Haberlerde sık sık Cambridge Analytica ve Facebook isimlerini yan yana görüyor ve “ne oluyor?” diyorsanız, anlatmaya geldik. 11 maddede çıkan kısmın kısa bir özeti. Hazır mısınız?
- 2004’te Facebook kuruldu.
- 2007’de Facebook Platform özelliiğini açtı. Başka sayfa ve ürünlere Facebook bilgileri kullanılarak log-in olma özelliği sunuldu.
- 2009’da Facebook, grup sayfalarını ticari Page hüviyetine geçirdi. Medya kurumları ve ticari markalar sayfalar açarak ürün tanıtımları yapabilir ve bunlara para yatırarak Facebook içerisinde –Facebook’un sağladığı verileri kullanarak– hedeflemeli reklamlar verilebilir hâle geldiler
- 2011’de Facebook Google’ın ardından dünyanın en çok ziyaret edilen ikinci internet sitesi hâline geldi.
- 2012’de Facebook hisse başına 38$’dan halka açıldı.
- 2013’te Aleksandr Kogan isimli bir şahıs, bir kişilik testi geliştirdi. Kişilik testini kullanmak için Facebook ile log-in olmak gerekiyordu. Bu, log-in olan kişinin verilerine erişim sağlıyordu. Ancak Facebook’un o dönemki mimarisi yüzünden log-in olan kişinin arkadaşlarına ait bilgiler de Kogan’a gidiyordu. Kogan’ın uygulamasına bilerek ve isteyerek 300,000 kişi kayıt oldu. Onların da arkadaşlarıyla birlikte Kogan’ın elindeki -legal olarak tuttuğu- veri sayısı milyonları buldu. Çünkü Facebook’un şartnamesi o dönem bu paylaşımı koruyordu.
- 2014’te Facebook, bir yere kayıt olanların arkadaşlarının da verilerinin gitmesini engelleyecek bir takım değişikliklere imza attı.
- 2015’te Kogan bu verileri paket olarak siyasi danışmanlık şirketi Cambridge Analytica‘ya sattı. Bunu The Guardian gibi birkaç gazete ortaya çıkarttı. Facebook Kogan’ı bir geliştirici olarak banladı, Cambridge Analytica’dan da ellerindeki veriyi silmelerine dair bir ihtar yolladı. Cambridge Analytica sildiğini belirtip buna dair bir sertifikayı geri yolladı.
- 2016’da Donald Trump seçim heyeti, dijital danışmanlık alanında Cambridge Analytica‘yla çalışmaya başladı. Aynı sene Amerikan seçimlerinde mezenformasyon yöntemiyle Facebook üzerinden propaganda yapıldığı iddiaları kuvvetlendi.
- 2017’de Amerika Birleşik Devletler’inde seçim sonuçlarını değiştirmek adına Trump seçim heyetinin Rusya’dan destek alıp almadığını araştırmak üzere özel görevli yargıç Robert Mueller soruşturma başlattı.
- 2018’de Cambridge Analytica’nın sayısı Amerika’da 50 milyonu bulan Facebook hesaplarının verilerini çiklet gibi kullanmaya ve bu hesapları hedefleyerek propaganda yaymaya devam ettiği ortaya çıktı. Aynı yıl Channel 4 adına çalışan bir gazeteci, Sri Lanka’lı bir kodaman kılığında Cambridge Analytica ile görüşme ayarladı. CA patronu Alexander Nix, bu görüşmede kodaman sandıkları gazeteciye itiraflarda bulundu. Kullandıklarını iftiharla iddia ettikleri taktikler arasında şantaj, casusluk, rüşvet ve fuhuş vardı.
Bugün de buradayız.
Zuckerberg şu an bir özür turunda. CNN’e çıktı, Facebook’a bir şeyler yazdı. Koca koca gazetelerde Facebook’un ehemmiyeti ve önemi tartışılıyor. “Vay babam” deniyor yani, “bu kadar veriyi doğru düzgün koruyamadınız, yazıklar olsun”. Zuckerberg hükümetler tarafından konuşma ve duruşmaya çağrılıyor. Güvenlik açığı ciddi anlamda eleştiriliyor, Cambridge Analytica’nın Trump seçimlerindeki payı tartışılıyor. Sık sık Trump’ın Michigan eyaletini 11,000 oyla aldığı söyleniyor. “50 milyon Facebook hesabı” sayısı hatırlatılıyor. Brexit’te de ne kadar aktif olduğu anımsatılıyor CA’nın.
Merhaba. Bunların hepsi çok doğal. Bunu söylemeye geldim.
