Bojack Horseman altıncı sezonuyla ekranlara veda edeli neredeyse bir yıl oluyor. Hatırlarsanız dizinin son sezonu olan altıncı sezonu ikiye bölüp ilk kısmını geçen sene Ekim ayında, ikinci kısmını ise bu sene Ocak ayının sonunda yayınlamışlardı. Nedensellik ve ilişki arasındaki farkı unutmayarak, Bojack Horseman bittiğinden beri her şey kötüye gitti diyebilir miyiz? Pekala deriz. Çünkü yeni yıla televizyondaki en güzel dizilerden birine veda ederek başladığımızdan beri ne gerçek hayatın ne de gerçek hayattan kaçmak için sığındığımız dizi ve filmlerin gidişatı iyiye gidemedi. Üstelik izleyenin bile izlemekten gurur duyacağı kadar kaliteli olan bu dizi, yayında olduğu süre boyunca bir dizinin alabileceği en prestijli ödüllerden biri sayılan Emmy ödülüne, herhangi bir kategoride layık görülmedi. Bu bir alamet değilse nedir?
Bojack Horseman bir dizi olarak her sezon kendini geliştiren ve yine her sezon en az bir adet kendini öne çıkaran bölüm bulunurken dizinin bugüne kadar bu ödüle sadece iki kez aday gösterilmesi büyük haksızlık. Aday gösterilmeye layık bulunduğunda da bu ödülleri alamaması ise akıl ve mantık kurallarını zorlayan cinsten. Dizi final verdiğine göre daha da ödül alması pek de olası değil. O zaman bir başka favori dizi karakterlerimden birinin ünlü sözünü tekrar hatırlayalım:
Ödüllerin saçma olduğunu düşünüyorum. Ama eğer doğru kişilere giderlerse daha az saçma olurlar.
Ron Swanson
Bojack Horseman’ın talihsiz ödül serüveninde değinmemiz gereken iki husus var. Bunların ilki, iki senedir üst üste Emmy’ye aday gösterilip ödül alamaması. Bojack Horseman, 2019 yılında Free Churro ve 2020 yılında The View From Half Way Down bölümleriyle aday olduğu En İyi Animasyon Programı kategorisinden iki sene üst üste eli boş döndü. Amacım ödülü alan diğer yapımları kötülemek olmadığı için ödülü kimin aldığından bahsetmeyeceğim, isteyen kendi araştırabilir. Meramım şudur ki, Free Churro ve The View From Half Way Down bölümleri, sadece dizinin kendi içinde hatta sadece animasyon diziler için bile değil, genel olarak dizi dediğimiz yapımlar arasında kalitesi ve hikâye anlatımıyla farklarını ortaya koyan bölümlerdi.
Birbirinin neredeyse zıttı bu iki bölümün belki de tek ortak özelliği, ana karakterimiz Bojack’in mental durumunda sıradışı bir pencereden bakmamızı sağlamaları. Free Churro’da Bojack, annesinin cenazesinde yirmi dakikalık bir konuşma ile ruhunu ortaya koyarken The View From Halfway Down, Bojack’in hayatının son dakikalarını bolca sembolizm ve felsefi tartışmalar ile ele alıyordu. İkisi de birbirinden müthiş bu bölüm, sezonlar boyunca birikmiş duygusal ağırlığın yükünü omuzlarına taşıyan, ama yine de bütün bu ağırlığa rağmen bir komedi dizisinin içinde barınabilecek çapta bölümlerdi.
Free Churro
Bu iki bölümü teker teker ele alalım. Free Churro’nun Will Arnett’in tek başına gerçekleştirdiği koca bir monolog olduğunu söylemiştik. Dizinin jenerik öncesi “cold-open” diye tabir ettiğimiz açılış kısmı ise Bojack ve babasının araba yolculuğu sahnesi. Diziyi izleyenler olarak biz, Bojack’in çocukluğunu gördüğümüz her sahnede tedirgin olmayı öğrendik. Hele ki sahnede Butterscotch da varsa. Fakat daha önce hiç Bojack Horseman bölümü izlememiş biri bile sırf bu sahneden Horseman ailesinin o tedirgin edici dinamiklerini öğrenebilir. Bu bölümde Butterscotch Horseman’ın ağzından çıkan her cümle, birkaç sezondur takip ettiğimiz aile ilişkisini bu kadar net ve yapmacık olmadan açıklayabilmesiyle saygıyı hak ediyor.
