10 aydır basılı şekilde hayatımızda olan Yabani’nin yaptıklarını, içerdiklerini, amaçladıklarını sizlere birçok yazıda anlatmaya çalıştık. Ama 10. sayı hatrına bir kez daha  dil dökmekten zarar gelmez: Yabani, Türkiye’de çizgi roman kültürünün sadece azınlığın tüketiminden ibaret olmadığını; aynı zamanda sayıca daha da az ama ters orantıda tutkulu sanatçılar tarafından da üretilmeye çalışıldığını bize anlatmak istedi. Dergi yola çıkarken usta ya da amatör, çizgi romana gönül vermiş sanatçıların vitrinlerin ön safında gözükmesini amaçlıyordu. Elbette nihai hedefte ise takdir toplayacak çizgi romanlar ve hikayeler eşliğinde unutulmaz bir dergi olmak vardı. Dergiye babalık, annelik, ağabeylik ve canı sıkıldığı anlarda kayınçoluk yapan Devrim Kunter ile saz arkadaşları bu güzel niyetlerle ilk sayılarını gönderdiler basıma.

Yabani, hedeflerini vurmak konusunda da en az buna niyetlendiği kadar başarılı bir iş çıkardı bugüne kadar: 10 ayda 79 yazar ve çizerin omuz desteğiyle dolu dolu sayılar çıkarıp yenilikçi şeyleri denemekten korkmayan insanlara, ülkelerinde çizgi roman kültürünün üretim halinde var olduğunu ispatlandı; 10 sayıda onlarca çizgi roman ve hikaye okuyucularla buluşturuldu ve bunların bir kısmı bizim de eleştirilerimize maruz kalmış olsa da genele bakıldığında yüz ağartıcı bir portre ortaya kondu. Doğrusunu isterseniz bugün incelemek için topladığımız 10. sayı o güzel portreye ziyadesiyle artı puan kattı. Yabani bu ay; onuncu ayını kutlamak, bu işin arkasındakilerin nelerle piştiğini göstermek ve belki ama belki, eğer kötü ihtimal gerçekleşirse eksik hissedilmesin diye bir nebze veda etmek amacıyla klasiklerin yorumlamalarından ve esinlenmelerinden oluşan 68 sayfalık ciltli kuşe kağıtta Klasikler Özel Sayısı’nı çıkardı.

Screenshot_2017-03-31-14-06-30_1

Evet, orada bir yerde veda dedim. Üzülerek söylüyorum ki onuncu sayı Yabani’nin son basılı sayısı olabilir. Merak etmeyin, 79 sanatçıdan hiçbiri sektöre küsüp Olimpos sahiline falan yerleşmedi. (Zaten Olimpos çok bozdu di mi Teomancım?) Devrim Abi’nin bizi başka dergilerle aldattığı falan da yok. Yalnızca basılı yayının hızla kan kaybetmesinin kurbanlarından biri olma ihtimali var Yabani’nin. Şimdilik kesin bir şey söyleyemiyoruz. Ama derginin devamlılığı muallakta diye kaymak gibi sayının incelemesini boşlayacak değiliz. Sadece; Lovecraft, Poe, Tolkien gibi üstatların eserlerini uyarlamaları üzerinden eleştiremeyeceğimiz için bu ayki eserlerin hikayelerini detayıyla incelemeyeceğiz.

Sayıyı yorumlamaya küçük bir anıyla başlamak istiyorum izninizle: Ben yaklaşık 2 haftadır Kanada’nın Toronto şehrindeyim, bir süre daha da buralarda olacağım. Tahmin edersiniz ki bir süre kalıcı olduğum bir şehirde ilk bakındığım şeylerden biri de geek dükkanlar oldu. Umduğum gibi köklü çizgi roman dükkanlarıyla henüz karşılaşamasam da işlerinde samimi olan birçok yer keşfettim. Bunlardan birini ziyaret ettiğim sırada çantamda Yabani’nin onuncusu sayısı vardı ve -ne yalan söyleyeyim- belki biri gelir sorar da muhabbet olur diye dergiyi çıkarıp koltuk altıma koydum. Tepki tahmin ettiğimden çok daha hızlı oldu, dergiyi çıkardıktan saniyeler sonra mekanın görevlilerinden biri geldi ve Edgar Alan Poe ve Kuzgun’lu kapağı çok ilginç bulduğunu, dergiyi daha önce görmediğini, sorun olmayacaksa bakmak istediğini söyledi. Tabii ben dergiyi uzattıktan sonra Türkçe’ye anlamaz bakışlar attı ama Yabani’yi kısaca anlatıp bu sayının formatını gösterince epey hoşuna gitti. Hatta bu sırf bu konsepte yönelik bir dergi olsa seve seve alacağını söyledi. Anlatmaya çalışıyorum ki Yabani’ye olan sempatimiz yalnızca yerli oluşundan kaynaklanmıyor. Ortada gerçekten ilgi çekici bir eser var.

16996524_1838629523066617_154976873950544590_n
Eh, artık içeriğe geçsek iyi olacak. Başlangıcı da gotik edebiyatın soylularından H.P. Lovecraft’ın Chutullu’nun Çağrısı eseri ile yapalım: Eser, Ömer Tunç’un çizimi ile harika bir kombinasyon oluşturmuş. Özellikle renk tonları hikayenin hissettirdiği o ıslak karanlığı görselleştirebilmiş. Anlatımın parşömenden okunuyor gibi oluşu da Chutullu’nun gizemine yakışır bir tercih olmuş. Sadece, hikayenin detaylarını aktarabilecek kadar sayfa ayrılsaydı diyebilirim ama tamam 68 sayfa Yabani bulmuşken görgüsüzlük yapmayacağım.