Dijital çağda en önemli sermaye veri. Çünkü bütün diğer sektörlerin altından geçen reklamcılık endüstrisi artık veriye dayalı çalışıyor. Beyaz düğme mi üretiyorsun? Bunun için on sene önce TV’ye reklam verip, sonra da avucunu yaradana açıp beklemen gerekiyordu. Artık Facebook ya da Google’a direkt olarak “Güzel abim, bana beyaz düğme almaya en meyilli insanları toplar mısın, onlara verelim reklamı” diyebiliyorsun. Gerisini algoritma hâllediyor.
Facebook, Google, Apple, Amazon… Bütün büyük teknoloji şirketleri bu yüzden alabildikleri her yerden veri alıyorlar. Facebook WhatsApp’ı satın aldı, çünkü mesajlaşırken kullandığınız emojiler ve anahtar kelimeler sizi daha iyi tanımalarına vesile oluyor. Amazon Alexa’ya çıldırarak yatırım yaptı, çünkü konuşmalarınızdan hangi ürünü daha kolay satabileceğini çözümleyebiliyor. YouTube nasıl size tam da aklınızdan geçen videoyu öneriyor sizce? Çünkü Google yıllardır tüm servislerini aynı hesaptan veriyor. Instagram’da beğendiğiniz fotoğraflar, Facebook’ta sohbet esnasında söyledikleriniz, Siri’nin duydukları, Skype yazışmalarınız, Google aramanız…
https://www.youtube.com/watch?v=D59g7kqH_n4
Bu 2014’te çıkan Winter Soldier‘dan bir sahne. Sitwell diyor ki biz HYDRA olarak bir algoritma geliştirdik. Tehdit oluşturabilecek herkesi ikişer üçer milyonu birlikte indireceğiz. Steve Rogers soruyor ki “Bu nasıl mümkün?“. Sitwell üstüne gülüyor Rogers’ın. “Nasıl olmasın? 21. yüzyıl açık bir kitap. Banka kayıtlarınız, yazışmalarınız, ÖSS puanlarınız, her şey ortada”.
Evet öyle. Ve bunu biz beraber yarattık. Bu koskoca bir binaysa, herkesin koyduğu bir tuğla var.
Biri kapımızdan içeri girmiş de bir anda en sevdiğimiz yemeğin ne olduğu bilgisini çalıp gitmiş gibi davranmaya gerek yok. Okumadan kabul ettiğimiz binlerce şartnameye kontra-avukatlık yapmaya da yüzümüz yok. “Söylemediler” savunması yapacak durumumuz da olmamalı. Hepimiz, her dakika, her saniye verilerimizin araştırıldığını ve depolandığını ve reklamverenlere satıldığını biliyoruz. Çünkü artık arkadaşımıza WhatsApp’tan “Abi depresyondayım” yazıyoruz ve beş dakika sonra Facebook bize psikiyatrik terapi reklamı çıkartıyor.
Dahası, bundan keyif de alıyoruz. Spotify tam da istediğimiz şarkıyı önerince mutlu oluyoruz. Muhteşem bir konseri terk ettikten sonra Facebook’ta çıkan grup tişörtünü almak insanı tatmin ediyor. Instagram feed’inin en üstünde vurgunu olduğumuz yakışıklı çocuğu görmemek düşünülemez bile artık. Daha da ileriye gideyim. Ben şahsen Apple Watch’ımın kalp krizi geçirmeden ambulans çağıracağı günleri heves ve heyecanla bekliyor; Alexa’nın bana eve gelince tam da kafamdan geçirdiğim filme iki bilet alarak sürpriz yapacağı yaşantıları iple çekiyorum.
Çünkü gerçekten, mahremiyet antika bir konsept artık. Hepimiz bunu hissediyor, biliyor ve yaşıyoruz. Genç nesiller için zaten yeri yurdu olmadığı çok belli. Belli bir yaşın üstündekiler de bunun artık antikalaştığını kabul etsin ve içselleştirsinler. Ortadaki veri bütünü aktif kullanımla oluşturuldu. Facebook’a biz bunları verdik. Twitter’a verdik. Google’a verdik. Kilimcinin kör oğlu bir adam kişilik testi yaptı, ona da verdik. Sağa sola dağıtıyoruz çünkü şu denklem herkesin kolektif olarak aklına yatıyor:
Dijital dünyanın nimetleri > Mahremiyet.
