5. Sinirli Kabulleniş

05

Bu saatten sonra Trump’a oy vermeyen ortalama Amerikalı için kabulleniş dönemi başlar. Üçüncü sene başlayan bu kabulleniş, statükonun değişmiş olduğunu fark ederek start alacaktır. Artık politik olarak doğrucu olmayan spastik söylemlere kimse tepki vermemektedir. Seçim öncesi “Meksika’ya duvar öreceğim, tecavüzcü falan geliyor” deyişi olay olan Trump, “Benim için afedersiniz Meksikalı dediler” deyince, kimse şaşırmaz. Bu statüko değişikliği, Trump ikinci dönemine seçilince perçinlenir. Ortalama Amerikalı azınlıkta olduğunu kabullenmelidir artık.

 

6. İsyan

06

Ama işte kabullenmez. Trump muhtemelen ikinci döneminin verdiği rahatlıkla, “Central Park’a kompleks yapacağım, içinde Trump AVM, Trump Residence, Trump Kilisesi, Trump Müzesi ya da yok yok, AVM ihtiyacı yok aslında Trump Otel yapmak lazım” gibi bir karar alacak, bu kararı protesto etmeye çalışan gençlerin üzerine New York’ta biber sıkılacak, çadırlar yakılacak, akabinde de olaylar Boston, Los Angeles, Chicago gibi şehirlere yayılacaktır. “Abi 29. Amendment’a göre 48 saat daha protesto edersek, Trump istifa etmek zorundaymış” diye birbirini avutanlar olacak, bir kesim de “Washington DC belediye binasının önündeki fışkiyeyi kırdılar, hayvanlar” diye eylemcilere kızacaktır. Bu da, şuna yol açacaktır.

 

7. Yabancılaşma

07

Ortalama bir Amerikalı, artık toplumun belirli bir yarısından iyice koptuğunu bu aralar kabullenir. Trump o sırada eylemi “Meksika lobisi” diye bir şeye bağlar, sonra Trump’ın “Don, Don, bak Ivanka’yı yolladım, o anlatacak, sıfırlayın her şeyi” dedikleri kayıtlar falan çıkar ama ülke karışmaz, çünkü artık ülkenin karışacak cılkı kalmamıştır. Zaten işte o sırada New York Times’ın editörü falan hapse alınmıştır, medya tırsar bilmemne… Ortalama bir Amerikalı, kendini bir anda memleketine kopuk hissederken bulur. Sonra da…

 

8. Kanada’ya Toplu İltica Planları

08

Amerika’daki “Kanada’ya nasıl göçerim?” Google aramaları artar. Kanada sınırları kapatır, Amerikalılar, “Lan Meksika da olabilir aslında?” falan demeye başlarlar, “Ya hacı en olmadı Avrupa, master ayağına gidip kapağı mı atsak?” gibi geyikler döner, “Abi Mercedes’te falan işe gir, belki Almanya’ya yollar” gibi gerekçeler ön plana çıkar, “Abi ben yarın öbür gün gidersek kolaylık olsun diye çocuğun ismini Hans koydum” sözleri dolaşır…

İşin doğrusu, Amerika’nın politik sistemi birbirini kontrol altında ve dengede tutan onlarca mekanizmanın sırt sırta dayanmasıyla yürüdüğü için, bunların hiçbiri olmaz aslında. Başkan Senato ve Meclis olmadan karar veremez, Senato ve Meclis Yüce Divan tarafından denetlenir, Yüce Divan üyelerini de Başkan aday gösterir. Yüce Divan ömürlüktür, ama Başkan’lık sekiz sene ile sınırlıdır, Senato ve Meclis’te de devamlı iki senede bir, farklı pozisyonlar için seçim yapılır. Meclis üyeleri kısa, Senato üyeleri uzun kalır. Yani halk, sevmediği partiyi cezalandırmak için sık fırsat bulundurur elinde, ama uzun süreli politik icraatin de önü kesilmez.  Kendi kendini, kimse cıvıyıp gücün bokunu çıkarmasın diye kurtaran bir sistem yani. E anayasan Aydınlanma Dönemi düşünürleri tarafından yazılınca öyle oluyor biraz. Senin anayasanı asker yazınca da, ancak oturup, “Hehe, Trump seçilirse şöyle olabilir” diye hiç de öyle olmayacak bir yazı yazabiliyorsun güzel ve yalnız memleketinde…

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.