Jessica Jones ile ilgili olan hislerimi netleştirmeme gerek yoktur belki, ama ben yine de o dönemki yazılara denk gelmeyenler için kısa bir özet geçeyim. Kendi payıma, dizinin var olan potansiyelini kötü karakterizasyon ile harcadığı kanaatindeydim. Purple Man, Jessica Jones, Luke Cage ve bunları oynayan aktörler yerli yerindeyken, Jeri Hogarth ve Robin gibi karakterlerin kör, sağır ve dürüst olmak gerekirse eski kafayla yazılmış hareketleri dizinin tonunu çok tutarsız kılıyordu benim gözümde.
Buna rağmen, yazıda çok değinmemiştik ama, biraz da günah çıkarmam olsun; dizinin bittikten sonra aklımda kalan bir kelimesi oldu. “Smile”. Purple Man ve Jessica Jones’un ilişkisi şüphesiz toplumdaki erkek-kadın ilişkileri üzerine çok şey söyleyen bir metafordu ve bu metaforun içerisinde “Gülümse” komutu büyük bir önem arz ediyordu. Rıza konusunda, rızayı manipüle etme konusunda söylediği gerçekten de kıymetli şeyler vardı dizinin.
Bu şeylerin kıymeti boşa gitmemiş. Amerikan TV dünyasının en prestijli ödülü olan Peabody Awards’ın 2016’da onore ettiği 11 yapımdan biri de Jessica Jones oldu. Bilmeyenler için, Peabody tamamiyle olağanüstü, tekil, toplumsal açıdan önemli addedilen işlere verilen bir ödül. Bir hayli prestijli kabul ediliyor ve standartları da çok yüksek. Bu sene, Jessica Jones’u, “güç ve rıza hakkında popüler olmayan sorular sorarken, bir yandan da canlı ve sürükleyici karakterler yarattığı” için ödüle layık görmüşler.
Aynı zamanda Krysten Riter’ın da karakterin güçlerini ve zaafiyetlerini buluşu için takdir etmiş Peabody oluşumu. Az sonra diyeceğim şey için önce şunu söylemem gerekiyor; Peabody Ödülleri Altın Küre ya da Emmy gibi değil, işin total kalitesini ölçmüyor. Bu bakımdan, evet, Jessica Jones’un Peabody alması ziyadesiyle anlamlı. Çünkü gerçekten, tüm o ruh emici kusurlarına rağmen, aynen dendiği gibi, “popüler olmayan” soruları soruyor olması takdire şayandı gerçekten de…