Now it’s one thing for a woman to weep, but when they do it at such a volume you can hear it through the door, that’s when you know that they’re doing it just for the attention.
Bir kadının ağlaması ayrı bir mesele, fakat bunu kapıdan duyabileceğin kadar yüksek sesle yapıyorsa bil ki ilgi çekmeye çalışıyor.
Bojack’in annesi Beatrice’in hayatından ve evliliğinden, kendini banyoya kapatarak ağlayacak kadar mutsuz olmasına mı üzülsek, Butterscotch’un bunu sadece ilgi çekmek için yaptığına inanmasına mı? Hadi diyelim Butterscotch haklı, Beatrice gerçekten ilgi çekmek için bunları yapıyor. Her türlü bu berbat evliliğe sıkışmış iki insan var karşıyayız. Üstelik Butterscotch bunu Bojack’e, yani daha ilkokul veya ortaokula giden küçük oğullarına, sanki önemli bir mesele değilmiş gibi anlatıyor. Bojack’in psikolojisinin bozulması çok normal değil mi? Üstelik bölüm boyunca Butterscotch Horseman’ın kurduğu otuz cümlenin otuzu da Bojack’in aile yaşantısını anlamamız için çok değerli. Bakın bölümün daha açılış sahnesi bu kadar güzel yazılmış, daha o meşhur cenaze konuşmasına gelmedik bile!
Bojack’in Beatrice için yaptığı anma konuşmasında, yine bölümün başında olduğu gibi, hiçbir cümle sadece yer doldurmak için yazılmış cümleler değil. Annesinin ona yaşattığı psikolojik istismarın etkisinin Bojack’in ruhunda derin bir yara açtığı kesin. Konuşmasında nasıl ömrü boyunca annesi tarafından sevgi ve saygı görmek istediğini anlatan Bojack’in bunu asla elde edemeyeceğini izlemek gerçekten yürek burkan cinsten. Tutunacak tek umudu annesinin son sözleri olan “I see you” yani “Seni görüyorum” cümlesini hangi anlamda söylediğini düşünürken, onun bile sandığı anlamda çıkmadığını ve sadece yoğun bakım ünitesi anlamına gelen “ICU” harflerinin okunuşunu söylediğini anladığı an kalbim parçalandı. Tüm monolog, buna benzer kalp burkan cinsten cümlelerle doluydu. Yine de bütün bu duygusal ağırlığına rağmen, özellikle bölümün sonundaki punchline ile birlikte dizi, Bojack’in söylediklerini bayağılaştırmadan bize hala bir komedi dizisinde olduğumuzu hatırlattı. Bu muhteşem yazarlık, bir ödülle taçlandırılmalıydı. Ama olmadı.
The View From Halfway Down
Gelelim en yakın zamanlı mağlubiyete. Dizinin kanımca en güzel bölümü The View From Halfway Down, “hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmek” deyimine sıra dışı bir şekilde ekrana taşıdı. Bojack hayata gözlerini yummadan önce bugüne kadar üzdüğü, kırdığı, hayal kırıklığına uğrattığı veya asla beklentisiyle yarışamadığı insanlarla birlikte yemek yediğini hayal ederken, yaptığı eylemlerin sonuçları ve faniliğiyle yüzleşti. Yemek misafirleri arasında Beatrice Horseman’ın gençliği, yemeğe beraber geldiği Sarah Lynn, Bojack’ın eski ortağı Herb Kazaz, Beatrice’in savaşta hayatını kaybeden abisi Crackerjack ve kendini tatmin ederken yanlışlıkla intihar eden Couldroy Jackson Jackson vardı. Bütün bu insanların Bojack’in hayatındaki yeri çok büyük. Birinci sezondan beri biliyoruz ki Bojack’in Herb’e attığı kazık ikisinin de hayatında bir ayrım noktasıydı. Herb’ü ölüm döşeğindeki bir deri bir kemik kalmış hasta haliyle değil de eski zamanlardaki gibi zinde gördük. Küçük bir çocuk olarak tanıştığı Sarah Lynn Bojack’in kollarının arasında hayatını kaybettiğinden beri Bojack zaten kendine gelemedi. Yemek sahnesinde de tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi Sarah Lynn Bojack’in gözlerinin önünde büyüdü. Crackerjack ve daha sonra yemeğe katılan Secretariat ise Bojack’in asla boy ölçüşemediği kahramanlarıydı. Beatrice yaşlı değil genç olarak yemeğe katıldı. Üstünde sosyeteye tanıtıldığı kıyafeti vardı ki o gün aynı zamanda Butterscotch ile tanıştığı gündü; yani belki de mutlu olduğu son gün giydiği kıyafet ile yemeğe katıldı.
