Takip ediyorsanız, görüyorsunuzdur; Amerika Birleşik Devletleri’nde şu sıralar 2016 ön seçimleri yaşanıyor. Barack Obama Oval Ofis’te 8 yılın ardından, koltuğu yeni birine devredecek. Demokratlar tarafında ciddi bir yarış var. Hilary Clinton uzunca bir süre bu yarışı önde götürdü, ama progresif sosyal demokrat Bernie Sanders, ana akım medyadan sıfır destek almasına rağmen son 6 ön seçimi aldı, bugün gerçekleşecek Wisconsin ön seçiminde de favori gösteriliyor.
Cumhuriyetçiler tarafında da hummalı bir yarış var. Marco Rubio, Ben Carson, Carly Fiorina gibi adaylar azalarak tükendiler. Üçüncü aday John Kasich de bir süre sonra havlu atacak, piyasa Ted Cruz ve Donald Trump ikilisine kalacak gibi gözüküyor. Donald Trump an itibariyle salt çoğunlukla değil, ama popüler çoğunlukla üç adayın önünde. Cruz ile başabaş kalırsa sonuçlar ne olur bilinmiyor; ama baştan net söyleyelim, bütün anketler, Trump hangi adayın karşısına çıkarsa çıksın, Demokratlara karşı ağır bir yenilgi alacağını gösteriyor. Özellikle Bernie Sanders’a denk gelirse, anketlerdeki farklar çift haneli.
Ama Trump’ı izlemek, bir noktada, bir Türkiye vatandaşı olarak sizin de hoşunuza gidiyor olmalı. Çünkü az çok ortalama bir Amerikalı’nın yaşadıklarını biz de yaşadık aslında. Trump’ın kazanma ihtimali, şu anki anketlerde düşük gözükse de, biz biraz beyin jimnastiği yapalım; varsa okuyan Amerikan vatandaşlarına da buradan olacaklara dair tavsiyeler verelim istedik. Zira, yani, bize çok tanıdık bir süreç yahu bu…
Buyurun, Donald Trump seçilirse, ortalama bir Amerikalı’nın tecrübe edebileceği 8 tanıdık süreç.
1. İnkar
Bu süreç, mevzubahis lider seçildikten sonraki ilk sene içerisinde yaşanır. Kilit cümlesi, “Valla benim tanıdığım kimse Trump’a oy vermedi, nasıl seçildi anlamadım“dır. Zira bu bir yıl içerisinde, içten içe Trump’ı beğenen insanlar, önceki politik iklimden dolayı bunu dile getirmekten çekinmişlerdir. Ortamlarda “Ben oy kullanmadım yea” der, geçerler. Kim bilecek? Ortalama bir Amerikalı, bu sorunun cevabını bulamadığı için, işi “Kesin sonuçlara şaibe karıştırdı, meymenetsiz herif” diyerek geçiştirir.
2. Tespit
İnkar süreci bittikten sonra, tespit süreci başlar. Bu genelde on ikinci ayla, on sekizinci ay arasında yaşanır. Bu altı aylık periyotta, mevzubahis liderin iktidarı altında geçen bir seneyle rahatlamış kişiler, olaylara belli başlı tepkiler vermeye başlamışlardır. Medya bir süre “Oha lan, ne dedi, Kansas’lı çiftçiye baya ‘Take your mother and leave’ denir mi yuh?” veya “Neymiş neymiş, ne little ship’i lan?” gibi tepkilerle baskı yapar, bu baskı lideri yıldırmaz, takipçileri de küçük küçük çıkıp “Ne var kardeşim, ben beğeniyorum bazı dediklerini” demeye başlar. İlk işaretlenmeler yapılmıştır.
3. İç Mihraklardan Destek Beklentisi
Amerika’da “Ordu göreve” gibi bir mantık olmadığından, bu noktada tecrübelerimiz ayrışıyor. Ama illa ki orada da Demokratlar ve ılımlılar, ellerine ABD bayraklarını alıp, Times meydanında protesto yapacak, ve illa ki bir iç mihraktan destek bekleyeceklerdir. Amerika için bu Cumhuriyetçi Parti’nin kendisi olabilir. John McCain, Lindsey Graham, Susan Collins gibi ılımlı Cumhuriyetçiler’in bir tepki vermesini, içeriden Trump’ı indirmelerini bekleyebilirler. Avuçlarını yalayacaklardır. Ok yaydan çıkmıştır artık.
4. Dış Mihraklardan Ayıplama Beklentisi
İşte bu noktada, “Ele güne rezil ettin bizi, görüyor musun” baskısıyla bir ar damarı aranacaktır. Bu da kuvvetle muhtemel ikinci yıl ile birlikte başlar. Mesela atıyorum, Justin Trudeau gelir, Trump’la çak yapmaz, ya da ne bileyim, Merkel masada karşısına değil de sağına falan oturtur, Cameron iki eleştirel laf eder… Köşe yazarları “rezil olduk efendiler” derler, misafirliklerde Trump’a oy verenler “Bak n’aptı, görüyor musun n’aptı seninki?” diye haşlanır. Ama onların umurunda olmaz, çünkü yavaş yavaş destekleyen taraf “Çekemeyen anten taksın, büyümemizi kıskanıyorlar” kıvamına gelmiştir. Dış mihrakların da bir tarafında değildir zaten afedersiniz.