Batman v. Superman: Dawn of Justice ile eksik ve gedik yönleri konuşurken, bir haftadır işin sinematografi, dramaturji, karakterizasyon gibi taraflarına yoğunlaşıyoruz. Bir film olarak ele alıyoruz yani işi, ki genel olarak eleştirmenler de benzer noktadan yaklaşıyor. Tutup bunu yanlışlayacak değilim; elbette bu bir film ve bir film olarak ele alınmasında fayda var öncelikle. Ama işte, bir yandan da, bugün Kingdom Come okudum. Mark Waid ve Alex Ross‘un başyapıtı, okumadıysanız çok eksik kalacağınız o muazzam işi. Ve iki şeyi fark ettim.

Birincisi, DC Comics‘in temsil ettiği şeylerin çok net olduğunu, ve asla Marvel’laşmaması gerektiğini.

İkincisi de, Batman v. Superman: Dawn of Justice‘in üç ana karakterini ne kadar ve ne kadar yanlış anladığını. Bu ikincisi, benim için geri dönülemez bir noktaya geldi. Ve dürüst olmak gerekirse, filmle ikinci defa hesaplaşmama sebep oldu. Sonu hiç de film adına hayırlı olmayan bir biçimde hem de. Zira kendi kafamda kurguladığım, “Filmin Batman ve Superman’in birbirleriyle olan anlaşmazlıklarını işlediği kısım gayet iyi, sonra anne kaçırılınca bozuyor” argümanı bir anda balon oldu, boşaldı, havaya doğru süzüldü gitti. Karşımda bu anlaşmazlığın, ana husus olmamasına rağmen kusursuzca kurgulandığı, benzer argümanların tümüne yayıldığı muazzam bir kitap varken, dayanması da beklenemezdi zaten.

Müsaadeniz varsa, kitabın içerisinden alıntılarla, tane tane anlatayım.

 

1. “Her biri kendi zamanında, kendi cinsinin en saf örnekleriydiler. Biri, insan dirayeti ve hırsının zirvesiydi. Diğeri, uhrevi gücün doruğu.”

01 The DArk Knight Returns

Spectre’ın söylediği bu söz, Batman ve Superman için dile getiriliyor. Bu esnada Alex Ross iki karakterin de ilk sayılarının kapaklarını, Spectre’ın tiradının arkasına muazzam yerleştiriyor bu arada, ince detay, ama okurken dev ihya ediyor. Fakat asıl büyüleyici kısım, bu cümlenin neredeyse tek başına neden DC Comics’in özellikle iki karakter üzerinden ilerlediğini, anlatıldığını, yansıtıldığını muhteşem bir zarafetle veriyor olması. Dawn of Justice, bu sularda yüzmeyi deniyor; ama özellikle gelecek bir evreni bu iki karakterin sırtına inşa edecek olmasına rağmen; bu sembolizmi, bu ikiliği, bu dualiteyi somut bir şekilde sunamıyor karşımıza. Dolayısıyla, Dawn of Justice, Kingdom Come’ın ustalıkla sunduğu o fani insanlar ve tanrıların mücadelesi hikayesine girecekmiş gibi yapıp, tam göğüsleme cesaretini göstermediğinden; sadece çok daha olgun abisine özenip, ancak dışarıdan sakil gözükebilen küçük kardeş olabiliyor.

 

2. “Bana işlerin buraya geleceğini asla hayal etmediğini mi söylemeye çalışıyorsun? Bir savaşın en hayırlısı olabileceğini hiç düşündün mü? İnsanlığın tek şansının, süperinsanların birbirlerini yutmak olabileceğini düşündün mü hiç?

02 Batman Superman

Bunu Batman, Superman’e söylüyor. Kingdom Come’ın Batman‘e biçtiği muazzam payenin örneklerinden biri, ve Batcave içerisinde Superman ile yaşadığı ikinci yüzleşme. Bu replik, Batman’i net bir şekilde insanlığın tarafında konuşlandırmakla kalmıyor; aynı zamanda Superman’in meta-insanların nasıl bir şiddet tırmandırmasına sebep olabileceklerine dair yaşadığı kör naifliğe karşı, Batman’in aşağı yukarı her zaman haklı çıkan karamsarlığını da ortaya koyuyor. Film Superman’in bu optimizmi, bu inancı ve güvenini hiç vermiyor, veremiyor, vermeye tenezzül de etmiyor. Batman’in karamsarlığı ve paranoyasını ise yansıtıyor, ama orada da şöyle bir problem var…

3. “Bu dünyada herkesten daha çok, Batman’den diğer her şeyi kazıyıp attığında, en nihayetinde kimsenin öldüğünü görmek istemeyen biri kalır karşında.”

03 Kingdom Come

İlk fragmanlarda Batman’in Batplane ile binaya sıktığını gördüğümüzde, ben “Batman öldürürse, benim için Batman olmaz” demiştim. Biraz beylik bir laftı ve dürüst olmak gerekirse Ben Affleck’in muhteşem performansına kıyamadığımdan, tekrar arkasında duracak değilim. Ama şunu söylemekten de çekinmiyorum: Filmin öldüren bir Batman tasvirinde ciddi problemler var. Ve bunların her biri, Kingdom Come’da Superman’in Batman’e söylediği şey içinde kristalize oluyorlar. Çünkü aynı nefeste yine Kal-El’in Bruce’a söylediği gibi, metodları ve kişilikleri bu denli farklı olan iki karakteri bir arada tutan şey bu. Bu ortak nokta. Annelerinin adı değil yani. İki karakterin de, olaylara bu kadar farklı yaklaşmalarına rağmen bu kadar yakın olabilmelerinin anahtarı, ikisinin de günün sonunda yaşamın tarafında olmalarından kaynaklanıyor. DCEU, bu mesajı verebileceği bir geleceği; iki filmindeki “havalı” bir iki sahneyle yaktı şimdiden.

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.