Burada yazmaya yeni başladım. Bu yüzden de aklımda sürekli ne yazsam ilgi görür, ne yazılmasına ihtiyaç var gibisinden sorular dönüyor. Geekyapar! yazarları arasında benden başka Doctor Who izleyicisi olmadığından, bir Doctor Who bölüm incelemesi aklımdaki sorulara alternatif bir yanıt olarak duruyordu. Ama Doctor Who çok kemik bir kitleye sahip olduğundan ve yanlış yorumlamak da hiç zor olmadığından Doctor Who incelemesi yapmak çok büyük bir lokmayı ısırmak gibi geldi. Ben bu çelişkide takılıp kalmışken Doctor Who, 9. sezon açılışını yapalı 1 ay oldu ve 4. bölümü geride bıraktı. Geride bırakılan bu bölüm de beni çelişkiden kurtardı ve klavye başına oturttu. Şimdi sanmayın ki bu izlediğimiz bölüm çok güzeldi, beni büyüledi ve yazmaya zorladı. Hayır, aksine ben bölümü beğenmedim. Bir kaç kelam etmek istemem de bundandır.

WhoBar640

Sezonu yazmaya çeyreğinden dalış yaptığım için biraz sezonun genelinden bahsedeyim. Geçen sezonda alışamadığım Capaldi bu sezon daha ilk sahnelerinden -yüzünü her ne kadar ancak bölüm ortasında adam gibi görsek de- evimin doktoru olmayı başardı. Yani hiç bir şey yapmasa da Ortaçağ’da balta düellosuna tank üzerinde gitar solo atarak girmesi yeterdi. Yok, bir daha söylemem lazım: Adam Orta Çağ’da tank üstünde elektro gitar çaldı!
p032kzjr

Şakası ve çok havalı olması bir yana o sahne cidden beni benden aldı. Çünkü o sahnede 12’nin içinde tüm Doktor jenerasyonlarının hakkını veren o çılgın Zaman Lordu’nu gördüm. Bölümün sonrası da ilk sahnelerini aratmadı. Doktor elindeki silahı sübyan Davros’a tutup Exterminate dediğinde teori çarklarımız çalışmaya başladı ve ilk bölümün devamı niteliğindeki 2. bölüm sonuna kadar hiç durmadı. Çarklar durup biz whovianlar ihya olduğumuzdaysa geriye, harika bir Master jenerasyonu olan Missy ve buram buram nostalji ve nefret kokan Davros’un bıraktığı güzel izlenim kaldı. Tabii bu izlenimler, hala bir “companion” için fazla başına buyruk ve ciddiye alınan, tripli Clara’nın ve sonik gözlük saçmalığının üzerini örtemedi.

Peki ben ilk iki bölümü sevmişken ne oldu da 4. bölümü hiç beğenmedim? Açıklayayım: Doctor Who anladığımız üzere bu sezonu ikili bölümler halinde tamamlayacak. Bu sistem ilk iki bölüm gibi merak unsuru yarattığında çok güzel olabilir. Ama 3. bölümün sonu gibi gedikli Doctor Who izleyicilerinin arkadaşlarına gidip, “ya abi işte Doktor gidecek şunu yapacak“, diyebileceği kadar basit tasarlanırsa 4. bölümde olduğu gibi ortaya sıkıcı bir bölüm çıkar. Sıralamak üzere olduğum diğer hataları da kabak gibi açıkta bırakır. Mesela, Doktor zaten öncekilere göre daha kasvetli bir Doktor’ken bu adama her bölüm öldüm ölecem endişesi katmak, Clara’nın koca çenesini açıp, Doktor’a “ölemezsin çünkü ben diyorum” nutuğu çektirmek niye? Evet, karanlık bir Doktor yaratma çabasını anlayıp, takdir ediyorum. Ama Doktor ne zamandan beri ölmeyi bu kadar dert ediyor da yazarlar karanık havayı Doktor’un ölme ihtimali üzerinden veriyorlar? Üstüne yetmezmiş gibi bölüm sonunda “İşte kahraman!” dememiz için Doktor’un ölümden kaçışını, Clara’yı ve evreni kurtarma amaçlı olmasına bağlıyorlar. Bu biraz daha devam ederse tepki aldıkları tek izleyicinin ben olmayacağıma eminim.

maxresdefault-1

Bölümün başında Doktor ortaya Bootstrap Paradoksu’nu attığında galiba kafalar karışacak diye düşünsem de bölüm sonunda bunun da boş olduğunu fark ettim. Hatta bu kurgu kendi kendini boşa çıkardı. Çünkü Doktor çıkıp kendi içinde bulunduğu durumu özetleyen bir paradoks ortaya attığında bölümün bu paradoksu takip edeceğini anlamam ve finali kafamda kurmam zor olmadı. Kısaca girişte yaratılan gizem, anlamsız yere beklenti yaratmaktan başka işe yaramadı. Doctor Who’da paradoks denirse çok daha farklı şeyler beklersiniz. Bkz. Pandora Opens. Ben bu bölümden kurgu anlamında elim boş döndüm.

Tamam, kurguyu bir kenara bırakalım. Hayaletlerin çok beğendiğim makyajlarıyla, biraz ucuz olsa da, bu Doctor Who’nun tarzı olduğundan şikayet edemeyeceğimiz Fisher King kostümüyle seyir zevkini yükselten unsurlara sahip olan bu bölümü baltalayan bir şey daha var ki affetmesi çok güç: Oyunculuk. Tabii burada bahsedilen Capaldi ve ya Coleman’nın oyunculuğu değil. Onlar kendilerini benim dil süremeyeceğim kadar kanıtladılar. Ama yan karakterlerin oyunculuğunu kurtaracak kadar iyi bir ana karakter bulamazsınız. GoT’dan Thoros olarak tanıdığımız Paul Kaye’in karakteri Prentis hariç, başta O’Donnell ve Bennett karakterlerinin oyuncularının performansları gelmek üzere, tüm performanslar fiyaskoydu. Ne O’Donnell’in ölümüne inanabildim, ne Bennett’in üzüntüsüne, ne de Lunn’ın aşkına.

Benim onca yergime rağmen, sezon için ümitsizliğe kapılmanın anlamı yok. Zira sonraki bölüm Girl Who Died’ın fragmanından anlaşılacağı üzere bölüm tam Doctor Who stili olacak ki bu kurgu için ümit demek ve Massie Williams’ın diziye dahil olduğu bölüm olacak ki bu oyunculuk için hazine demek. Before the Flood bölümüyle ilgili söylediklerime gelecek itirazlar şimdiden kulağıma geliyor gibi. Sonuçta bölüm IGN US’den 9 puanla “Amazing” yorumu almış, daha bir çok sitede de kafa karıştırıcı, dahice, gerilim dozu yüksek gibi sıfatlara uygun görülmüş.

Eee, sizin yorumlarınız ne geekler?

Author

Lord olmak için yola çıkan gariban geek kendini bir anda yazar olarak buldu. Geek kültürüyle küçük şakalaşmalarını, sinemayla flörtlerini yazıya dökmek için burada. Muhitte Geek_Lord olarak bulabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.