Yemek sahnesi ve akabinde misafirlerin gerçekleştirdiği performansların hepsi sözlü veya görsel olarak final bölümüne yakışan cinsten birçok gönderme ile doluydu. En beğendiğim göndermelerden biri, yemekte şahsen olmasa bile Charlotte’un yaptığı “Hollywood bir katrandır” benzetmesinin bölüm boyunca yaklaşan ölümü temsil etmesiydi. Yemek sahnesindeki herkes hayatını kaybetmişti, bu sebeple Charlotte misafirlerden biri değildi. Ona rağmen ölümü temsil eden şeyin Charlotte’un yaptığı benzetme olması, onun yorumunun Bojack’in bilinçaltında ne kadar yer ettiğini gösteriyor. Bunun yanında Penny ve Charlotte’a yaşattıklarının da Bojack’i ne kadar derinden etkilediği aşikar, katranın ölümü temsil etmesinin sebeplerinden biri bu olabilir.
Yemek sonrası yetenek yarışması tadındaki gösteri ise sadece bu dizinin yapabileceği derinlik ve şiirsellik ile her karakterin nasıl yaşadığı ve nasıl öldüğü hakkında göndermeler içeriyordu. Sarah Lynn’nin önceki sezonlarda Gina’nın söylediği “Don’t Stop Dancing” şarkısını söylemesi, Beatrice’in dansı ve tabii ki de Secretariat’ın bölüme adını veren şiiri ile akabinde karakterlerin kendilerini bekleyen karanlığa yani ölüme atlamaları hem anlamlı hem de çok korkutucuydu. Özellikle köprüden atlayarak intihar eden Secreteriat’ın havadayken aklından geçenleri ele alan şiiri, her mısrada Secreteriat’a daha da yaklaşan karanlık ve Secreteriat’ın son anda ölmekten vazgeçmesi, intiharın ekranlardaki en etkili işlenişlerinden biriydi. Daha sonra intihar teşebbüslerinden kurtulanların da bu şiiri ve görsel anlatım ile kendi tecrübelerini özdeştirmeleri, diziyi yapan ekibin bu bölüme verdiği emek ve düşünceyi kanıtlar nitelikte. İşin üzücü yanı da, bütün bölüm Bojack’in kafasında geçtiği için Secreteriat’ın intihar ederken gerçekten bunları hissedip hissetmediğini bilmiyoruz; The View From Halfway Down şiirindeki pişmanlık, Bojack’in aslında kendi intihar girişiminden dolayı hissettikleri.
Bütün bu bahsettiklerim bölümün sadece yarısını kapsıyor. Kırmızı kuş, salondaki tablolar, evdeki mutfağın Horsin’ Around’daki mutfak olması derken bölümde tek bir kare, arka plandaki tek bir detay bile anlamsız değil. Buna rağmen, gelin görün ki bu bölüm tek bir ödüle layık bile görülmedi! Tek bir kusuru bile olmayan bu bölüm daha size ne yapsın, ey Emmy üyeleri?
Hakkı Yenmiş Diğer Bölümler
Bojack Horseman’ın hakkı sadece Free Churro ve The View From Halfway Down ile yendi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Peki ya aday olamamış bölümler? Bojack’in ailesinin yazlık evini tamir ettirdiği flasbackler ile dolu One Sugerman Place, Beatrice ve Hollyhock hakkındaki gerçekleri öğrendiğimiz, şimdiki zaman ve geçmişi ustaca birleştiren Time’s Arrow, neredeyse tamamen sessiz geçmesine rağmen sapasağlam bir hikâye anlatmayı başaran Fish Out Of Water ve akıl sağlığı ile ilgili en gerçekçi gösterimlerden kabul edilen Stupid Piece of Shit bölümlerine ne demeli? Bu dört bölüm de animasyon mecrasının sunduğu görsel avantajı duygusal hikâyeler anlatmak için etkili birer biçimde kullandılar.. En İyi Animasyon Yapımı kategorisinde bu yaratıcılığın bir adaylıkla bile takdir edilmemesi gerçekten utanılacak bir durum.
