Merhaba dostlar! Silmarillion Antolojisi serimizin yeni yazısına hoş geldiniz! Bu yazı bir miktar duygusal ve önemli benim için zira bu yazı ile beraber Tolkien geekliğini dibine kadar yaşadığımız Silmarillion yolculuğumuzun birinci yılını devirmiş oluyoruz. Silmarillion Antolojisi artık bir yaşında, kocaman oldu!
Balkon konuşması yaparcasına küçük küçük mutluluk çığlıklarımı sonraya saklıyorum, bugünkü yazımızın konusundan bahsetmek için kolları sıvıyorum izninizle. Bir önceki yazıda Ñoldor’un ilk yüce kralı olan Finwë’yi anlatmıştım, bu yazıda da biraz onun ilk ve en sevdiği oğlu Fëanor’un yaratımı olan Silmarillerden bahsedeceğim ve Melkor’un Silmariller için yaptığı fesatlıklara ufak bir giriş yapacağım. Bu kitapta geçen olayların kalbinde Silmariller olduğunu kitabın daha başlığından anlıyoruz, peki neymiş bu Silmariller, ne değilmiş? Elfler için bir power-up görevi mi görüyor yoksa sadece parıldayan küçük mücevherlerden mi ibaret? Koskoca karanlık lord Melkor, neden bu parlak taşların peşinden gidiyor?
Finwë ve Míriel’in tek oğlu Fëanor’un usta ellerinden çıkan Silmariller, en kısa tanımıyla üç tane değerli taş esasında. Öylesine yalnızca değerli taşlar değiller bunlar zira Silmariller, Morgoth’un bile peşine düşeceği kadar güzel ve parlak taşlar. Eh peki o zaman, madem karanlık lordu bile peşinden sürükleyen bu taşlar bir elfin elinden çıkmış, madem herkes bu taşların peşinde, o halde neden herkes yalnızca Silmarilleri istiyor da bir başkası da aynı parlak taşlardan yaratmıyor?
Çünkü Silmariller, yine Fëanor tarafından icat edilmiş bir kristal olan silima isimli maddeden yapılmışlar. Silima’nın nasıl yaratıldığını bilen tek kişi de Fëanor’un ta kendisi ve onun bu bilgiyi başkalarına vermeye pek niyeti yok gibi. Öyle alelade maddelerden bahsetmiyoruz, Silmariller ışıklarını şurada bahsettiğim Valinor’un İki Ağacı’ndan alıyor. Fëanor’dan başka kimse Silmarillere denk taşlar yaratamıyor. Manwë’nin eşi, Yıldızların Hanımı Varda (kendisinden şurada bahsettim), zamanında Silmarilleri büyülüyor; öyle ki hiçbir şeytani veya ölümlü el zarar görmeden Silmarillere dokunamıyor. Bütün bunlar, Silmarilleri değerli kılıyor.
Fëanor neden yenisini yaratmıyor da onlar için elfler arasında katliam yapacak kadar çıldırıyor? Çünkü bir daha öyle bir şey yaratamıyor. Fëanor, Silmarilleri yaparken bütün kalbiyle bu işe kendini veriyor. Bir daha olmuyor işte. Küçük ve tatlı bir bilgi de iliştireyim: Bitmemiş Öyküler’e göre (yani bunu bir söylenti olarak ele alıyoruz esasında) Fëanor, Silmarillerin ağaçların ışığını yansıtması fikrine Galadriel’in saçı sayesinde kapılıyor. Bunu Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden hatırlarsınız, Galadriel’in saçları altın ve gümüş parlar- Hatta Gimli, Galadriel’den kendisine saçından birkaç tutam vermesini bile ister. Gimli’den önce Fëanor görmüştür Galadriel’in saçını, Gimli gibi o da Galadriel’den bir tutam saç rica eder hatta. Galadriel, saçlarından birkaç teli Fëanor’a değil, Gimli’ye vermiştir. Bu son bilgi biraz ekstra oldu ama siz de anlayın beni, konumuz Silmarillion, duramıyorum işte.
