Avatar: The Last Airbender, M. Night Shyamalan’ın rezalet filminden 14 sene sonra ilk kez canlı kanlı olarak karşımızda. Peki 8 bölümü birlikte yayına giren bu Avatar Netflix uyarlaması neleri doğru yapıyor, diziyi izlenebilir kılan elementler neler olmuş?
Sütten ağzı yanan, yoğurdu üfleyerek yer. Avatar: The Last Airbender’ın Netflix uyarlamasına bakış açım bu şekildeydi. Çünkü Shyalaman’ın Rotten Tomatoes’te %5 alarak çakılan filmi sonrası “Avatar uyarlaması” dendiğini duymak bile tüyler ürpertici hâle gelmişti. Avatar Netflix dizisi fragmanları ile umut vaat etse de unutmamak gerekiyor ki Avatar’ın orijinal yaratıcıları bu diziden elini eteğini çekmişti.
Diziyi izleyince anlayacaksınız, gerçekten çok değişiklik var. İlk sezonun olay örgüsüyle oynanmış, her olay için ufak değişiklikler yapılmış ve bazı karakterler modifiye edilmiş. Orijinale yüzde 100 sadık bir uyarlama bekliyorsanız bunu görmek mümkün değil, ancak Shyalaman sağ olsun beklentilerimizi “göz kanatmasın yeter” seviyesine çektiğimiz için gayet izlenebilir bir iş çıkardıklarını söyleyebilirim, sebeplerini de spoilersız olarak sıralamaya başlıyorum!
1) Görsel Efektler
Valla bu sefer olmuş! Zuko’nun elinde cayır cayır ateş de görüyoruz, Katara’nın suya şekil verişini de hissediyoruz. Devasa Omashu kentinden tutun Kuzey’deki Su Kabilesi’ne dek her şehir harika ve capcanlı görünüyor. Hepsinin yanında CGI Appa ve Momo çok tatlı! Kuzey’e gittikçe Appa’nın tüylerinin karla kaplandığı sahneyi çok beğendim, Momo da Harry Potter’da Dobby’i ilk gördüğümüz anlara götürdü beni.
2) Sahne ve Kostüm Tasarımı
Şehirler capcanlı dedik ama bu sadece görsel efektle olacak şey değil. Şehrin sokaklarında veya saraylarında gezerken iyi bir dekor ve kostüm tasarımı ile efektleri desteklemek gerekiyor ve bunu başarmışlar. Her ulusun kendine has kıyafetlerinin gerçek kumaştan yapılmış hallerini görmek animasyondan live-action‘a geçtiğimizi fazlasıyla fark etmemizi sağlıyor ve evet, lahana satıcısı da var dizide! Hem de çizgi dizideki seslendirme sanatçısı tarafından canlandırılmış. (Daha fazla trivia bilgi için şuraya tıklayabilirsiniz.)
3) Bazı Oyuncular
Oyunculukların tümü için harika övgüler dizemeyeceğim. Katara biraz aval aval bakıyor, Aang bir anda çok bilmiş konuşmaya başlıyor, Azula ve arkadaşları ise Winx Club’daki Trix üçlüsünü bile yenemeyecek gibi görünüyor. Ancak özellikle iki isim var ki tüm oyuncu kadrosu arasından sıyrılıyor bence.
Iroh Amca’yı (Paul Sun-Hyung Lee) diziye güzel uyarlamışlar. Tüm o bilgeliği ve çizgi dizideki kadar olmasa da mizahı gayet yerinde. Zuko’yla ilişkilerine epeyce yer ayırmışlar, hatta “Maskeler” isimli 6. bölüm Zuko’ya özel yapılmış diyebilirim. Zuko’nun karakter gelişimi çok önemli olduğu için geçmişini öğrenmek ve bu hikâyeyi çizgi dizideki “Blue Spirit” bölümüyle harmanlayarak sunmak mantıklı olmuş.
Iroh’un yanı sıra Sokka da (Ian Ousley) oldukça başarılıydı. Dizi Sokka’nın kişiliğinden çok şey götürmüş olmasına rağmen gençler arasında jest ve mimiklerini en iyi kullanan ve en inandırıcı görünen karakter Sokka’ydı bence. Sokka’nın cinsiyetçiliğinin törpülenmesi Avatar Netflix uyarlaması içerisinde rahatsız etmese de çizgi dizideki kadar komik veya lider ruhlu değildi.
4) Kompakt Anlatım
Avatar Netflix uyarlamasının değiştirdiği şeylerden biri de orijinal dizinin episodik anlatımı. Avatar: The Last Airbender’ın ilk sezonu 20 bölümden oluşuyordu ve Avatar’ın Kuzey’e yolculuğu sırasında başından geçenleri, çoğu birbirinden bağımsız izlenebilecek bölümler şeklinde sunuyordu. 8 bölümlük Netflix versiyonunda ise daha kompakt bir anlatıma gitmişler ve bazı hikâyeleri çıkarıp bazılarını da bir arada anlatmayı tercih etmişler. Bu durum orijinal dizinin hayranlarını ve belki de yaratıcılarını sinirlendirmiş olsa da live-action‘ın seyir keyfi açısından doğru bir karar olmuş. Özellikle Omashu bölümü, 2. sezondan aldığı kısım haricinde bence güzel bir füzyon yaratmış.
5) Kaynak Materyale Saygı
Uyarlamanın showrunner‘ı Albert Kim hikâyenin birçok noktasına kişisel dokunuşlarını yapmış olsa da orijinal diziye şapka çıkardığını söylemek yanlış olmaz. Avatar: The Last Airbender’ın müziklerinden tınılar duyuyoruz, ilk sezonun çoğu bölümü (ve bir miktar da ikinci sezonun başı) hikâyeye yedirilmiş, yedirilmeyenlere de göndermeler yapılıyor. Avatar’ın epikliğini hissettiriyor, ama arka planda anlatmak istediklerini de es geçmiyor. Hatta ilk kez bu diziyle evrene giriş yapacak çocuklar olacağı düşünüldüğünden midir bilemiyorum; arkadaşlığın önemi, kaybolmayan umut hissi, cinsiyetçilik ve savaş karşıtlığı gibi ana fikirlerinin altı fazlasıyla çiziliyor.
Çizgi diziyle aynı ismi paylaşan Avatar: The Last Airbender dizisinin hayranların ve yaratıcıların hayalindeki ürün olmadığını söylemek lazım. Bazı olaylar kırpılmış ve hızlıca geçilmiş, bazıları gereksiz yere eklenmiş, karakterlerle oynanmış ve en önemlisi de dizi bir kimlik sıkıntısı yaşıyor.
Kaynak materyalin çizgi dizi olmasının ve animelerden ödünç aldığı animasyon stilinin avantajını kullanarak yarattığı mizahını live-action‘a aktaramıyor, “erken büyümüş çocuklar” diye tabir edebileceğimiz karakterleri yönetmekte zorlanıyor. Biraz ciddileşeyim, biraz gençlik dizisi olayım derken sezonun sonuna geliveriyor zaten. Yani özlediğimiz Son Hava Bükücü’yü göremiyor olsak da saydığım sebepler sayesinde keyifli bir seyirlik sunmayı başarıyor, hele ki Avatar evreni ile ilk kez tanışacaksanız çok sevmeniz işten bile değil.