İnsanın içindeki mahremiyet duygusu artık şekil değiştirdi. Daha seçici bir mahremiyet görebiliyoruz mesela. Akranlara uygulanmayan, ya da sadece kalıcı medyaya karşı kullanılan bir mahremiyet gözlemlenebiliyor. Instagram Story’leri ve Snap’ler, beş sene önce toplumların üzerine konuşmaya utanacak kadar özel addettiği bilgilerle dolu, ama aynı kişilerin Instagram sayfaları gizli ya; öyle düşünün. Totalde ise dijital dünyanın sunduğu tüm avantajlara; yani mesela:
- sınırsız promosyon ve küresel erişim imkânına
- belirleyici çözümlere ulaşma hızına
- üretim ve tüketim kolaylığına
- bucaksız enformasyon akışına
baktığımızda, bunların sadece bizim verilerimizle oluşturabileceğini anladık. Verilerimizi kendi bilgimiz dahilinde algoritmalara teslim ettik. Bu algoritmaları da kurumlar kullandı. Bazen maskara satmak için kullandılar. Bazen seçim propagandası yapmak için. Bu kararı bilerek ve isteyerek verdik.
Zuckerberg kimsenin evine bir akşamüstü girip telefonlara zorla Facebook kurmadı. Bezos kafamıza Alexa fırlatmadı. Brin kimseyi YouTube kullanmaya zorlamadı. Biz bu düzeneklere hoşumuza gittiği için dahil olduk. Dahil olmamak da çok kolay ha bu arada. Akıllı telefonu kaldırın. Bastırın parayı alın lokum gibi bir VPN. Kurun bir Tor tarayıcı. Ziyaret etmek istediğiniz siteleri ve kullanmak istediğiniz yazılımları elle bulun, yer imlerine kaydedin. Bitsin gitsin. Elalem de verilerinizi kullanarak size reklam hedeflemesi yapamasın.
Ha ama artıları çok mu fazla? Çok fazla. Mahremiyeti terk etmenin insan ırkına kattıklarıyla türümüz beş senede beş asırlık mesafe aldı. Çünkü sadece size penis büyütücü hap satmak için kullanmıyorlar bunu. Davranışlarınızı ve tercihlerinizi analiz ederek yeni teknolojiler geliştiriliyor, mükemmelleştiriliyor. Dijital dünyanın sınırları her geçen gün bizim bilerek parçası olduğumuz bir beta testi içerisinde genişliyor, genişlemeye devam ediyor.
Burada mühim olan ehliyete sahip çıkabilmek.
Aranızdan kimse bu dünyanın kurbanları değil. 21. yüzyıl gerçekten de açıp bir kitap ve bunu siz de okuyabilir, birkaç bölümünü siz de şekillendirebilirsiniz. Kimse birinin serfi değil. Olmayı istemedikçe de olamaz. Farklı topraklarda farklı ağalar var. Konuşlanmışlar. İsterseniz onların tarlasına gidip iki tırpan atmak sizin elinizde olduğu gibi, canınız istemeyince çıkıp gitmek de sizin elinizde. İsterseniz, zor ve meşakkatlidir ama, kendi tarlanızı açmak da opsiyonlar dahilinde. Bütün bunları elinizin tersiyle itip, balta girmemiş dijital ormanlara (bkz: deep web) göğsünüzü gerip dalmak da son derece mümkün.
Bu sayfalarda gezinen herkes dijital dünyanın öncüsü. Kendinizi Avrupa’da lordların topuğu altında ezilen ırgatlara benzetmeyin. Kendinizi bu lordlara bakıp “başka bir hayat mümkün” diyerek çuvalıyla en yakın gemiye binen ve bastır olup Amerika’ya giden göçmenlere benzetin. Atlantik’ten Pasifik’e sonsuzca uzanan bu dijital vatan sizin. Buranın kurallarını belirleyecek olan sizsiniz.
İsterseniz evinize yapay zeka hologram asistan yapın. İsterseniz milyon dolarlık sinema şirketlerini sildiğiniz bıyıkla utandırın. İsterseniz devlet erkanına dik durup, özgürlüğünüz için organize bir mücadele verin. İsterseniz açgözlü ticari kurumları akıllı ve ısrarlı taktiğinizle politikalarından caydırın.
Ancak bunların hiçbiri “Vay babam Zuckerberg neler etti bana” diye yakınarak yapılamaz; çünkü bu senaryoda insanlar kendilerini kurbanlık koyun, elalemi de çoban olarak çiziyorlar. İşin kötüsü insan kendi söylediğine de inanan bir canlı. Bu düşünce biçimi de yapışıyor insanın üstüne bir noktadan sonra. Halbuki o adamın 2004’te Facebook’u kurduğunda sahip olduğu teknolojik sermayeyi 5 yaşındaki çocukar bugün göt cebinizde taşıyorlar. Vaktiniz ve ısrarınız varsa, 14 seneye sizin adınızı niye manşetlerde göremiyor olalım? Görebiliriz. Ben inanıyorum. Dijital dünya böyle dikine hareketlenmelere müsait.
Gerçekten müsait. Çünkü tüm duvarları kaldırdık.
Çünkü duvarları kaldırınca, bununla birlikte tavanlar da düşerler…