Harry Potter ile hayatının belirli bir noktasında, bir şekilde tanışıp da onu seven herhangi bir insanın hak ettiği şeylerden bir tanesi, bu dünyaya ait yeni hikâyeler dinleyebilmek. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum ve bana inanmakta zorluk çekerseniz bu sayfalardan sizlere hitap edebilmemin yegane sebebi olan şu yazıya bakabilirsiniz. O yazının yazılmasından çok kısa bir zaman sonra, 2016 yılının sonlarına doğru, bizlere hak ettiğimiz o yeni hikâyeleri verebilmek için, Harry Potter serisinin ek kitabı Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar?‘dan esinlenen bir film, vizyona girdi. Bu film, pek çok Harry Potter seveni mutlu etti çünkü hem serinin sinemaya uyarlanan kısımlarında pek değinilmeyen, eksik kalan yanlarından, olabildiğince tutarlı bir şekilde bahsediyordu hem de dediğim gibi, yepyeni bir hikâye anlatıyordu. Hemen ardından da bu filmin devam edeceği ve hak ettiğimiz yeni hikâyeleri işleyecek olan koca bir evrenin bizi beklediği duyuruldu.

Harry Potter ile hayatının belirli bir noktasında, bir şekilde tanışıp da onu seven herhangi bir insanın hak etmeyeceği şeyler de vardı. Maalesef ki devamının geleceğine sevindiğimiz Fantastik Canavarlar’ın ikinci filminin vizyona girmesinin ardından bunlardan biri, adına Wizarding World dedikleri, yeni hikâyeler anlatmasını umduğumuz bu koca evren oldu. Umut yeşerten şekilde başlayıp, umut körelterek ilerleyen bu evren kurma çalışmasının üçüncü meyvesinden, Fantastic Beast: The Secrets of Dumbledore isimli devam filminden resmi bir fragman geldi. Şöyle buyurun:

Ne kadar içimden gelse de şu an, ikinci filmden sonra neden umutların köreldiği ve neden Wizarding World’ü hak etmediğimizle ilgili yazma isteğimi bastırıyorum. Neticede sizler de bu yazıyı yeni fragman için açtınız ve film çıktıktan sonra, gerek bu sayfalarda gerekse de Youtube kanalımızda, bunları konuşmak için yeterince vaktimiz olacak.

İlk filmden itibaren pek sevdiğimiz, ana seride de Hagrid’in verdiği derste, kitabıyla yer alan Newt Scamander rolüyle Eddie Redmayne ve kendini, onun maceralarına karışmış şekilde bulan muggle Jacop Kowalski rolüyle Dan Fogler, dönüyorlar. Onlara yine, Tina ve Queenie Goldstein olarak Katherine Waterston ve Alison Sudal eşlik edecekler. Rolü kendisinin aldığını duyduğumda sevinç çığlıkları attığım Jude Law‘ın Dumbledore‘u ve bir türlü çekilemeyen The Flash filminin mağduru Ezra Miller‘ın Credence’ı yahut artık onu bildiğimiz ismiyle Aurelius Dumbledore‘u da dönenler arasında.

Aslında bu filmde ilk kez göreceğimiz karakterler dışında dönmeyen tek bir isim var, o da ikili ilişkisindeki saçmalıklarıyla bir süre gündemi işgal eden Johnny Depp. Bu filmden itibaren Depp’in yerine Gellert Grindelwald‘ı, her nedense, Hannibal‘dan Death Stranding‘e kötü adamlığı bayılarak üstlenen Mads Mikkelsen canlandıracak.