Chutullu’nun Çağrısı’ndaki metin ve çizim uyumunu yakalayamayan Kuzgun’dan bahsedelim şimdi de. Edgar Alan Poe en sevdiğim edebiyat ustalarından biri olduğu için kapakta kendisini ve beraber ünlendiği Kuzgun’u gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Ancak Hakan Duman’ın görsel yorumu beni o kadar heyecanlandıramadı. Söz konusu Kuzgun hatta genel olarak Edgar A. Poe olduğunda görsel yorumun sanatçının melankolik tavrına uygun şekilde daha soyut çizgiler taşıyor olmasını beklerdim.

hjk
Orhan Mert’in Franz Kafka’nın en meşhur eseri Dönüşüm’e yaptığı yoruma karşı hislerim biraz karışık. Kişisel olarak çok keyif aldığım bir çalışmaydı. Dönüşüm’ü bir Zip dosyası halinde tekrar okumuş gibi hissettim desem abartmış sayılmam. Çizimler tekrar tekrar baktığım, daha da önemlisi Dönüşüm yanımda zikredildiğinde kafamda canlanacak cinsten. Ancak ve ancak, objektif bir yaklaşımda bulunmak gerekirse ki gerekiyor; Orhan Mert’in yorumu Dönüşüm kitabını okumayan Yabani okurları için hiçbir şey ifade etmiyor. Belki kısmen yer verilen cümleler bütün halinde kullanılsaydı bunun önüne geçilebilirdi. Gerçi o zaman da yazılar, görselin olay örgüsünde nereye ait olduğunu gösteren ipuçları olmaktan çıkardı ki bu da o Zip dosyası hissine zarar verebilirdi. Kusura bakmayın arkadaşlar, Dönüşüm’ü okumadıysanız o sizin ayıbınız diyerek bu çelişkiye son vereceğim.

Sayının üçüncü çizgi romanı İstif, Tolkien’e ait bir şiirin Gökhan Gültekin tarafından uyarlanması. Doğrusu Gültekin’in çizimlerini genel bakışla başarılı bulsam da bana pek hitap etmezler. Ama çizim tarzını İstif’in o canlı renk tasvirlerine çok uygun buldum. Ayrıca İstif okumadığım ya da okuduğumu hatırlamadığım bir Tolkien şiiriydi. Bu yüzden daha bir keyifle okudum eseri.
Adsız
Beyaz Lale hakkında travmatik bir anım var hatta sadece Beyaz Lale de değil… Durun anlayacaksınız. Daha dördüncü sınıfta bir çocuk düşünün, elindeki kitabı bitirmiş ve okul kütüphanesinden kitap alacak. Bu çocuk gidiyor ve Falaka’dan tanıdığı Ömer Seyfettin’in hikaye kitabını alıp okumaya başlıyor. Okuduğu hikayeler sırasıyla: Beyaz Lale, Diyet, Namus. Yani sırasıyla nekrofili, kol koparma, dokuz kişinin köpek çiftleşmesi nedeniyle katledilişi. İşte o çocuk benim. Şimdi de Beyaz Lale’yi bu kadar başarılı ve Ömer Seyfettin’in o derin betimlemelerini hatırlatıcı şekilde çizdiği için Devrim Kunter’e minnettarım.Çok sağ ol Devrim Abi(!)

Hikayelere dil uzatmayacağız demiştik ama bu sayıda iki de özgün çizgi roman var. Lafımız bunlar için geçerli değil. Gerçi ikisi de pek dil uzatılacak çizgi romanlar değil. Bunlardan ilki Göktuğ Canbaba’nın yazıp Eren Arık’ın çizdiği Ünlü Yazarların Kesilmiş Elleri. Canbaba bu eserde çoğu yazarın yaşadığı yazamama sendromunu fantastik bir hikayeyle dışa vurmuş. Okurken yazarın gerçek hislerinden kopup oluşan bir hikayeye baktığınızı anlıyorsunuz. Hatta yanılmıyorsam Eren Arık ana karakteri Canbaba’dan modelleyerek oluşturmuş ve eseri çok daha kişisel bir hale getirmiş. Bu hoş detayın yanında Arık’ın tarzı da çok hoşuma gitti. Özellikle Ferit’le gerçekleşen diyaloğun resmedilişi ve cadıyı gördüğümüz ilk panel favorim oldu. Arık ve Canbaba’nın Yabani içinde ya da dışında başka işlerde de çalışmasını umuyorum.

Sayıda yer alan son eser bütün sayıdaki tanıdık tek çizgi roman, Dr. Frankenstein. Devrim Kunter’in yarattığı karakteri çok sevdiğimi ve Yabani için muhteşem bir maskot olduğunu belirtmiştim. Fikrim hakkında onu daha çok benimsemem dışında bir değişiklik yok. Çizgi romanın bu sayısıyla ilgili en hoşuma giden şey ise farklı tarzlara sahip iki çizerin kullanılış şekli oldu: Bora Örçal’ın gizeme ve entrikaya çok yakışan kalemi Dr. Frankenstein’ı harika yansıtmış; İkinci kısımda ise Özgür Yıldırım’ın karizmatik ve aksiyona daha uygun çizimi Doktor Hyde’ın dönüşünü harika hale getirmiş.

Sayıda yer alan illüstrasyonlar sayıları nedeniyle tek tek söz etmem zor ama Discworld, Pamuk Prenses ve Kırmızı Başlıklı kız çalışmalarına hayran kaldığımı; John Carter’ın ise zayıf bulduğum tek çalışma olduğunu söyleyebilirim.

Screenshot_2017-03-31-14-06-37_1

Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.