocuktur, ne yapsa yeridir” diye açıklayabilsek de sonrasında olanları yemiyoruz. Hope, Peter’la konuşması sonrası onu kurtarıyor, sonra Hank Pym Peter’la konuşuyor, bu esnada Stark da Buckey ile konuşuyor! Söz konusu Buckey-Steve draması olsa bile bir bölüm için bu kadar konuşarak ikna etme sahnesi fazla.
Bu bölüm ne daha önce görmediğimiz Bill Foster ve Wendy Lawson karakterlerini kaldırabiliyor, ne de Buckey-Steve muhabbetini. Black Panther’in Ego’nun askerlerine karşı yumruk yumruğa dövüşte 5 dakika dayanamayıp boğulması gerektiği gibi boğuluyoruz bölümde. Hank Pym’in genç sıfatının Michael Douglas’ın tok sesini kaldıramamasına girmiyorum bile. (-9)
Toplam: -2
8) What If… Captain Carter Fought the Hydra Stomper?
İlgi Çekicilik: Captain Carter’ın yer aldığı ilk sezonun ilk bölümünü sevsem de Hydra Stomper pek ilgimi çekmemişti. Tony Stark’ın ilk Iron Man prototiplerine benzeyen bu robotun ömrü bir bölümlüktü bence. Yine de devam hikâyelerini seviyorsanız ilk sezondaki Carter’ın hikâyesinin devamı niteliğinde olduğu için +1 puan ekleyebilirsiniz buraya. (3/10)
Sürükleyicilik: Carter’ın bu acımasız katil Steve versiyonuna umut bağlaması, Winter Soldier’da Steve’in Bucky için düşündüklerini yansıtarak MCU ile güzel bir paralellik kuruyor. Ancak bu da sürükleyiciliği bölümün ortasına kadar tutabiliyor, sebeplerini tadımı kaçıranlar kısmında bulabilirsiniz. (5/10)
Ekstralar: Captain Carter’ın liderliğindeki alternatif bir New York Savaşı görmek hoşuma gitmedi diyemem! Bu diziyi bunun gibi anlar için izliyoruz sonuçta. (1/10)
Tat Kaçıranlar: Aslında buraya Steve’in bölümdeki ilk savaştan sonra bilincini kazanmasını yazmaya hazırlanıyordum, ancak taklit yaptığı ortaya çıktı ve dizi kendi plot-hole’ünü kapatmış oldu. Fakat yine de tat kaçıran durumlar yok değil. En başta Bucky’e “Size suikast ihbarı var efendim” dendiğinde hemen camda Stomper’ın görünmesi tatsızdı. Sondaki Red Room sahnesinde ise robotlar Carter ve Widow’u düşürmüşken sırf Melina ve diğer Widow’larla konuşup kavga etmelerini görelim diye ayıldılar sonradan. O kısmın gereksizliği sürükleyiciliği de etkiledi maalesef. (-3)
Toplam: 6
7) What If… Kahhori Reshaped the World?
İlgi Çekicilik: Kahhori hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Amerikan Yerlisi olan bir MCU karakteri Echo’yu daha yeni izlemişken, neden çizgi romanlarda bile olmayan bu karakteri görüyoruz bilmiyoruz. Bölüm 1-0 geride başlıyor adeta hayata. (1/10)
Sürükleyicilik: Bir orijin hikâyesi ne kadar sürükleyiciyse bu bölüm de o kadar sürükleyici. Kahhori’nin ava çıkıp elmas topladığı sahneye kadar bu evrene yükselmek pek mümkün olmuyor. James Cameron’ın Avatar’ına benzer şekilde mavi tonlarını taşıyan ve doğa ile iç içe yaşayan bir kabileyi izlemek ilginizi çekiyorsa buraya bir +2 ekleyebilirsiniz. (3/10)
Ekstralar: İşin ilginç kısmı burası. Bu bölüm kendi başına baya iyi arkadaşlar. Yeni bir evren keşfediyoruz, ana karakterimizin güçlerine adapte olmasını seyrediyoruz, elmas toplama sekansı ve final sahnesi baya iyi. Last Airbender Avatar’ına benzer şekilde Avatar State’e geçerek savaşabilen bir karakter var ve bu sayede animasyonun görselliği ayrı bir güzelleşiyor. (5/10)
Tat Kaçıranlar: Kahhori’nin bir orijin hikâyesi klişesi olarak güçlerine çok hızlı uyum sağlaması dışında tertemiz bölüm. (-1)
Toplam: 8
6) What If… Happy Hogan Saved Christmas?
İlgi Çekicilik: Şimdi burası karışık. Bir yanda “Ne alaka” denilebilecek bir durum var, bir yanda da MCU’yu başlatan filmin yönetmeni Jon Favreau’nun aşırı sevilesi karakterinin normalden fazla ön plana çıktığı bir macerayı izleme fırsatı var. Yılbaşı partisi için hazırlanan Avengers Tower’a Justin Hammer saldırıyor ve Happy Hogan da başka bir evrende en güzel hâliyle olmasa da en güçlü hâliyle ona karşı mücadele ediyor diyebiliriz. (5/10)
Sürükleyicilik: Gayet iyi. Happy-Maria Hill ikilisi tüm ajanlıklarıyla Hammer’a karşı koymaya çalışıyor, arada Darcy onlara dâhil oluyor. Hill’in ciddiyeti Darcy ve Happy’i dengeliyor. Tüm bölüm böyle gitmiyor zaten, bir yerden sonra Happy rakiplerine denk bir hâle geliyor. (6.5/10)
Ekstralar: Happy ile Darcy’i buluşturmak harika fikir. Sanırım sezonun en çok güldüren bölümü olabilir. 2 Broke Girls’ü de çok sevdiğimden mi bilmiyorum, Kat Dennings’in sesinden duyduğum şakalar ayrı bir komik geliyor. Wikileaks şakasıyla Marvel’da her şeyin tek yerden kontrol edilip kolayca hack’lenmesiyle bile dalga geçti kız. (5/10)
Tat Kaçıranlar: Avengers Tower’a çok kolay giriliyor. Yine de olay Happy ve yılbaşı iken bunu daha kolay yutabiliyoruz. Hammer içeri girdikten sonra sadece birkaç adamıyla kendi evi gibi takılmasaydı daha iyi olurdu tabii her şey. Bir de diğer dizi ve filmlerde oldukça fazla sorulan “Diğer Avenger’lar nerede?” sorusuna yanıt vermeye çalışıyor bölüm. Bunu yine ekstralara eklediğimiz mizahıyla halletse de çok ikna edici olamıyor, sonuçta neden Hill en başta Stark’a haber veremiyor olsun ki?
Bölümün başlarken ileride olacaklara dair bir kesit görüyoruz. Bu acayip tadımı kaçırdı, çünkü Happy’nin Hulk’a dönüşeceğini ve yardıma diye gelecek Avenger’ların ona saldıracağını anlamış olduk. Bu arada Jarvis kapalıyken Tony nasıl Hammer’ın Hulkbuster’ını kapatabildi ya? Cevabı bilen varsa aydınlatsın lütfen. (-7.5)
Toplam: 9