Ne diyorduk? Evet, Silmariller böyle değerli taşlar işte. Peki Silmariller, hikâyemizin neresinde ortaya çıkıyorlar? Haydi anlatalım, kitaba dönelim. Melkor en son zincirlenmişti, hatırladınız mı? Üç çağ boyunca Mandos’ta Angainor ile zincirlenmiş bir şekilde hapsedilmiş olan Melkor, esir düştüğü süre boyunca uslu duruyor. Gerçekten uslu duruyor, öyle ki Valar zaman zaman kendisinden tavsiye alıp iyi sonuçlar da elde ediyor. Durum böyle olunca Manwë, Melkor’un artık iyileştiğine kanaat getiriyor. Tertemiz kalpli Manwë ne kötülüğe sahiptir ne de kötülüğün ne olduğunu bilir. Böylece iyi olduğu düşünülen Melkor bir kez daha Manwë’nin huzuruna getiriliyor.
Onların ihtişamına ve saadetine baktı, baktı ve kıskançlık kalbinde yer etti. Kudretlilerin ayakları dibinde oturan Ilúvatar Çocukları’na baktı bu kez ve içi nefretle doldu; parlak mücevherlere kaydı gözü ve onlara sahip olma hırsı doğdu yüreğinde ama düşüncelerini gizledi ve intikamını başka bahara bıraktı.
J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal
Melkor, öylesine ikna edici bir özür diliyor ki Nienna onun yakarışlarını destekliyor. Sonucunda Manwë onu affediyor. Valar’ın kararıyla Melkor’un önce yalnızca Valmar sınırları içinde yaşamasına hükmediliyor, sonrasında da affedilerek bu sınırlar kaldırılıyor. Eh tabii ki bu demek değildir ki bütün Valar Melkor’u affetti, hayır, Ulmo da Tulkas da Melkor’un iyileştiğine inanmıyor. Buna rağmen Manwë’ye itiraz da edemiyorlar, onları da anlamak lazım.
Hala göz hapsinde olan Melkor, elflerden yavaş yavaş nefret etmeye başlıyor. Kendisinin bu hallere düşmesinin, Valar’ın da böylesine ihtişamlı bir hayat sürüyor olmasının sebebi olarak onları görüyor. Melkor’un kalbine kıskançlık hakim anlayacağınız, hatta Tolkien’in kendi sözleriyle: “Sevgi denen şey onun yüreğinden ilelebet çıkıp gidiyor.” Melkor bir şekilde zamanla elflerin güvenini kazanıyor. Özellikle Ñoldor halkı ondan çok etkileniyor zira Melkor gerçekten onlardan çok daha fazla bilgiye sahip ve Ñoldor halkı diğerlerine kıyasla daha araştırmacı, daha meraklı bir halk. Yani ondan öğrenebilecekleri çok şey var, bilgiye de hayır diyemiyorlar. Kendisini dinleyip ciddiye aldıklarını fark edince Melkor, yavaşça onları zehirlemeye başlıyor. Bu sırada Fëanor, Melkor’dan ölesiye nefret ediyor.
Melkor sonradan, Fëanor’un kendisinden gizlice pek çok şey öğrendiğini yaydı etrafa ama aslında hırsı ve hasedi yalan söyletiyordu ona çünkü Eldalië içinde hiçbiri ona Morgoth adını vermiş olan Finwë’nin oğlu Fëanor kadar nefret etmemişti ondan. Fëanor, Melkor’un, Valar’ın başına ördüğü kötülük ağlarına tutulmuş olmasına rağmen ne onunla yarenlik etti ne de bir kez bile öğüdünü aldı. Çünkü Fëanor’a yol gösteren yalnızca kalbinde yanıp duran ateşti.
J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal
Fëanor da Silmarilleri bu dönem yapıyor işte. Valinor’un İki Ağacı’nın ışığını korumak, kollamak istiyor. Bu ışıltının sona ermemesi için yapıyor aslında Silmarilleri, bu pırıltıyı taşların içine bir nevi hapsediyor. Fëanor, kendi yaratımı olan bu taşlara kalpten bağlanıyor. Öyle ki “Fëanor (…), içlerindeki ışığın esasında kendisine ait olmadığını iyiden iyiye unutmuştu” diye anlatıyor bunları Tolkien.
