Türkiye’de son yıllarda çizgi romana ilgide bir artışın olduğunu artık hepimiz az çok görüyoruz. Artık çizgi roman okumak ayrıksı, marjinal bir hareket değil. Bu artışın arkasındaki sebep ise şüphesiz dünyada (önce sinema sonra televizyon olmak üzere) çizgi roman uyarlamalarına daha çok ilgi gösterilmesi ve yatırım yapılmasından kaynaklanmakta. Bilgisayar efektlerindeki hızlı gelişim beyaz kağıttan beyaz perdeye aktarımın daha kaliteli ve daha ucuza kotarılmasını artık mümkün kılıyor. Artık her sene bir Marvel filmine denk gelmek, her eylül ayında yeni bir DC dizisiyle siftah açmak geleneğimiz oldu.
Çok gözümüze çarpmayan bir şey ise bu çabanın aslında eskiden de kaliteden ödün verilmeden gerçekleştirilmeye çalışıldığı idi. Bu yazıda her çizgiroman-sinema meraklısının vakit bulduğunda el atması gerektiğini düşündüğüm birkaç filme değineceğim. Evrensel patlamanın The Dark Knight ile gerçekleştiğini düşünürsek (ben miladı bu tarih olarak görmekteyim) vereceğim örnekler bu filmden önceki çalışmalardan oluşacak.
Kimi filmin çizgi roman uyarlaması olduğu bilinse bile vizyona girdiği tarihlerde bu özellikleri ya hiç dile getirilmiyor, ya da geri plana atılıyordu. Konu aslında çok geniş olduğundan Japonya’daki manga uyarlamalarına ya da Yeşilçam’daki üretimlerimize girmeyecek, sadece uluslarası başarı kazanıp çizgiroman kimliği saklı kalmış işlere odaklanmaya çalışacağım. Önemli bir not: Bu filmler süper kahraman temalı değildir, böyle bir beklentiniz varsa hayal kırıklığı zaruridir. Zamanı olan herkesin bahsedeceğim filmlere bir el atmasını tavsiye ederim.
1. Oldboy (2003)
2003 yılında tüm dünyada büyük övgüyle karşılanan ve pek çok sinema listesinde Asya sinemasının en muhteşem örneklerinden sayılan Güney Kore yapımı Oldboy, hikayesini 1996-1998 yılları arasında yayınlanmış olan aynı adlı manga serisinden almaktadır. Ancak orijinal seri ile film arasında pek çok farklılık olduğunu belirtmek gerek. En belirgin farklılık Park-Chan-wook’un filminin manga serisine oranla çok daha yüksek oranda şiddet içerdiğidir. Bunun yanında filmin kahramanı Oh-Daesu, mangadaki Shininchi Goto’ya kıyasla daha uzun süre hapis kalmış (Goto 10 yıl, Oh-Daesu ise 15 yıl) ve geçen zamanda çok daha ciddi bir psikolojik travma yaşamıştır. Filmin mangadaki pek çok karakteri hikayeden çıkardığını da ekleyeyim.
Film ile manga arasındaki bir diğer farkın da flashback dönemine verdiği önem olduğunu söylemek gerek. Filmde kahramanın gençlik yılları finaldeki kırılma noktası için büyük önem taşıyan ve çarpıcılığını sadece birkaç dakika uzunluğunda olması ile kazanırken mangada bu lise yıllarının daha detaylı işlendiği görülmektedir. Bu durumun “highschool” öğesinin hikayecilikte popüler Japon ve Güney Kore kültürlerinde farklı derecelerde önem taşımasından kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Park-Chan-wook’un “İntikam Üçlemesi”nin ikinci filmi olan Oldboy’un biri Hindistan (Zinda) diğeri ise Amerikan (Oldboy) olmak üzere iki adet remake’i bulunduğunu da belirterek bu faslımızı bitirelim. Çok merak ediyorsanız bu filmlere de göz atabilirsiniz ancak zaten mükemmel olan llk filmi bir kez daha seyretmek size çok daha fazla şey katacaktır.
2. Road to Perdition
Önceki filmden haberdar olanlarımız muhakkak boldur ancak iş Road to Perdition’a geldiğinde şaşıracak insan sayısının da az olmayacağına eminim. Yıllarca sağ kolu olduğu mafya lideri ile kişisel bir savaşa giren Michael Sullivan Jr.’ı anlatan film bunun yanında yürek dağlayan bir baba-oğul ilişkisini de hikayesine ustaca eklemlemişti. Sam Mendes’in muhteşem bir sinematografi ile bizlere sunduğu bu filmi de önceki örnekler gibi aslında bir çizgi roman uyarlaması idi.
Ancak burada ince bir fark bulunuyor, zira DC’den basılan Road to Perdition çizgi romanının kendisi de aslında 1970’lerde basılan ve ülkemizde de son yıllarda Türkçe’ye çevrilmiş Lone Wolf and Cub mangasından uyarlanan bir eser. Road to Perdition hakkında fazla söyleyecek söze sahip değilim, muhteşem bir film olduğunu aklınıza kazıyın ve ilk fırsatta seyretmeyi ihmal etmeyin. Paul Newman varsa katıksız izlenmesi farzdır zaten.
6 Comments
Bu yazıların sayfalara bölünmüş olması sizin için mükemmel avantajlar, sitenin menfaatlerine inanılmaz katkılar yapıyorsa valla sesimi çıkarmadan tıklayacağım. Hakkaten severek okuyorum. He yoksa böyle bi durum… LÜTFEN TEK SAYFADA OLSUN TÜM İÇERİK. :'( -_-‘
evet aynen
ya şimdi haber sitesi gibi 45 sayfaya da bölmüyoruz ama ya, haksızlık etme 🙁 yalan söylemeyeyim, bize avantajı var; ama sadece tık açısından değil. öyle olsa madde başı bölerdik =) editöryal olarak da aşağıya doğru sonsuz scroll ettiğimiz yazıların okur staminasını yorduğu kanaatindeyiz. bu konuda örnek aldığımız abimiz de cracked. metni yoğun yazılarda tek parça yoruyor okuyucuyu, buzzfeed tipi metni az yazılarda daha rahattır.
Böyle ince düşünülerek oluşturulan bir stratejiyse saygı duyarım. İlk kez bu yazıda hissettim bunu, sanırım sebebi diğer yazılarda söylediğin gibi doğal bir molaya ihtiyaç duyup bunu fark etmiyor oluşumdu. Bu yazıda bi anda “4 maddeyi de 2 sayfaya bölmeyin be kardeşim!” diye içimden geçirmiş ve gaza gelmiş olabilirim.
Neyse siz işinizi bilirsiniz, o dengeyi sağlarsınız. Çünkü Geekyapar tık peşinde koşmaz, okurunu düşünür. ^^
piii senin kalıbına cronenberg, adam numenor ırkını canlandırmış italyan ırkını mı canlandıramayacak
Hem izlenecek film hem okuncak çizgi-roman yazısı olmuş, ne de güzel olmuş.