Bazı hikâyelerin pazarlaması garantidir. Mesela çocukken annemizin bize okuduğu masal kitapları, o masallardaki kahramanlarımız veya hentai’ye dönmesi mümkün gibi görünen şehir efsaneleri. Bu yazıda Hollywood’un bizlere ve cüzdanımıza attığı son kazıktan bahsederek, “Winnie the Pooh: Blood and Honey” isimli korku filmini yerin dibine sokacağım.

Sevgili Ömercan ve Aybike’yi kandırarak -aslında filmin yaptığı pazarlamayı bir güzel yiyerek- bu filme gidilmesini sağladım. Malumunuz, refah içindeki ülkemde sinema bilet fiyatları, dört kişilik bir ailenin akşam yemeğine denk gelecek şekilde ayarlandığı için bu sinema akşamı aktivitesinin önemi bizlerin gözünde birkaç kat daha arttı. Fragmanı dahi izlemeden, bir güzel pazarlamasını yediğim film başladığında içimize bir umut, gönlümüze bir tatlı huzur zerk etti. Bu tatlı huzur, daha filmin yedinci dakikasında sıkıntıya dönüştü ve memlekette olan biten her kötü şeyi aklımıza geri sokmasıyla son buldu. Yedinci dakikadan itibaren kazıklandığımızı anladık.

Winnie the Pooh: Blood and Honey ya da Her An Pornoya Dönüşebilecek Filmimsi Şey.

Bu filmimsi şey, böyle diyorum çünkü bu anca bir sinema televizyon öğrencisinin, ilk sınıftaki ilk ödevlerinden biri olabilecek kalite ve derinlikte yapılmaya çalışılmış ama içinde hiç de iyi niyet barındırmayan bir şey olmuş. Kelimenin tam anlamıyla bu bir “şey” arkadaşlar. Film desen film değil, skeç desen skeç değil hatta pornhub’da bile yayınlanmaya layık bir “fake casting” yapımı bile değil. Porno endüstrisine saygımız sonsuz, o emektarlar bir sektörü ve bir kültürü alınlarının akıyla devam ettiriyorlar. Bu sektörden nice aile ve nice birey evine ekmek götürüyor ve çoğu durumda helal helal boğazlarına indiriyorlar.

Bu filmimsi şeyde bütün ortam, seyircinin yedinci dakikadan itibaren kazıklandığını hissetmesi için tasarlanmış. Olmazsa olmaz, pek parlak zekalı olmayan ve yeni evlenmeye çalışan bir çift, silikonu yanlışlıkla ağzına girecek birkaç kız, gözlüklü ve hemencecik ölmesi muhtemel bir masum kız ve tabii ki jakuzi var. Jakuzi bu hikâyelerde çok önemli bir detaydır arkadaşlar. Jakuzi, özellikle kendi doğal ortamının dışında bir yere kurulduysa anlayın ki orada erotik bir sahne kurgulanacak. Erotik bir sahne yoksa bile öyleymiş gibi bir hava yaratılacak ama sonu mutlu bitmeyecek.

Bu filmimsi şeyin Wikipedia’ya göre bütçesi “Under $100,000!“. 100.000 Amerikan doları altında bir film yapıldı ve biz buna 130 Türk Lirası vererek zamanımızı harcadık.

Bu yazının yazıldığı (1 Mart 2023) tarihe göre 100.000 Amerikan Doları 1.888.800,00 Türk Lirası ediyor. Bu para ile İstanbul Başakşehir’de 2+1 çift balkonlu, çift banyolu, henüz dört yaşında ve yine henüz büyük İstanbul depreminde yıkılma olasılığı apartman sakinleri ile konuşulmamış bir daireye sahip olabilirsiniz. Ya da gidip bu filmimsi şeyi çekip, cümle âleme rezil olup, üzerine de insanların âhını alabilirsiniz.

https://www.sahibinden.com/ilan/emlak-konut-satilik-nostalji-tramvayi-plusolimpiyat-stadi-ve-kapali-pazar-onunde-plusiskanli-1081989411/detay

Filmde hiç mi güzel bir şey yoktu?” diyenler için devasa bir spoiler akışı başlatıyorum. Buradan sonra bu filmimsi şeyi izlemek isteyen geekler, okumayı burada kesebilirsiniz.

İki akılsız ve B1 İngilizce seviyesindeki sevgili; erkek olanın doğma, büyüme ve kafayı kırma yeri olan sayfiye bölgesine gelirler. Çok gerek varmış gibi de çocuk burada travmasını kıza anlatmak için yanıp tutuşmaya başlar. Aslında bu travmasını daha önce kıza anlatmış ama “Gel, bir de yerinde gör“, diye kızı ikna edip ölmeye getirmiştir. Neden mi? Çünkü bu filmimsi şey bizi kazıklamak istiyor ve birilerinin canı çok sıkılmış, hatta bedava telif bulmuşlar ve yapıştırmışlar. Kız daha beşinci dakikada falan “Christopher we must go, now!” demiştir ama bizim vitaminsiz damat adayımız Christopher, kızın söylediklerine kulak asmamıştır. Neden assın ki? Sonuçta sevdiği kadını beyazlar içinde değil kanlar içinde görmeye gelmiştir.

Tahmin edileceği gibi kız, oracıkta ölür. Filmin teması kan ve bal konseptini hemen oracıkta, kızın bedeninden taşan kan banyosu ile anlarız. İlk dökülen kan, kızın kanıdır. Masumiyete, evlilik müessesine ve çocukluğa dökülen ilk kurban, eblek Christopher’ın sevgilisinin kanıdır. Sonra Piglet ve Pooh, bu ebleği kafakola alırlar ve bir hangara kapatırlar.

Filmin en güzel kısmı sonra başlıyor. Evet, güzel bir kısmı var ama bu sadece özel beğeniler için güzel.

Islak ve seksi kız grubu sayfiye yerine gelir. Hemen evin en güzel odaları kapılır. Aralarında arada kalmış bir lezbiyen çiftimiz, ilişkilerinin nereye doğru gittiğini konuşmaya başlarlar ama Pooh ve Piglet, bu konuşmaya limon sıkarak, olası bahtiyar çiftimizin geleceğine bomba atmışlardır. Gel zaman git zaman, yazının ortalarında bahsettiğimiz, kendi doğal ortamında olmayan jakuzi sahneye çıkar ve seksapeli yüksek kızımıza öleceği bir ortam hazırlanır. Bu sahnelerde önemli olan detay şudur: Erotik bir atmosfer oluşturulur ve arkadan bir stalker belirir. Bir an bile bu radyasyon yemiş çocukların libidolarına yenik düşeceğini umar ve umutlanırız. Şimdi anladınız mı, neden her an pornoya dönebilecek filmimsi şey dediğimi?

Blood and Honey, çocukluk ve masumiyet, seks ve aşk; hepsinden ortaya karışık, tüm tuşlara aynı anda basmış filmimsi şey için buradan günahımıza giren yapımcılara sesleniyorum. Allah sizi bildiği gibi yapsın!

Görüşürüz.

Tchau!

Yazan: Whitecollarshits

Author

Dünyanın en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkarak çeşitli konularda fikirlerini belirten yazarlar. Bir konuk yazar asla geç yazmaz, erken de yazmaz. Onlar, tam yazmaları gereken zamanda yazarlar.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.