Işığı gören ve kıskanan Melkor ne yapıyor dersiniz? Evet, elbette onların parlak ışıklarını görür görmez etkileniyor ve Silmarillere sahip olmak için planlar yapmaya başlıyor. Fëanor’a saldırıp Silmarilleri alamıyor ondan zira Silmariller, Tirion’da kilit altında ve güvende duruyor. Böylece Melkor’un Fëanor’a karşı duyduğu nefret alevleniyor, Fëanor’u yok etme arzusu ile yanıp tutuşuyor. Upuzun bir plan yapıyor, Fëanor hakkında söylentiler yaymaya başlıyor, Ñoldor da ona inanıyor. İnsanlardan bahsediyor Melkor, ölümlülerin Arda’ya geldiğinde dünyaya hükmedeceklerini ve elflerin yerini alacaklarını anlatıyor. Valar sizi esir tutuyor, elfler Ilúvatar’ın mirasından mahrum kalacak, diyor Melkor. Elfler ona inanıyor. Neden inanmasınlar ki? Melkor, öncesinde kendilerine birçok bilgi vermiş sonuçta.
Melkor’un yaydığı yalanlar arasından birisi şu: Fingolfin, Fëanor’un yerine geçme hırsıyla yanıp tutuşuyormuş ve Valar da Silmariller kendi ellerinde olmadığı için Fingolfin’i destekliyor ve ona entrikalarında yardımcı oluyormuş. Bak bak bak! Ateşin ruhu, Finwë’nin varisi, Curufinwë Fëanor yer mi bu numaraları?! Yiyor. Maalesef ki o da Melkor’un gazına geliyor. Nitekim Valar’a atarlanıyor. Gerçekten arkadaşlar, Fëanor Valinor’dan ayrılmayı ve Ñoldor’u Valar’ın gözlerinden uzakta özgürleştirmeyi hedeflediğini söylüyor. Valar’a isyan ediyor. Buna hakkı var mı? Eh, bunca şey dönerken sessiz kalan Valar’a isyan etmesinin insancıl bir hareket olduğunu düşünüyorum açıkçası.
Fingolfin’in bütün bunlardan haberi oluyor ve gerçek bir kardeş gibi onu babasına şikayet ediyor. Lakin Fingolfin daha sözlerini bitirmeden Fëanor kapıyı şak! diye açıp içeri dalıyor (evet, ses efektiyle). Hatırlarsanız Fëanor, babasının Indis ile olan ilişkisinden doğan kardeşlerini hiçbir zaman sevmemişti. Eh, Melkor da fesatlığını konuşturunca artık Fingolfin’den iyice soğuyor Fëanor. Böylece lafını esirgemiyor, oracıkta Fingolfin ile tartışıyor. Hatta üvey kardeşinin yolunu kesip ona kılıç bile çekiyor.
Fingolfin sessizce uzaklaşıyor. Bir süre sonra kardeşini affediyor tabii ama araları bozuldu bir kere, yapacak bir şey yok. Valar’a isyan eden Fëanor, Valar’ın huzuruna çıkartılıp yargılanıyor. Sonucunda da suçlu bulunup Tirion’dan sürülüyor. Finwë de oğlunu yalnız bırakmak istemeyince taht, Fingolfin’e geçiyor. Yaşasın yeni kral!
Melkor, planının başarıyla işlediğini görünce Fëanor’u bir ziyaret ediyor. Fëanor’u tatlı sözlerle kandırmaya çalışıyor ama sorarım size, ateşin ruhu, Finwë’nin varisi, Curufinwë Fëanor yer mi bu numaraları? Bu defa yemiyor! Konu Silmarillere geldiği anda Melkor’un niyetini anlıyor ve onu kovuyor yanından. İşte bu ya!
Hikâyemizin devamında Valinor kararıyor, bunun için de sizi Ungoliant ile tanıştırayım. Frodo’yu yemeye kalkan Shelob var ya, onun anneannelerinden birisi olur kendisi. Devasa bir örümcek. Birçoğunuzun bu kısmı okurken hissettiklerini biliyorum, benim de araknofobim var (lütfen alınma Peter Parker), sizi anlıyorum. Ungoliant obur ve aç birisi, her şeyi yiyebilir ve asla doymaz, öyle birisi. “Aynı ben” dediğinizi duyar gibiyim, bunu birazdan geri almak isteyebilirsiniz. Melkor ona bir sürü yemek vadediyor. Yemekten kastımız şiş kebap falan değil tabii, ikisinin de ortak noktası olarak değerli mücevherlere olan zaaflarından bahsediyor. Gerçekten, Ungoliant için yemek demek, parlak taşlar demek. Fırsat kapısına bir Vala tarafından getirilmiş, Ungoliant bunu geri çevirir mi? Hayır! İkinci kahvaltı! Melkor’un emri altına giriyor. Böylece iki kötü karakterimiz beklenmedik bir yolculuğa çıkıyor. Bir dakika, Hobbit’ti yahu bu!
