Devamında onbeş ay boyunca oyunun geçirdiği evrelerden konuşuyoruz. eZone’un ilk haliyle bugün arasındaki farkları sorunca, Belen “FPS platformerdı başta oyun” diyor. Bir an inanıp sorgulayınca da Buğra endişeyle Belen’in dalga geçtiğini söylüyor bana, sonra da projenin başında oyunda karakterlerin olmadığını, oyuncunun kameradan ibaret olduğunu, hatta temel mekaniğin bile pek çok değişikliğe uğradığını anlatmaya koyuluyor. Artılı eksili yüklerden ve anlamadığım bir takım şeylerden söz açıyorlar ama ne ben tam anlıyorum, ne onlar tam hatırlıyorlar.
Bu esnada Stanislav hep suskun, tam suskun – ta ki konu arayüze gelinceye kadar. Belli ki takımın tek programcısı olarak, arayüz değişiklikleri en çok onu yormuş. Belen ve Buğra bu noktada kendilerinin 3D görselciler olduğunu belirterek kısa bir savunma yapıyorlar, fakat biz bütün gerçeği çıplaklığıyla görebiliyoruz.
Bütün bunların yanında geliştirme sürecinde değişikliğe uğrayan bir diğer unsur da oyun modları olmuş. Şu an sonsuza uzayan bir hayatta kalma temasıyla işleyen oyunun, aslında önceden tasarlanmış bölümler üzerinden ilerlemesi planlanmış. Fakat hem bölüm yapmak yerine oyunun içerdiği diğer unsurlara ve özelliklere odaklanmak daha mantıklı olacağı için, hem de zaman ve kaynak sıkıntıları sebebiyle böyle bir yol seçmişler.
Ve gerçek hayat.
Ancak bu geri dönülmez bir karar değil, zaten Buğra da eğer gerekirse “üstüne level modu da ekleyebiliriz diye düşündük” şeklinde belirtiyor bunu. Bir yerden sonra yaratıcı enerjiler tükenmeye yüz tutunca, e gerçek hayat da çirkin yüzünü gösterip o korkunç “E hadi ama?!” hissiyatını gönüllere salınca, projeyi paketleme safhasına geçmeye karar vermişler. Ben bunun üzerine sıkıntı olmasa hiçbir projenin bitmeyeceğinden dem vurunca, unison bir şekilde hepsi bir ağızdan “Aaaynen öyle” diye ses veriyor, kaderin kahpe cilvesine bir veryansın ediyorlar.
Muhabbet oyun geliştirmenin daha uçar kaçar cephelerine kaydığında ise, grubun bütün işleri olabildiğince kendi başlarına halletmeye niyetli olduğunu öğreniyorum. Zaten eZone‘u yapmaya bodoslama giriştikleri için, böyle şeyleri düşünmek ancak projeyi yarıladıktan sonra akıllarına gelmiş. Ama yine de kararlı bir tavırları var. Buğra durumu “Açlıktan ölmeyeceğimizi biliyorsak yatırımcıya çok sıcak bakmıyoruz.” diyerek açıklıyor. Belen de hemen arkasından lafa giriyor: “Bir forsları oluyor grubun üstünde.” Proje üzerindeki kontrollerinden feragat etmekten çekiniyorlar belli ki.
Dağıtımcı da, aynı şekilde, hiç bulmayı düşünmemişler. Ama işe yaramadığını hissettiklerinden değil, oyunu da kendileri yayınlayıp bu sürecin detaylarını ve triklerini öğrenmek istemişler. “İlk projemiz ya, her şeyi deneyelim istiyoruz.” diyor Buğra, “İlerki projelerde her şeye açığız ama, bu projeyi kendimiz halledelim, neymiş ne oluyormuş görelim öğrenelim, insanlarla tanışalım istedik.” Oynanış açısından pek olmasa da, bu açılardan oldukça deneysel bir proje olarak görüyorlar.
Arthenda Games ile muhabbetimiz pek uzun sürmemesine rağmen öylesine doluydu iki, konuştuklarımız iki yazıya bile sığmadı. Başarıyla tamamlanmış eZone Kickstarter kampanyası ve sonrasıyla ilgili planlar, üçüncü yazıya kaldı.
Bu yazının da bu kadar geç yayınlanmasının sebepsiz olmadığını özellikle belirtmek istiyorum. Aslında niyetim bunu ilk yazıdan iki üç gün sonraya, Kickstarter kampanyasının son ya da sondan bir önceki gününe yetiştirmekti. Fakat tam o günlerde olan ve bütün ülke gibi benim de zihnimi bambaşka yerlere çeken olaylar yüzünden bu yazıyı hazırlayıp yayınlamakta böylesine geciktim. Düzenli okurlardan (eğer varsa) ve özellikle Arthenda Games’den çok büyük özür diler, ilk iki yazı kadar uzun ve meşakkatli olmayacağını umduğum üçüncü yazıyı en kısa zamanda yayınlayacağıma söz veririm.
Buradan bütün Geekyapar.com okurlarına seslenmek istiyorum: Hepiniz çok great herolarsınız. No more games.
I love you more than I can say yani.