Christopher Nolan, şu anda stüdyo yönetmenlerinin arasında en popüler olanlardan biri. Warner Bros’la yaşadığı HBO Max krizinden sonra yeni filminin hakları, mahalledeki fotoğraf stüdyosu hariç her stüdyo tarafından talep edildi ve kazanan Universal oldu. Oppenheimer adını verdiği filmi Nolan, “Dünya’yı kurtarmak için onu yok etmeyi göze alan bir bilim insanının paradoksunu anlatan bir gerilim” olarak tanımladı. Kai Bird ve Martin J. Sherwin’in, American Prometheus adlı biyografisinden uyarlanan filmin senaryosu da Nolan’a aitti. Nolan neden filmin adına dümdüz Openheimmer demeyi seçmiş bilmem ama atom bombasının mucidini tanımlamak için American Prometheus gibi bir başlık seçilmesi, hikâyenin uyarlandığı kaynak materyali okumak için bende heyecan uyandırdı.

Senaryo yazıldı, kadro belirlendi, film çekildi, post-prodüksiyona başlandı derken bugün de filmin ilk posteri yayınlandı. 21 Temmuz 2023’te yayınlanacak filmin vizyona girmesine tam olarak bir yıl var. Hans Zimmer’le bir türlü denk gelemeyen Nolan’ın, filmin besteleri için anlaştığı kişi Tenet’te de beraber çalıştığı Ludwig Göransson, görüntü yönetmeni ise artık bir klasik olan Hoyte van Hoytema.

Postere baktığımızda Oppenheimer’ı canlandıran Cillian Murhpy’yi atom bombasının yarattığı ateş ve dumanın ortasında dikilirken görüyoruz. Etrafında başka biri veya başka bir şey yok. Üzerine de çok derin bir anlam içeriyormuş gibi “Dünya sonsuza kadar değişir” yazmışlar. Fragmanının gelecek hafta içinde yayınlanmasını beklediğimiz film hakkında önden pek bir spekülasyon yapamıyorum ama Nolan hakkında söyleyecek birkaç sözüm var. Bundan birkaç yıl önce sorsanız, Nolan’ı içinde “boş yok” bir yönetmen olarak tanımlar, filmi geleceğini duyunca heyecandan uçardım. Kafamızı pırıl pırıl, tüylerimizi diken diken ederdi. Artık Nolan film yapacak olduğunda sevinmek yerine gerilmeye başladım. Intersteller’da bütün meseleyi sevgi-dostluk-kardeşliğe bağlayıp konuyu kapatması, bunu da Nasa reklam filmi gibi yapması; Tenet’te zamanda yolculuk görmeyeceksiniz deyip günün sonunda bir zamanda yolculuk filmi çekmesi hadi daha da gelelim Dunkirk’te bir kaçış hikayesini bir kahramanlık destanına çevirmesi ve bunu da Brexit günlerinde piyar görevi üstlenmişçesine yapması; gözümde Nolan’ı gittikçe kasılan ve şişen bir yönetmene çevirdi. Kendi kafasına taktığı meselelerden film çıkaran Nolan, bu filmler zekice bulundukça o “zeki” etiketine fazla takılmaya ve söz söylemeyi bırakıp söylev vermeye başladı. Yine de bende kendisinin kredisi bitmiş değil ama ben Oppenheimer’ı heyecanla değil; kaygıyla bekliyorum. Siz artık Nolan’dan ne bekliyorsunuz?

Author

Sabah kuşağı çizgi filmleri müdavimi.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.