5. Just Cause 2

Just Cause 2

1000 kilometre kare. 1000 kilometre kare arkadaş. Just Cause 2’nin size sunduğu oyun alanı işte tam bu kadardı. İlk oyun, şimdi eğri oturup doğru konuşalım, en hafifinden “meh” civarındaydı. Fakat Avelanche öyle bir aştı ki kendini Just Cause 2 ile, gelişimi görünce korktuk, ürperdik, sandalyelerimize tutunduk. O kadar iyiydi işte Just Cause 2. O 1000 kilometre kareyi yapmak ayrı bir iş, içini doldurmak ise apayrı. Just Cause 2 onu da başarıyordu…

 

4. Shenmue

Shenmue

Bu listedeki tüm oyunların babasıdır Shenmue. Açık dünya serüven oyunlarının yükselişi genelde Grand Theft Auto III’e atfedilir. Ama aslında GTA III’ün de uyduğu şablonun yaratıcısı, Shenmue’dur. Talihsizliği, ölmek üzere olan bir konsola çıkmış olmasıydı. Yoksa yerinde kullandığı QTE’leri, yaşayan dünyası, zamanına göre muhteşem olan grafikleri ile bambaşka bir tecrübeydi. Yapmanıza olanak tanıdığı şeyler gerçekten de insanın aklını başından alıyordu o zamanlar. Tabii Dreamcast’iniz yoksa, öyle bön bön uzaktan bakabiliyordunuz ancak, o ayrı.

 

3. Red Dead Redemption

Red Dead REdemption

Geldik işin ağa babasına. Artık biri “açık dünya” dedi mi, herkes ilk önce Rockstar’ın ağzına bakıyor. Haklılar da. GTA zaten neyse de, önce Bully sonra da Red Dead serisiyle, her koşulda açık dünyayı en iyi onların yapabileceklerini zaten defalarca kanıtladılar. İlk Red Dead baya iyiydi. Pek oynanmadı, sesi soluğu çok duyulmadı. Ama Redemption, tüm o “GTA’nın atlısı” önyargılarının arasından Kara Murat gibi fırladı. Nefes kesici bir oyundu her şeyiyle. Mini oyunları, dünya tasarımı, hikayesi, karakterleri, müziği… Muhteşemdi muhteşem.

 

2. Assassin’s Creed: Brotherhood

Assassin's Creed Brothethood

Assassin’s Creed, çok iyi fikirleri olan ama bunları gerçekten de korkunç bir basiretsizlikle uygulayan bir oyundu. Assassin’s Creed II, o oyunu alıp, çağ atlattı. Brotherhood ise cilasıydı, o yüzden de burada. Assassin’s Creed II’nin sahip olduğu tüm özelliklere sahipti, ama Revelations kadar yorgun, III kadar kopuk, Black Flag kadar da şişman değildi. Neredeyse serinin kusursuzluğa en yaklaştığı an gibiydi. Roma şehri, Assassin’s Creed’e çok yakışmıştı gerçekten de. Mimari, süper; gizemler, tam yerinde; hikaye, cuk oturmuş; Assassin Brotherhood mantığı, inanılmaz. Oyunun herhalde tek falsosu, sinir bozuculuktan kurtulamayan Desmond’dı…

 

1. Grand Theft Auto: San Andreas

San Andreas

Şimdi biraz “yarı-objektif Geekyapar yazarı” şapkamı çıkarıp, “tam teşekküllü objektif Yiğitcan” şapkamı takıyorum. Grand Theft Auto: San Andreas bence dünya üzerinde yapılmış, gelmiş geçmiş en iyi üç oyundan biridir. Bu benim şahsi kanaatim, çünkü oyunu geçen 10 sene içerisinde yaklaşık 15-20 kere farklı platformlarda bitirdim, arada arkadaşlarımla hâlâ hikayesini ve karakterlerini yad ediyorum, oyunu ne zaman açsam daha önce dikkat etmediğim bir detayla karşılaşıyorum ve gerçekten de tası tarağı toplayıp San Fierro’da yaşamak kulağıma güzel bir fikir gibi geliyor.

Ama dilerseniz objektif şapkamı geri takıp açıklayayım. San Andreas’tan sonra çıkan GTA oyunlarında hep bir şeyler eksik kaldı. Evet, GTA IV’ün hikayesi San Andreas’tan daha derin ve katmanlıydı; ama görevler San Andreas kadar çeşitli değildi, karakterinizi özelleştiremiyordunuz; yan aktiviteler çok daha kısıtlıydı San Andreas’a kıyasla. Sonra GTA V geldi. Evet, GTA V’in dünyası San Andreas’tan daha kusursuz tasarlanmıştı (hatta daha’ya ne hacet, kusursuzdu işte), karakter özelleştirme geri gelmiş, yan aktiviteler de keyiflenmişti. Ama hikayesi ve karakterleri çok silikti, oyunu bitirdikten sonra aklınızda hiçbir şey kalmıyordu neredeyse.

San Andreas’ın karakterlerinin her biri efsane oldular: CJ, Sweet, Ryder, Big Smoke, Tenpenny, Pulaski, Toreno, The Truth, Cesar Vialpando… Hikayesi, insanı gerçekten de içine çekiyor, bir sonraki ara sinematikte ne olacağını merak ettiriyordu. Hiçbir görev bir öncekine benzemiyordu. Bir an dağda bisiklet sürerken, bir diğerinde jetpack çalıyor, sonrasında su altından bir gemiye çıkartma yapıyordunuz. Yan aktiviteler gerçekten de oyunun kendisinden daha fazla vaktinizi alabilecek potansiyeldelerdi. Dilerseniz kendinizi bilardoya, basketbola, oyun içi küçük atari oyunlarına verin; dilerseniz dansa gidin, arabanızı hoplattırın; olmadı spor yapın, dövüş öğrenin; triatlona katılın, araba çalıp satın, fotoğraf çekin, midye toplayın, grafiti yapın, at nalı peşinde koşturun… Kamyonla mal taşıyın, eyaletler arası tren hattından sorumlu olun, inşaatta çalışın, valelik yapın; hiçbiri mi olmadı, pezevenk olun arkadaş… San Andreas tüm bunlara müsaade ediyordu ve ettiği için siz, dünyanın daha da çok içine giriyordunuz.

Bambaşkadır San Andreas. O yüzden, listenin başındaki yerini sonuna kadar hak etmektedir.

1 2
Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

5 Comments

  1. Güntuğ Vural Reply

    Batman’in kesinlikle ilk 3’te olması gerektiğini düşünüyorum.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.