Sırf bölümler de değil, Bojack Horseman karakterlerinin her birine bu kadar bağlanmamı sağlayan aktörler de gerekli övgüyü ne yazık ki almadılar. Bojack kadar berbat bir karakteri bize sevdiren nedenlerden biri kuşkusuz Will Arnett’in o kadifemsi sesi ve Free Churro’da zirve yapan oyunculuğu. Diane’nin verdiği tavsiyelere değer katan şeylerden biri muhakkak Allison Brie’nin o yumuşak sesi. Buna rağmen ne bu iki karakter ne de başrollerdeki diğer ses aktörleri Emmy’e hiçbir sezonda adaylık alamadılar. Sadece Bojack ve Sarah Lynn’in uyuşturucu ve alkol dolu geçirdiği günleri konu alan That’s Too Much, Man! bölümündeki başarısından dolayı Sarah Lynn’i canlandıran Kristen Schaal bu kategoride aday gösterildi, o da ödülü bir başkasına kaptırdı.
Bojack Horseman’ın Emmy talihsizliğinin sebebi nedir inanın ki bilmiyorum. Art arda hakkının yenilmesi internette alay konusu oldu, Netflix ve Bojack’in resmi sosyal medya hesapları bile işi salmış durumda. Leonardo Di’Caprio ‘nun Oscar’ı beklediği gibi Bojack fanları da Emmy’i bekliyordu, ancak beklentilerimiz suya düştü. Gerçekten amacım ödül kazanan diğer yapımları kötülemek değil. Ancak insan düşünmeden edemiyor, sizce de burada bir haksızlık yok mu?
2 Comments
Netflixte izlediğim en güzel içeriktir kendisi. Dizi hakkında hiç bilgim olmadan south park, family guy benzeri bir dizi olarak başlamıştım. Ama sezonlar ilerledikçe, dramanın komediye göre çok daha önde olduğunu farkettim ve bu o kadar derinden işleniyordu ki… Free Chruo bölümüne hayran kalmıştım. Sonrasında dizinin En iyi Animasyon dışında kayda değer bir ödül alamamasını öğrendiğimde baya şaşırdım. Neyse öyle işte. Özlettin kendini bojack reis…
Hayatımda izlediğim en iyi diziydi. Kendimi BoJack ile o kadar benzetiyorum ama son sezon beni çok üzdü çünkü yaptığımız her şeyin bir şekilde tekrardan karşımıza çıkacağını gösteren bir dizinin Ethan Around’u iki kere iptal etmesi ve Hollyhock’u bırakması için senarist çocuğu kandırması, Filbert’ın yönetmeninin delirdikten sonra başına görenleri görmememiz… Bu liste uzar gider ama yeni yeni farkediyirum ki aslında bu da bir taktik. Mesela en belirgin Horsin’ Around’daki karakterlerin hepsiyle teke tek olduğu bir bölüm vardı. Evine git Goubart’ın bile. Ama o sarışın kızın yoktu. Hep onun bölümünü bekledim ama hiç gelmedi. Bunun sebebi onun dizide bile hep ikinci plana atılmasıydı. Yani aslında hikaye anlatmayarak bile bir hikaye anlattılar. Anlatmadıkları hikayeler son sezonun bir parçasıydı bence. Ama beni en çok etkileyen BoJack ile bir çok ortak yönümün olması. Evet milyoner, alkolik veya bir at değilim. Çocukluğumda gayet iyiydi. Ama olaylara verdiğimiz tepkiler ve sonuçlarında hissetkilerimiz birebir aynıydı. Depresyondayken BoJack Horseman’ın sonu mutlu biterse benimde hayatım bir şekilde rayına girecek diye umut ederdim ama olmadı. Etkisinden yeni yeni çıkarken onun bir dizi olduğu ve iyi bir sonuç elde etmeyin onun için Emmy kazanması olduğunu düşünüyordum. Hatta neden Altın Küre’de animasyon dizileri için ayrı katagori olmadığını düşündüm. Emmy kazanırsa mantık olarak iyi biteceğini, hayatımın güzel olacağını düşündüm. Ama olmadı. Böyle bitmemeliydi…