Dumbledore’un Sırları… İkinci filmin sonunda Ezra Miller’ın karakteri Credence’a, kendisinin aslında Dumbledore’un kardeşi olduğunu söylendiğinde; salonda, kimseden de çekinmeden, alaycı bir gülüş çınlatmıştım. O günkü tepkimi, aynısıyla yeniliyorum. Albus Dumbledore, hayatının bir noktasında, herhangi bir şekilde Harry Potter ile tanışan biri için, yeterince sırlarla dolu ama aynı şekilde, yeterince de çözümlenmiş, deşifre edilmiş; üzerinden yenecek ne ekmek varsa da hepsi tüketilmiş bir karakterdi. İstediğimiz buysa mesela tüm gücünün, bilgeliğinin, yön vericiliğinin, hakkı yenmişliğinin, kalp kırıklıklarının ardında, yeterince griydi. Hâlihazırda filmlere, kitaplardan uzak şekilde yansıtılan bu karakteri -hele de tam Jude Law’ın yorumuyla izleyeceğiz derken- onun dinamiklerinden habersizmiş gibi, sadece griliğinden hareket edip de tüm kuşları bitirip leylek yolmaya çalışılır şekilde üzerine oynanmasına verebileceğim tek tepki, alaycı bir gülüş oluyor.

Bununla beraber, içimdeki Harry Potter sevdalısı durmuyor. Fragmanda Hogwarts var, Hogsmeade var. Albus Dumbledore, spesifik olarak “Hufflepuff’a 3 puan” veriyor; başlangıçta bir snitch ve ilerleyen bir noktada, süpürgesinin üzerinde bir Quidditch cüppeli oyuncu görüyoruz. Eminim bir gün hepimizin içerisine konuk olmak istediği, dört uzun masalı, altında Ev Cinleri’nin menü talimatı beklediği yemek salonunda çekilen sahnelerimiz var. Yetmiyor gibi, İhtiyaç Odası‘nda başlayan bir macera da var. İçimdeki Harry Potter sevdalısı, bir Muggle’a “Haydi, bir deneyelim” diyerek asa verilmesini ve onun Hogwarts’a sokulmasını; çılgınlarca ışınlanmaya şâhit olmamızı ya da bir önceki paragrafta bahsettiğim gibi, Dumbledore’un, asla bilmediğimiz yeni kardeşi meselesini kabul etmiyor ama günün sonunda bunu, Domuz Kafası’nda genç Aberforth Dumbledore’u ziyaret edeceğimizle bastırıyorum. Üzerine her ikisini de çok sevimli bulduğum Newt’in, ağabeyi Theseus ile maceralara çıkmasını koyuyorum. Sonra fragmandaki “Bir bilim insanı, bir büyücü, bir öğretmen ve bir muggle” konseptinin, mizahı oluşturan yanıyla bir Temel fıkrasını andırmasını ve izlemekten katıyla zevk aldığım, bir sürü fantastik canavarı ekliyorum. Bütün bunlar filmi, bulabildiğim ilk fırsatta izlemem için yeterli geliyor.

Keşke tüm bu “kardeş” söylemleri, Mikkelsen’in hakkıyla canlandıracağını düşündüğüm Grindelwald’ın, Credence’ı kandırma çabaları çıksaydı ve ben, her ne kadar Wizarding World dedikleri şeyin içerisinde, özellikle sevgili Joanne Rowling‘in, seriye dair herhangi bir ufak detayı bile bozup, sevdiğimiz her şeyi perperişan etmeden bırakacağına emin olsam bile bu filmden, ilki gibi mutlu ayrılsaydım. Belki akılları başına gelmiştir, tepkileri duymuşlardır ve başka bir şekilde, güzelliklere bağlamışlardır? Hayır, bu olmayacak. Gerçeklerle barışmalıyız.

Siz ne dersiniz, ümidiniz var mı? Yoksa bu hâliyle de yaratılan dünyayı seviyor musunuz? Yorumlara gelin, ya dertleşir ya da tatlı tatlı tartışırız. Olmaz mı?

Author

Editör-in-çiif. Hayvan dostu, çokça yalnız; ismiyle müsemma ama çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine şaşırarak ‘takı taluy takı müren‘ arıyor.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.