Şimdi şunu hayal edin: Valinor için hasat dönemi. Herkes Taniquetil’de şen şakrak eğleniyor, Manwë o zamana kadar görülmemiş bir şenlik düzenlemiş, Finwë gitmese de Fëanor ve Fingolfin bile davetli, hem de barışmışlar, herkes yeşillik içinde dans ediyor! Her şey harika, her yer yemyeşil, gökyüzü masmavi, ışıklar parlak! Durum böyleyken Ungoliant ve Melkor durur mu? Valar’ın yokluğunu fırsat biliyorlar ve Valinor’un İki Ağacı’na saldırıp onları katlediyorlar. Böylece Valinor’un üzerine karanlık çöküyor.
Varda, Taniquetil’den aşağıya baktı ve göz açıp kapayana kadar kasvet kuleleri gibi yükseliveren Gölge’yi gördü; Valmar, derin mi derin bir gecenin denizinde batmıştı. Kutsal Dağ çok geçmeden, sular altında kalıp yok olmuş bir dünyada geriye kalan son ada gibi bir başına kalakaldı. Tüm şarkılar kesildi. Valinor sessizliğe büründü.
J.R.R. Tolkien, Silmarillion, İthaki Yayınları, Çev:Berna Akkıyal
Upuzun bir bölüm oldu, burada sona erdirelim. Silmarillerin nasıl Melkor’un fesatlığını fişeklediğini gördünüz mü? Bahsettiğimiz taşlar bu kadar değerli, bu kadar güzel. Valinor’un İki Ağacı katledildiğinde elbette ki değerlerine değer katılıyor zira Fëanor ileri görüşlülüğü ile o ağaçların parıltısını mücevherlerin içine hapsetmişti.
Melkor’un davranışlarını incelediğim şu yazıda bu konuda pek detay vermediğimden mütevellit şimdilik şöyle küçük bir yorum katmış olayım: Melkor’un motivasyonu kalbindeki haset olsa da o ışığa düşman mı yoksa tüm ışığı kendisine mi istiyor, bu konuda pek emin değiliz. Yaygın kanı, onun bütün ışığı kendisine istediği yönünde. Bunun doğru olduğunu kabul edersek Silmarillere sahip olma arzusu ve Valinor’un İki Ağacı’nı yok etmesi anlam kazanıyor çünkü bu yaptıklarından sonra evrendeki en parlak ışık, artık onun sahip olabileceği kadar küçük. Belli ki Fëanor’u da hafife almış, onun yaratımına sahip olmanın, Valinor’un İki Ağacı’nın ışığına sahip olmaktan daha kolay olduğunu düşünüyor. O ışığın tek sahibi olmak istiyor, ışığa hükmetmek istiyor.
Bu vesileyle Fëanor’dan da bahsetmiş oldum fakat Fëanor’dan çok daha fazla bahsetmek istiyorum. Zaten şu dakikadan sonra Antoloji’de de bahsedeceğim birçok şey Fëanor sayesinde veya Fëanor yüzünden olacak. Anlayacağınız Silmarillerin yaratıcısı olmasından ötürü kitabın kalbinde büyük bir yeri var onun. Yine de Fëanor’un burada bahsetmediğim Nerdanel ile olan ilişkisinden başka bir yazıda bahsetmeyi planladığımı da belirteyim.
Böylece benim söyleyeceklerim de son buluyor. Bir yıldır benimle beraber olduğunuz, Silmarillion yolculuğumda beni yalnız bırakmadığınız ve yazdıklarımı büyük bir sabırla okuduğunuz için sizlere bir kez daha çok teşekkür ediyorum, burada veda ediyorum şimdilik. Namarië, dostlarım!